Doğru Sayısı: Yanlış Sayısı:
Kullanımı hakkında:
1. Türkçe kelimelerden birini seçin. Seçtiğiniz kelime kırmızı olarak renklenecektir. Seçtiğiniz kelime ile ilgili bilgiler alt tarafta görüntülenecektir.
2. Tablodan karşılığı olduğunu düşündüğünüz satırdaki boş (veya kırmızı ile yazılı kelime olan) hücreye tıklayınız.
3. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU ise YEŞİL olarak hücreye yazılacaktır.
4. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU DEĞİL ise KIRMIZI olarak hücreye yazılacaktır.
5. Sorularınız, istekleriniz ve diğer surelerle ilgili çalışmaları talep etmek için tkuzan@gmail.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Turgut Kuzan - https://turgutkuzan.com/ - Aralık 2024
Arapça | Okunuş | Türkçe | Dilbilgisi | Meal | Ayet | İndex |
اذْكُرُوا | ƶkurū | hatırlayın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:40 Ey İsrail oğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın; bana verdiğiniz söze vefalı olun ki, ben de size ahdimde vefalı olayım. Ve yalnız benden korkun. | يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَوْفُوا بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ وَإِيَّايَ فَارْهَبُونِ | 002:040:004 |
اذْكُرُوا | ƶkurū | hatırlayın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:47 Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi, sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın. | يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ | 002:047:004 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve hatırlayın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:63 Hani, sizden şu şekilde kesin söz almış da Tûr'u üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayıp zikredin ki, sakınabilesiniz." | وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا اتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ | 002:063:011 |
يُذْكَرَ | yuƶkera | anılmasına | V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mebni meçhul mansub | 2:114 Allah'ın mescitlerini, içlerinde O'nun adı anılıyor diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha zalim kim olabilir!.. Böylelerinin, o mescitlere girmeleri ancak korka korka olacaktır. Böyleleri için dünyada bir rezillik vardır. Âhırette ise bunlara çok büyük bir azap öngörülmüştür. | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللَّهِ أَنْ يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَا أُولَٰئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَنْ يَدْخُلُوهَا إِلَّا خَائِفِينَ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ | 002:114:008 |
اذْكُرُوا | ƶkurū | hatırlayın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:122 Ey İsrailoğulları! Size lütfettiğim nimetimi hatırlayın. Ben sizi âlemlerden daha üstün kılmıştım. | يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ | 002:122:004 |
فَاذْكُرُونِي | feƶkurūnī | Öyle ise beni anın | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir ya muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 2:152 Anın beni ki, anayım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin! | فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ | 002:152:001 |
أَذْكُرْكُمْ | eƶkurkum | ben de sizi anayım | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi PRON– 2. şahıs eril çoğul nesne zamiri muzari fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih meczum | 2:152 Anın beni ki, anayım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin! | فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا لِي وَلَا تَكْفُرُونِ | 002:152:002 |
فَاذْكُرُوا | feƶkurū | anın (hatırlayın) | RSLT– sonuç ifadesi öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri şart cümlesi cevap kısmı fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:198 Rabb'inizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiç bir sakınca yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin. O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz. | لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ | 002:198:013 |
وَاذْكُرُوهُ | veƶkurūhu | O'nu anın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 2:198 Rabb'inizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiç bir sakınca yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin. O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz. | لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ وَإِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِهِ لَمِنَ الضَّالِّينَ | 002:198:018 |
فَاذْكُرُوا | feƶkurū | anın | RSLT– sonuç ifadesi öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri şart cümlesi cevap kısmı fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:200 Gerekli ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah'ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver." Böylesi için âhırette bir nasip yoktur. | فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ ابَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا اتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْاخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ | 002:200:004 |
كَذِكْرِكُمْ | keƶikrikum | andığınız gibi | P– önekli edat ka N– -in hali eril isim-fiil PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri car mecrur kaf muttasıl (bitişik) zamir | 2:200 Gerekli ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah'ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver." Böylesi için âhırette bir nasip yoktur. | فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ ابَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا اتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْاخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ | 002:200:006 |
ذِكْرًا | ƶikran | bir anışla | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 2:200 Gerekli ibadetlerinizi bitirdiğinizde yine Allah'ı anın. Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla. İnsanlardan bazısı şöyle der: "Ey Rabb'imiz, bize dünyada ver." Böylesi için âhırette bir nasip yoktur. | فَإِذَا قَضَيْتُمْ مَنَاسِكَكُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَذِكْرِكُمْ ابَاءَكُمْ أَوْ أَشَدَّ ذِكْرًا فَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا اتِنَا فِي الدُّنْيَا وَمَا لَهُ فِي الْاخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ | 002:200:010 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve anın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:203 Allah'ı sayılı günlerde anın. Kim hemen iki gün içinde işini bitirirse ona günah yoktur. Kim de bunu geciktirir-ertelerse, sakınıp korunduğu takdirde ona da günah yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki, siz O'nun huzurunda haşredileceksiniz. | وَاذْكُرُوا اللَّهَ فِي أَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ تَعَجَّلَ فِي يَوْمَيْنِ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ وَمَنْ تَأَخَّرَ فَلَا إِثْمَ عَلَيْهِ لِمَنِ اتَّقَىٰ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ | 002:203:001 |
يَتَذَكَّرُونَ | yeteƶekkerūne | düşünürler | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:221 Müşrik kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun inanmış bir kadın, müşrik bir kadından - müşrik kadın sizin hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Müşrik erkeklerle de onlar iman edinceye kadar nikâhlanmayın. İnanmış bir köle, müşrik bir erkekten - o hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Bu müşrikler sizleri ateşe çağırır. Allah ise sizi, izniyle cennete ve affa çağırır. Ve ayetlerini insanlara açık açık bildirir ki, düşünüp öğüt alabilsinler. | وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّىٰ يُؤْمِنَّ وَلَأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤْمِنُوا وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُولَٰئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ ايَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ | 002:221:039 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | düşünün | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:231 Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına bir biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. | وَإِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَبَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَلَا تُمْسِكُوهُنَّ ضِرَارًا لِتَعْتَدُوا وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ وَلَا تَتَّخِذُوا ايَاتِ اللَّهِ هُزُوًا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمَا أَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنَ الْكِتَابِ وَالْحِكْمَةِ يَعِظُكُمْ بِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ | 002:231:026 |
سَتَذْكُرُونَهُنَّ | seteƶkurūnehunne | onları anacağınızı | FUT– gelecek zaman önekisa V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs dişil çoğul nesne zamiri istikbal edatı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 2:235 İddet bekleyen kadınlara evlenme isteğinizi dolaylı yoldan anlatmanızda veya böyle bir şeyi içinizde saklamanızda sizin için hiç bir günah yoktur. Allah bilmiştir ki, siz onları mutlaka anacaksınız, unutmayacaksınız. Bu sırada onlarla, örfün normal göreceği sözlerle konuşma dışında gizli bir buluşma için anlaşmayın. Ve zorunlu olan süre doluncaya kadar nikahı bağlamaya girişmeyin. Bilin ki Allah, benliklerinizin içindekini bilir. O'ndan sakının. Ve bilin ki Allah çok affedicidir, çok yumuşak davranışlıdır. | وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُمْ بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاءِ أَوْ أَكْنَنْتُمْ فِي أَنْفُسِكُمْ عَلِمَ اللَّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِنْ لَا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّا أَنْ تَقُولُوا قَوْلًا مَعْرُوفًا وَلَا تَعْزِمُوا عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىٰ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ | 002:235:017 |
فَاذْكُرُوا | feƶkurū | anın | RSLT– sonuç ifadesi öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri şart cümlesi cevap kısmı fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:239 Bir korku ve endişe duyarsanız yürüyerek veya binit üzerinde kılın. Güvene kavuştuğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin. | فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا فَإِذَا أَمِنْتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ | 002:239:008 |
يَذَّكَّرُ | yeƶƶekkeru | bunu anlamaz | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 2:269 O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz. | يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِيَ خَيْرًا كَثِيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ | 002:269:013 |
فَتُذَكِّرَ | fetuƶekkira | hatırlatması için | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi atıf fa sı muzari fiil mansub | 2:282 Ey iman sahipleri! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabb'inden korksun da borcundan hiç bir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri şaşırırsa / unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. Tanıklar, çağırıldıklarında çekimser davranmasınlar. Küçük veya büyük, borcu, süresine kadar yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda döndürüp durduğunuz tamamen peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Karşılıklı alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah, her şeyi en iyi biçimde bilendir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللَّهُ فَلْيَكْتُبْ وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللَّهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا فَإِنْ كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لَا يَسْتَطِيعُ أَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ وَاسْتَشْهِدُوا شَهِيدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْ فَإِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاءِ أَنْ تَضِلَّ إِحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الْأُخْرَىٰ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَاءُ إِذَا مَا دُعُوا وَلَا تَسْأَمُوا أَنْ تَكْتُبُوهُ صَغِيرًا أَوْ كَبِيرًا إِلَىٰ أَجَلِهِ ذَٰلِكُمْ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ وَأَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَىٰ أَلَّا تَرْتَابُوا إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلَّا تَكْتُبُوهَا وَأَشْهِدُوا إِذَا تَبَايَعْتُمْ وَلَا يُضَارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَهِيدٌ وَإِنْ تَفْعَلُوا فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ | 002:282:070 |
يَذَّكَّرُ | yeƶƶekkeru | düşünüp öğüt almaz | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 3:7 Kitap'ı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez. | هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ ايَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ امَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ | 003:007:043 |
الذَّكَرُ | ƶ-ƶekeru | erkek | N– yalın hal eril isim merfu | 3:36 Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bildiği halde- şöyle dedi: "Rabbim, onu kız olarak doğurdum ve erkek, kız gibi değildir. Adını Meryem koydum onun. Onu ve soyunu, kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum." | فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَىٰ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنْثَىٰ وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ | 003:036:013 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 3:41 Zekeriyya dedi: "Rabbim, bana bir belirti ver." Allah buyurdu: "Sana belirti şudur: "İnsanlarla üç gün, işaretleşme dışında konuşmayacaksın. Rabbini çok an. Akşam-sabah tespih et." | قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي ايَةً قَالَ ايَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ إِلَّا رَمْزًا وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ | 003:041:015 |
وَالذِّكْرِ | veƶƶikri | ve Zikir(Kitap)dandır | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim-fiil atıf vavı mecrur | 3:58 İşte bu sana ayetlerden ve hikmetlerle dolu Zikir'den okuduğumuzdur. | ذَٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْايَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ | 003:058:006 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve hatırlayın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 3:103 Hep birlikte Allah'ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız. | وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ ايَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ | 003:103:007 |
ذَكَرُوا | ƶekerū | hatırlayarak | V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 3:135 Onlar, çirkin bir iş yaptıklarında yahut öz benliklerine zulmettiklerinde, Allah'ı hatırlar da günahları için af dilerler. Günahları Allah'tan başka kim affeder ki? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler. | وَالَّذِينَ إِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً أَوْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ ذَكَرُوا اللَّهَ فَاسْتَغْفَرُوا لِذُنُوبِهِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلَّا اللَّهُ وَلَمْ يُصِرُّوا عَلَىٰ مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُونَ | 003:135:008 |
يَذْكُرُونَ | yeƶkurūne | anarlar | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 3:191 Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi." | الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَٰذَا بَاطِلًا سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ | 003:191:002 |
ذَكَرٍ | ƶekerin | erkek | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 3:195 Rableri onlara cevap verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini yemin olsun örteceğim. Ve yemin olsun ki onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım." Allah katındandır karşılıkların en güzeli. | فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ أَنِّي لَا أُضِيعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍ فَالَّذِينَ هَاجَرُوا وَأُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأُوذُوا فِي سَبِيلِي وَقَاتَلُوا وَقُتِلُوا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَأُدْخِلَنَّهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ثَوَابًا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَاللَّهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الثَّوَابِ | 003:195:011 |
لِلذَّكَرِ | liƶƶekeri | erkeğe | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim car mecrur | 4:11 Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. | يُوصِيكُمُ اللَّهُ فِي أَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ فَإِنْ كُنَّ نِسَاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ وَإِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ وَلِأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلِأُمِّهِ الثُّلُثُ فَإِنْ كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلِأُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ ابَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لَا تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًا فَرِيضَةً مِنَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا | 004:011:005 |
فَاذْكُرُوا | feƶkurū | Zira -hatırla/an | RSLT– sonuç ifadesi öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri şart cümlesi cevap kısmı fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 4:103 Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur. | فَإِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلَاةَ فَاذْكُرُوا اللَّهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلَىٰ جُنُوبِكُمْ فَإِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا | 004:103:004 |
ذَكَرٍ | ƶekerin | erkekten | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 4:124 Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır. | وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَقِيرًا | 004:124:006 |
يَذْكُرُونَ | yeƶkurūne | hatırlamazlar/anmazlar | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 4:142 Şu bir gerçek ki, ikiyüzlüler hileler düzerek Allah'ı aldatmaya uğraşıyorlar. Ama Allah da onları aldatıyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel-miskin bir halde kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Onlar Allah'ı çok az hatırlarlar. | إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللَّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلَاةِ قَامُوا كُسَالَىٰ يُرَاءُونَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللَّهَ إِلَّا قَلِيلًا | 004:142:016 |
فَلِلذَّكَرِ | feliƶƶekeri | erkeğe | RSLT– sonuç ifadesi öneki P– önekli edat lām N– -in hali eril isim şart cümlesi cevap kısmı fa sı car mecrur | 4:176 Fetva istiyorlar senden. De ki: "Allah size, ana-babasız ve çocuksuz kişi hakkında şöyle fetva veriyor: 'Çocuğu olmayan, bir kızkardeşi bulunan kişi öldüğünde, onun terekesinin yarısı kızkardeşindir. Böyle bir kişi, çocuğu olmayan kızkardeşi öldüğünde, onun terekesinin tamamına mirasçı olur. Eğer ölenin iki kızkardeşi varsa terekenin üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar, kadın-erkek, birçok kardeşlerse bu durumda erkek kardeşe, iki kızkardeşin payı kadar verilir.' Allah size açık-seçik bildiriyor ki sapmayasınız. Allah, her şeyi gereğince bilmektedir. | يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِي الْكَلَالَةِ إِنِ امْرُؤٌ هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُ أُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَ وَهُوَ يَرِثُهَا إِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌ فَإِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَ وَإِنْ كَانُوا إِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْأُنْثَيَيْنِ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ أَنْ تَضِلُّوا وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ | 004:176:038 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve anın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:4 Sana soruyorlar, onlar için helal kılınan ne? Şöyle söyle: "Sizin için bütün temiz nimetler helal kılınmıştır. Eğittiğiniz avcı kuşların tuttukları ile eğittiğiniz av köpeklerinin tuttukları da size helal kılındı. Siz bu hayvanlara, Allah'ın size öğrettiklerinden öğretiyorsunuz. O halde onların sizin için tuttuklarından da yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın. Allah'tan sakının! Allah gerçekten hesabı çok çabuk görür." | يَسْأَلُونَكَ مَاذَا أُحِلَّ لَهُمْ قُلْ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ وَمَا عَلَّمْتُمْ مِنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللَّهُ فَكُلُوا مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ وَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ | 005:004:022 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve hatırlayın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:7 Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve sizi bağladığı mîsakını unutmayın. Hani, "İşittik, boyun eğdik!" demiştiniz. Allah'tan korkun. Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilir. | وَاذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَمِيثَاقَهُ الَّذِي وَاثَقَكُمْ بِهِ إِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ | 005:007:001 |
اذْكُرُوا | ƶkurū | hatırlayın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:11 Ey iman edenler! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani bir topluluk ellerini size uzatmaya niyet etmişti de Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan sakının! Müminler yalnız Allah'a tevekkül etsinler! | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَنْ يَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ | 005:011:005 |
ذُكِّرُوا | ƶukkirū | öğütlenen | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:13 Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever. | فَبِمَا نَقْضِهِمْ مِيثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ قَاسِيَةً يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَىٰ خَائِنَةٍ مِنْهُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاصْفَحْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ | 005:013:015 |
ذُكِّرُوا | ƶukkirū | öğütlenen | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:14 "Biz Hıristiyanlarız!" diyenlerden de mîsaklarını almıştık. Onlar da öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. Bu yüzden, aralarına kıyamete değin düşmanlık ve şiddetli nefret saldık. Sınaat/teknoloji olarak ürettikleri şeylerin ne olduğunu Allah onlara yakında haber verecektir. | وَمِنَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّا نَصَارَىٰ أَخَذْنَا مِيثَاقَهُمْ فَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِهِ فَأَغْرَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَسَوْفَ يُنَبِّئُهُمُ اللَّهُ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ | 005:014:011 |
اذْكُرُوا | ƶkurū | hatırlayın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:20 Mûsa, kavmine şöyle demişti: "Ey toplumum! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. İçinizde peygamberler vücuda getirdi, sizi krallar yaptı, âlemlerden hiç kimseye vermediklerini size verdi." | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَعَلَ فِيكُمْ أَنْبِيَاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًا وَاتَاكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ أَحَدًا مِنَ الْعَالَمِينَ | 005:020:007 |
ذِكْرِ | ƶikri | hatırlamak-tan/anmak-tan | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 5:91 Şeytan; uyuşturucu ve kumara sokularak aranıza düşmanlık ve şiddetli nefret yerleştirip sizi Allah'ı anmaktan, namazdan geri çevirmek ister. Artık son veriyorsunuz değil mi? | إِنَّمَا يُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَعَنِ الصَّلَاةِ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ | 005:091:014 |
اذْكُرْ | ƶkur | hatırla | V– 2. şahıs eril tekil emir fiil emir fiili | 5:110 Hani, Allah şöyle demişti: "Ey Meryem'in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs'le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: "Açık bir büyüden başka bir şey değil bu." | إِذْ قَالَ اللَّهُ يَا عِيسَىٰ ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَىٰ وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنْفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ | 005:110:008 |
ذُكِّرُوا | ƶukkirū | yapılan uyarıları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:44 Öğütlenmeye çağırıldıkları şeyi unutunca, her şeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. Nihayet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler. | فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّىٰ إِذَا فَرِحُوا بِمَا أُوتُوا أَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَإِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ | 006:044:004 |
الذِّكْرَىٰ | ƶ-ƶikrā | hatırladıktan | N– -in hali dişil isim mecrur | 6:68 Ayetlerimiz hakkında lakırdıya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya değin onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma. | وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي ايَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّىٰ يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ وَإِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلَا تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَىٰ مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ | 006:068:020 |
ذِكْرَىٰ | ƶikrā | bir hatırlatmak lazımdır | N– ismin -i hali dişil isim mansub | 6:69 Allah'tan korkanlara onların hesabından bir şey yoktur ama yine de bir hatırlatma olmalı. Belki sakınırlar. | وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَيْءٍ وَلَٰكِنْ ذِكْرَىٰ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ | 006:069:010 |
وَذَكِّرْ | veƶekkir | ve öğüt ver | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) emir fiil atıf vavı emir fiili | 6:70 Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur'an ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır. | وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَذَكِّرْ بِهِ أَنْ تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيٌّ وَلَا شَفِيعٌ وَإِنْ تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لَا يُؤْخَذْ مِنْهَا أُولَٰئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُوا بِمَا كَسَبُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ | 006:070:010 |
تَتَذَكَّرُونَ | teteƶekkerūne | hala öğüt almıyor musunuz? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:80 Toplumu ona karşı çıkıp kanıt getirmeye kalkıştı. O dedi ki: "Allah hakkında benimle çekişiyor musunuz? Beni doğru yola O iletti. O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin dilediği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbim bilgice herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Hâlâ öğüt almayacak mısınız?" | وَحَاجَّهُ قَوْمُهُ قَالَ أَتُحَاجُّونِّي فِي اللَّهِ وَقَدْ هَدَانِ وَلَا أَخَافُ مَا تُشْرِكُونَ بِهِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ رَبِّي شَيْئًا وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ | 006:080:025 |
ذِكْرَىٰ | ƶikrā | bir öğüttür | N– yalın hal dişil isim merfu | 6:90 İşte böyleleri, Allah'ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle: "Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece âlemlere bir öğüttür." | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ فَبِهُدَاهُمُ اقْتَدِهْ قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْعَالَمِينَ | 006:090:015 |
ذُكِرَ | ƶukira | anılan | V– 3. şahıs eril tekil edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 6:118 O halde, O'nun ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yiyin. | فَكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كُنْتُمْ بِايَاتِهِ مُؤْمِنِينَ | 006:118:003 |
ذُكِرَ | ƶukira | anılmış | V– 3. şahıs eril tekil edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 6:119 Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir. | وَمَا لَكُمْ أَلَّا تَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَقَدْ فَصَّلَ لَكُمْ مَا حَرَّمَ عَلَيْكُمْ إِلَّا مَا اضْطُرِرْتُمْ إِلَيْهِ وَإِنَّ كَثِيرًا لَيُضِلُّونَ بِأَهْوَائِهِمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِالْمُعْتَدِينَ | 006:119:006 |
يُذْكَرِ | yuƶkeri | anılmayanlardan | V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi muzari fiil mebni meçhul meczum | 6:121 Üzerine Allah'ın adı anılmayanlardan yemeyin. Böyle bir şey tam bir yoldan çıkıştır. Şeytanlar kendi evliyasına/dost ve destekçilerine sizinle mücadele etmeleri için elbetteki vahiy gönderirler. O şeytan evliyasına boyun eğerseniz kesinlikle müşrikler oldunuz demektir. | وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَىٰ أَوْلِيَائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ | 006:121:005 |
يَذَّكَّرُونَ | yeƶƶekkerūne | öğüt alan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:126 Rabbinin yolu işte budur; dosdoğru, kıvamında... Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık. | وَهَٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا قَدْ فَصَّلْنَا الْايَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ | 006:126:009 |
يَذْكُرُونَ | yeƶkurūne | anılmayan | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:138 Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: "Şunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları." Hayvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmıştır; hayvanlar var, Allah'a iftira yüzünden üzerlerine Allah'ın adını anmıyorlar. Allah onları üretmekte oldukları iftiralar yüzünden cezalandıracaktır. | وَقَالُوا هَٰذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لَا يَطْعَمُهَا إِلَّا مَنْ نَشَاءُ بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ سَيَجْزِيهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ | 006:138:017 |
لِذُكُورِنَا | liƶukūrinā | erkeklerimize aittir | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri car mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 6:139 Şunu da söylediler: "Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakîm'dir O, Alîm'dir. | وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰ أَزْوَاجِنَا وَإِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ | 006:139:008 |
الذَّكَرَيْنِ | āƶƶekerayni | iki erkeği mi? | INTG– soru önekialif N– ismin -i hali eril ikil isim soru harfi (hemze) mansub | 6:143 Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin kuşattığını mı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber verin." | ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ قُلْ الذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنْثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنْثَيَيْنِ نَبِّئُونِي بِعِلْمٍ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ | 006:143:010 |
الذَّكَرَيْنِ | āƶƶekerayni | iki erkeği mi? | INTG– soru önekialif N– ismin -i hali eril ikil isim soru harfi (hemze) mansub | 6:144 Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor. | وَمِنَ الْإِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ قُلْ الذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنْثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنْثَيَيْنِ أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ | 006:144:008 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | öğüt alırsınız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:152 "Yetimin malına yaklaşmayın! Ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel yolla ilgilenme hali müstesna. Ölçme ve tartmayı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. Konuştuğunuz zaman, yakınlarınız/aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve Allah'a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size bunları önerdi. | وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّىٰ يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰ وَبِعَهْدِ اللَّهِ أَوْفُوا ذَٰلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ | 006:152:035 |
وَذِكْرَىٰ | ve ƶikrā | ve öğüt (vermen) | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali dişil isim atıf vavı mecrur | 7:2 Bir kitaptır bu; sana indirildi, onunla uyarıda bulunasın diye ve inananlar için bir öğüt ve düşündürme olarak... O halde, bundan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. | كِتَابٌ أُنْزِلَ إِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِهِ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ | 007:002:012 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | öğüt alıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:3 Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! | اتَّبِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ | 007:003:014 |
يَذَّكَّرُونَ | yeƶƶekkerūne | düşünüp öğüt alırlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:26 Ey ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik. Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor. | يَا بَنِي ادَمَ قَدْ أَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاسًا يُوَارِي سَوْاتِكُمْ وَرِيشًا وَلِبَاسُ التَّقْوَىٰ ذَٰلِكَ خَيْرٌ ذَٰلِكَ مِنْ ايَاتِ اللَّهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ | 007:026:020 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | ibret alırsınız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:57 Rüzgarları, rahmetinin önünden müjdeci gönderen O'dur. Nihayet onlar, yüklerle ağırlaşmış bulutları yüklenince onu ölü bir beldeye göndeririz; onunla su indiririz de o suyla her türlü meyvayı çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle çıkarırız. Düşünüp ibret almanız umuluyor. | وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَنْزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ كَذَٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ | 007:057:029 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | bir Zikir | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 7:63 "Korunmanız, rahmet bulmanız için sizi uyarmak üzere bir adam aracılığıyla Rabbinizden bir öğüt gelmesine şaştınız mı?" | أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَلِتَتَّقُوا وَلَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ | 007:063:004 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | bir Zikir | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 7:69 "Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah'ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz." | أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً فَاذْكُرُوا الَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ | 007:069:004 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | düşünün ki | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:69 "Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah'ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz." | أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً فَاذْكُرُوا الَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ | 007:069:011 |
فَاذْكُرُوا | feƶkurū | hatırlayın ki | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:69 "Sizi uyarmak için içinizden bir adam aracılığıyla size Rabbinizden bir ihtar gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptı ve yaratılışta size daha fazla bir boy-bos verdi. Allah'ın nimetlerini anın ki kurtulabilesiniz." | أَوَعَجِبْتُمْ أَنْ جَاءَكُمْ ذِكْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ مِنْكُمْ لِيُنْذِرَكُمْ وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ وَزَادَكُمْ فِي الْخَلْقِ بَسْطَةً فَاذْكُرُوا الَاءَ اللَّهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ | 007:069:023 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | düşünün ki | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:74 "Hatırlayın ki, Allah sizi Ad'dan sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O'nun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin." | وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا فَاذْكُرُوا الَاءَ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ | 007:074:001 |
فَاذْكُرُوا | feƶkurū | artık hatırlayın | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:74 "Hatırlayın ki, Allah sizi Ad'dan sonra halefler yaptı ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. O'nun düzlüklerinde saraylar kuruyorsunuz, dağlarını yontup ev yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini anın da fesat çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin." | وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا فَاذْكُرُوا الَاءَ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ | 007:074:018 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve düşünün | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:86 "Her yol üstünde oturup da tehdit savurarak Allah yolundan O'na inananları çevirmeyin. Yolun çarpığını isteyip durmayın. Hatırlayın ki, siz az idiniz, O sizi çoğalttı. Bir bakın, nasılmış bozguncuların sonu! | وَلَا تَقْعُدُوا بِكُلِّ صِرَاطٍ تُوعِدُونَ وَتَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ مَنْ امَنَ بِهِ وَتَبْغُونَهَا عِوَجًا وَاذْكُرُوا إِذْ كُنْتُمْ قَلِيلًا فَكَثَّرَكُمْ وَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ | 007:086:015 |
يَذَّكَّرُونَ | yeƶƶekkerūne | öğüt alırlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:130 Yemin olsun ki biz, Firavun hanedanını yakalayıp ürün eksikliğiyle senelerce sıktık ki, düşünüp öğüt alabilsinler. | وَلَقَدْ أَخَذْنَا الَ فِرْعَوْنَ بِالسِّنِينَ وَنَقْصٍ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ | 007:130:010 |
ذُكِّرُوا | ƶukkirū | hatırlatılan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:165 Kendilerine verilen öğüdü unuttuklarında, kötülükten alıkoyanları kurtarıp zulme sapanları, yoldan çıkmalarından ötürü, acı bir azapla yakalayıverdik. | فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهِ أَنْجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُوا بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ | 007:165:004 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve hatırlayın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:171 Bir zaman, dağı tepelerine bir gölgelik gibi çekmiştik de onu üstlerine düşüyor sanmışlardı. "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın ki korunabilesiniz." | وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُوا مَا اتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ | 007:171:015 |
تَذَكَّرُوا | teƶekkerū | düşünürler | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:201 Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler. | إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَوْا إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُوا فَإِذَا هُمْ مُبْصِرُونَ | 007:201:009 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve hatırla | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 7:205 Rabbini, öz benliğinin içinde yalvarıp ürpererek, bağırtılı olmayan bir sesle sabah-akşam zikret. Sakın gafillerden olma. | وَاذْكُرْ رَبَّكَ فِي نَفْسِكَ تَضَرُّعًا وَخِيفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِلِينَ | 007:205:001 |
ذُكِرَ | ƶukira | anıldığı | V– 3. şahıs eril tekil edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 8:2 İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar. | إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَإِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ ايَاتُهُ زَادَتْهُمْ إِيمَانًا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ | 008:002:005 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | düşünün ki | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 8:26 Düşünün ki, siz bir zamanlar yeryüzünde ezilip horlanan bir azınlıktınız. İnsanların sizi çarpıvereceğinden korkuyordunuz. Bu haldeyken Allah sizi barındırdı, yardımıyla sizi destekledi ve şükredersiniz ümidiyle sizi tertemiz nimetlerle rızıklandırdı. | وَاذْكُرُوا إِذْ أَنْتُمْ قَلِيلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْأَرْضِ تَخَافُونَ أَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاوَاكُمْ وَأَيَّدَكُمْ بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ | 008:026:001 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve anın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 8:45 Ey inananlar! Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınızda sebat edin. Allah'ı çok anın ki zafere ulaşabilesiniz. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ | 008:045:009 |
يَذَّكَّرُونَ | yeƶƶekkerūne | ibret alsınlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 8:57 Eğer onları harpte ele geçirirsen, onlarla birlikte arkalarındakileri de ürkütüp dağıt ki, ders alabilsinler. | فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ | 008:057:010 |
يَذَّكَّرُونَ | yeƶƶekkerūne | öğüt almıyorlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 9:126 Görmüyorlar mı ki, her yıl bir veya iki kez imtihan ediliyorlar. Hâlâ ne tövbeye yelteniyorlar ne de öğüt alıyorlar. | أَوَلَا يَرَوْنَ أَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً أَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ | 009:126:016 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | Düşünüp öğüt almaz mısınız? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:3 Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz? | إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مَا مِنْ شَفِيعٍ إِلَّا مِنْ بَعْدِ إِذْنِهِ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ | 010:003:029 |
وَتَذْكِيرِي | ve teƶkīrī | ve size hatırlatmam | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 10:71 Onlara Nûh'un haberini de oku! Hani, toplumuna şöyle demişti: "Eğer benim konumum ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah'a dayandım. Siz de ortaklarınızla bir araya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey size bir kaygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulayın. Ve bana fırsat da vermeyin." | وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِايَاتِ اللَّهِ فَعَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ | 010:071:015 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | İbret almıyor musunuz? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 11:24 Bu iki topluluğun durumu körle sağır, görenle işiten farkına benzer. Örnek olarak bu ikisi bir olur mu? Hâlâ düşünüp taşınıyor musunuz? | مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كَالْأَعْمَىٰ وَالْأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّمِيعِ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًا أَفَلَا تَذَكَّرُونَ | 011:024:011 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünmüyor musunuz? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 11:30 "Ey toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım edebilir? Hâlâ düşünmüyor musunuz?" | ويَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللَّهِ إِنْ طَرَدْتُهُمْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ | 011:030:010 |
ذِكْرَىٰ | ƶikrā | bir öğüttür | N– yalın hal dişil isim merfu | 11:114Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl. Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür. | وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ | 011:114:013 |
لِلذَّاكِرِينَ | liƶƶākirīne | ibret alanlara | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul etken sıfat car mecrur | 11:114Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl. Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür. | وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ | 011:114:014 |
وَذِكْرَىٰ | ve ƶikrā | ve bir uyarı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal dişil isim atıf vavı merfu | 11:120Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız herşeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır. | وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ | 011:120:016 |
اذْكُرْنِي | ƶkurnī | beni an | V– 2. şahıs eril tekil emir fiil PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri emir fiili ya muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 12:42 Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yûsuf yıllarca zındanda kaldı. | وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْنِي عِنْدَ رَبِّكَ فَأَنْسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ | 012:042:007 |
ذِكْرَ | ƶikra | söylemeyi | N– ismin -i hali eril isim-fiil mansub | 12:42 Yûsuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: "Rab edindiğin kişi yanında beni an." Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yûsuf yıllarca zındanda kaldı. | وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْنِي عِنْدَ رَبِّكَ فَأَنْسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ | 012:042:012 |
وَادَّكَرَ | veddekera | hatırladı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp VIII) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 12:45 Zındandaki iki adamdan kurtulanı, uzun bir zamandan sonra eskiyi hatırladı da şöyle dedi: "Onun yorumunu size ben haber veririm. Siz beni zındana gönderin." | وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَا أُنَبِّئُكُمْ بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ | 012:045:005 |
تَذْكُرُ | teƶkuru | anıyorsun | V– 2. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 12:85 Dediler ki: "Hâlâ Yûsuf'u anıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden eriyeceksin yahut da helâk olup gideceksin." | قَالُوا تَاللَّهِ تَفْتَأُ تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتَّىٰ تَكُونَ حَرَضًا أَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِكِينَ | 012:085:004 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | bir öğüttür | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 12:104 Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün âlemler için bir hatırlatmadan başka şey değildir. | وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ | 012:104:009 |
يَتَذَكَّرُ | yeteƶekkeru | öğüt alır | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 13:19 Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır. | أَفَمَنْ يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَىٰ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ | 013:019:013 |
بِذِكْرِ | biƶikri | anmakla | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 13:28 Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah'ın zikriyle/Kur'an'ıyla tatmin bulan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah'ın zikriyle/Kur'an'la tatmin bulur. | الَّذِينَ امَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللَّهِ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ | 013:028:005 |
بِذِكْرِ | biƶikri | anmakla | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 13:28 Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah'ın zikriyle/Kur'an'ıyla tatmin bulan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah'ın zikriyle/Kur'an'la tatmin bulur. | الَّذِينَ امَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللَّهِ أَلَا بِذِكْرِ اللَّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ | 013:028:008 |
وَذَكِّرْهُمْ | ve ƶekkirhum | ve onlara hatırlatması için | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) emir fiil PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri atıf vavı emir fiili «هم» muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 14:5 Yemin olsun ki, biz Mûsa'yı, "Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlatıp bellet!" diye ayetlerimizle gönderdik. Şu bir gerçek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sayısız ayetler vardır. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِايَاتِنَا أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَايَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ | 014:005:012 |
اذْكُرُوا | ƶkurū | hatırlayın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 14:6 Mûsa'nın, kendi toplumuna şöyle dediği zamanı da hatırla: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın! Hatırlayın ki, sizi Firavun'un hanedanından kurtarmıştı. Onlar size azabın en kötüsüyle acı çektiriyorlar, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınıza hayasızca davranıyorlar/kadınlarınızın rahimlerini yokluyorlar/kadınlarınızı hayata salıyorlardı. İşte bunda sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir deneme ve ıstırap vardır." | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ أَنْجَاكُمْ مِنْ الِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُوءَ الْعَذَابِ وَيُذَبِّحُونَ أَبْنَاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَاءَكُمْ وَفِي ذَٰلِكُمْ بَلَاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظِيمٌ | 014:006:005 |
يَتَذَكَّرُونَ | yeteƶekkerūne | öğüt alırlar (diye) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 14:25 O ağaç, Rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir. Allah, insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler. | تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ | 014:025:012 |
وَلِيَذَّكَّرَ | veliyeƶƶekkera | ve öğüt alsınlar diye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi atıf vavı tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 14:52 İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir. | هَٰذَا بَلَاغٌ لِلنَّاسِ وَلِيُنْذَرُوا بِهِ وَلِيَعْلَمُوا أَنَّمَا هُوَ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ وَلِيَذَّكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ | 014:052:011 |
الذِّكْرُ | ƶ-ƶikru | Zikir (Kitap) | N– yalın hal eril isim-fiil merfu | 15:6 Şöyle haykırdılar: "Hey! Kendisine o zikir/Kur'an indirilen! Sen gerçekten tam bir delisin." | وَقَالُوا يَا أَيُّهَا الَّذِي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ إِنَّكَ لَمَجْنُونٌ | 015:006:007 |
الذِّكْرَ | ƶ-ƶikra | O Zikri (Kitap)ı | N– ismin -i hali eril isim-fiil mansub | 15:9 Hiç kuşkusuz, o zikiri/Kur'an'ı biz indirdik, biz; her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz. | إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ | 015:009:004 |
يَذَّكَّرُونَ | yeƶƶekkerūne | öğüt alan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:13 Ve sizin için yeryüzünde, çeşit çeşit renklerde başka şeylere de vücut vermiştir. Bütün bunlarda, düşünüp ibret alacak bir toplum için elbette bir mucize vardır. | وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الْأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَايَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ | 016:013:013 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünmüyor musunuz? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:17 Yaratan, yaratmayana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz? | أَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ | 016:017:007 |
الذِّكْرِ | ƶ-ƶikri | zikir | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 16:43 Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ | 016:043:011 |
الذِّكْرَ | ƶ-ƶikra | Zikr'i | N– ismin -i hali eril isim-fiil mansub | 16:44 Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu zikiri / Kur'an'ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara açık seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler. | بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ | 016:044:005 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | öğüt alırsınız (diye) | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:90 Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden/edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık, doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor. | إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ | 016:090:016 |
ذَكَرٍ | ƶekerin | erkekten | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 16:97 Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa, onu tertemiz bir hayatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız. | مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 016:097:005 |
لِيَذَّكَّرُوا | liyeƶƶekkerū | düşünüp anlasınlar diye | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 17:41 Biz, gerçeği, Kur'an'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor. | وَلَقَدْ صَرَّفْنَا فِي هَٰذَا الْقُرْانِ لِيَذَّكَّرُوا وَمَا يَزِيدُهُمْ إِلَّا نُفُورًا | 017:041:006 |
ذَكَرْتَ | ƶekerte | andığın | V– 2. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 17:46 Kalpleri üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Rabbini yalnız Kur'an'da andığın zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar. | وَجَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي اذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْانِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَىٰ أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا | 017:046:011 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve an (hatırla) | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 18:24 "Allah dilerse" şeklinde söyleyebilirsin. Unuttuğunda, Rabbini an. Ve de: "Umarım ki Rabbim beni, bundan daha yakın bir zamanda başarıya/aydınlığa ulaştırır." | إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ وَاذْكُرْ رَبَّكَ إِذَا نَسِيتَ وَقُلْ عَسَىٰ أَنْ يَهْدِيَنِ رَبِّي لِأَقْرَبَ مِنْ هَٰذَا رَشَدًا | 018:024:005 |
ذِكْرِنَا | ƶikrinā | bizi anmaktan | N– -in hali eril isim-fiil PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 18:28 Benliğini, sabah akşam yüzünü isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim zikrimizden / Kur'anımızdan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır. | وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا | 018:028:025 |
ذُكِّرَ | ƶukkira | hatırlatılan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 18:57 Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığı halde, onlardan yüz çeviren ve iki elinin hazırlayıp önden gönderdiği şeyleri unutandan daha zalim kim olabilir? Şu bir gerçek ki, biz onların kalpleri üzerine onu anlamamaları için kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidayete çağırsan da bu durumda hidayete asla ulaşamazlar. | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِايَاتِ رَبِّهِ فَأَعْرَضَ عَنْهَا وَنَسِيَ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ إِنَّا جَعَلْنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي اذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِنْ تَدْعُهُمْ إِلَى الْهُدَىٰ فَلَنْ يَهْتَدُوا إِذًا أَبَدًا | 018:057:004 |
أَذْكُرَهُ | eƶkurahu | onu söylememi | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 18:63 Genç adam dedi: "Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şeytandan başkası değildi. Balık, denizin içinde acaip bir biçimde yolunu tuttu." | قَالَ أَرَأَيْتَ إِذْ أَوَيْنَا إِلَى الصَّخْرَةِ فَإِنِّي نَسِيتُ الْحُوتَ وَمَا أَنْسَانِيهُ إِلَّا الشَّيْطَانُ أَنْ أَذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ فِي الْبَحْرِ عَجَبًا | 018:063:015 |
ذِكْرًا | ƶikran | bir hatırlatma | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 18:70 Dedi: "Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!" | قَالَ فَإِنِ اتَّبَعْتَنِي فَلَا تَسْأَلْنِي عَنْ شَيْءٍ حَتَّىٰ أُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا | 018:070:012 |
ذِكْرًا | ƶikran | bir hatıra | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 18:83 Sana Zülkarneyn'den de sorarlar: De ki: "Size ondan bir hatıra okuyacağım." | وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْرًا | 018:083:009 |
ذِكْرِي | ƶikrī | beni anmaya | N– -in hali eril isim-fiil PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 18:101 Onlar, gözleri benim zikrim/Kur'anım karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı. | الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَنْ ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا | 018:101:007 |
ذِكْرُ | ƶikru | bu, anmasıdır | N– yalın hal eril isim-fiil merfu | 19:2 Rabbinin rahmetinin, Zekeriyya kuluna anılışıdır bu... | ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا | 019:002:001 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | an (hatırla) | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil emir fiil istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye emir fiili | 19:16 Kitap'ta Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılıp doğu tarafında bir mekâna çekilmişti. | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا | 019:016:001 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | an (hatırla) | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 19:41 Kitap'ta İbrahim'i de an. O, özü sözü doğru bir peygamberdi. | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا | 019:041:001 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 19:51 Kitap'ta Mûsa'yı da an. Çünkü o, içtenlik ve dürüstlüğe erdirilmişti ve o bir resul, bir peygamberdi. | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا | 019:051:001 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 19:54 Kitap'ta İsmail'i de an. Çünkü o, vaadinde sadıktı; bir resuldü, bir peygamberdi. | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا | 019:054:001 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve hatırla/an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 19:56 Kitap'ta İdris'i de an. Çünkü o, özü sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi. | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِدْرِيسَ إِنَّهُ كَانَ صِدِّيقًا نَبِيًّا | 019:056:001 |
يَذْكُرُ | yeƶkuru | düşünmüyor mu? | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 19:67 Hatırlamıyor mu insan; o daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık. | أَوَلَا يَذْكُرُ الْإِنْسَانُ أَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْئًا | 019:067:002 |
تَذْكِرَةً | teƶkiraten | bir öğüt | N– ismin -i hali dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil mansub | 20:3 Saygıyla ürperene bir hatırlatma/düşündürme/öğüt verme olsun diye indirdik. | إِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشَىٰ | 020:003:002 |
لِذِكْرِي | liƶikrī | hatırlamak/anmak için | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim-fiil PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 20:14 "Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir." | إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي | 020:014:011 |
وَنَذْكُرَكَ | ve neƶkurake | ve seni analım | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri atıf vavı muzari fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 20:34 "Seni çokça analım." | وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا | 020:034:001 |
ذِكْرِي | ƶikrī | beni anmakta | N– -in hali eril isim-fiil PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 20:42 "Sen ve kardeşin, ayetlerimi götürün; beni anmakta gevşeklik etmeyin." | اذْهَبْ أَنْتَ وَأَخُوكَ بِايَاتِي وَلَا تَنِيَا فِي ذِكْرِي | 020:042:008 |
يَتَذَكَّرُ | yeteƶekkeru | öğüt alır | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 20:44 "Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır, yahut ürperir." | فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىٰ | 020:044:006 |
ذِكْرًا | ƶikran | bir Zikir | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 20:99 İşte böylece, geçip gitmişlerin haberlerinden bir kısmını sana anlatıyoruz. Biz sana katımızdan da bir zikir vermişizdir. | كَذَٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ مَا قَدْ سَبَقَ وَقَدْ اتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْرًا | 020:099:013 |
ذِكْرًا | ƶikran | bir hatırlama | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 20:113 Biz onu işte böyle, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onun içinde tehditleri türlü ifadelerle sıraladık ki sakınabilsinler, yahut da Kur'an onlara yeni bir hatırlatıcı/hatırlatma sunsun. | وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ قُرْانًا عَرَبِيًّا وَصَرَّفْنَا فِيهِ مِنَ الْوَعِيدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ أَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْرًا | 020:113:014 |
ذِكْرِي | ƶikrī | beni anmak- | N– -in hali eril isim-fiil PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 20:124 Kim benim zikrimden/Kur'anımdan yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/dar bir geçim vardır; kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz. | وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَىٰ | 020:124:004 |
ذِكْرٍ | ƶikrin | ikazı | N– -in hali eril belirsiz isim-fiil mecrur | 21:2 Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar. | مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ إِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَ | 021:002:004 |
الذِّكْرِ | ƶ-ƶikri | Zikir | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 21:7 Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur'an ehline, eğer bilmiyorsanız... | وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ | 021:007:010 |
ذِكْرُكُمْ | ƶikrukum | Zikr'iniz bulunan | N– yalın hal eril isim-fiil PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri | 21:10 Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? | لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ | 021:010:006 |
ذِكْرُ | ƶikru | öğütü | N– yalın hal eril isim-fiil merfu | 21:24 Yoksa O'nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: "Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir'i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler." | أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ الِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ | 021:024:010 |
وَذِكْرُ | ve ƶikru | ve öğütü | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim-fiil atıf vavı merfu | 21:24 Yoksa O'nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: "Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir'i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler." | أَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ الِهَةً قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ هَٰذَا ذِكْرُ مَنْ مَعِيَ وَذِكْرُ مَنْ قَبْلِي بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ الْحَقَّ فَهُمْ مُعْرِضُونَ | 021:024:013 |
يَذْكُرُ | yeƶkuru | diline dolayan | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 21:36 O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini/Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar. | وَإِذَا رَاكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ الِهَتَكُمْ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ | 021:036:011 |
بِذِكْرِ | biƶikri | Zikri(uyarısı)nı | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 21:36 O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman'ın zikrini/Kur'an'ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar. | وَإِذَا رَاكَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي يَذْكُرُ الِهَتَكُمْ وَهُمْ بِذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ هُمْ كَافِرُونَ | 021:036:014 |
ذِكْرِ | ƶikri | Zikr- | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 21:42 De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman'dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden/Kur'an'ından yüz çeviriyorlar. | قُلْ مَنْ يَكْلَؤُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ مِنَ الرَّحْمَٰنِ بَلْ هُمْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِمْ مُعْرِضُونَ | 021:042:011 |
وَذِكْرًا | ve ƶikran | ve bir öğüt | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil atıf vavı mansub | 21:48 Yemin olsun, biz, Mûsa'ya ve Hârun'a hak ile bâtılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik. | وَلَقَدْ اتَيْنَا مُوسَىٰ وَهَارُونَ الْفُرْقَانَ وَضِيَاءً وَذِكْرًا لِلْمُتَّقِينَ | 021:048:007 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | bir öğüttür | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 21:50 Bu, bereketli bir Zikir'dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz? | وَهَٰذَا ذِكْرٌ مُبَارَكٌ أَنْزَلْنَاهُ أَفَأَنْتُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ | 021:050:002 |
يَذْكُرُهُمْ | yeƶkuruhum | onları diline dolayan | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 21:60 Dediler: "Onları diline dolayan bir genç duymuştuk. Kendisine 'İbrahim' deniyor." | قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُ إِبْرَاهِيمُ | 021:060:004 |
وَذِكْرَىٰ | ve ƶikrā | ve bir öğüt olarak | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal dişil isim atıf vavı merfu | 21:84 Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde benzerlerini de verdik. | فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِنْ ضُرٍّ وَاتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرَىٰ لِلْعَابِدِينَ | 021:084:015 |
الذِّكْرِ | ƶ-ƶikri | Zikir'den (Tevrat'tan) | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 21:105 Yemin olsun, zikirden sonra Zebur'da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır. | وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ | 021:105:007 |
وَيَذْكُرُوا | ve yeƶkurū | ve anmaları için | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri atıf vavı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 22:28 Kendilerine ait bir takım yararlara tanık olsunlar. Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerinde belirli günlerde Allah'ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun. | لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ فِي أَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلَىٰ مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ | 022:028:004 |
لِيَذْكُرُوا | liyeƶkurū | hatırlamaları /anmaları için | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 22:34 Biz her ümmet için bir kurbanlık hayvan kesme zamanı/kurbanlık hayvan kesme yeri/kurbanlık hayvan kesme tarzı belirledik ki, kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üstüne Allah'ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız bir tek tanrıdır; o halde yalnız O'na teslim olun. Alçak gönüllü, saygılı kişileri muştula. | وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَىٰ مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ | 022:034:005 |
ذُكِرَ | ƶukira | anıldığı | V– 3. şahıs eril tekil edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 22:35 Onlar öyle insanlardır ki, Allah anıldığında kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namazı gözetirler. Ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler. | الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَىٰ مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ | 022:035:003 |
فَاذْكُرُوا | feƶkurū | Zira hatırla/an | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 22:36 Biz o büyükbaş hayvanları da sizin için Allah'ın kutsallık nişanları arasına koyduk. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar sıralanmış halde ayakları üzerine dururken, üzerlerine Allah'ın ismini anın. Yanları yere yaslandığı zaman da onlardan yiyin; isteyen yoksulu da istemeyen yoksulu da doyurun. Allah o hayvanları sizin hizmetinize verdi ki, şükredebilesiniz. | وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَٰلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ | 022:036:010 |
يُذْكَرُ | yuƶkeru | anılan | V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil mebni meçhul | 22:40 Onlar sırf, "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Allah elbette Kavî, Azîz'dir. | الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ إِلَّا أَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللَّهُ وَلَوْلَا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ | 022:040:023 |
بِذِكْرِهِمْ | biƶikrihim | Zikir'lerini | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim-fiil PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri car mecrur «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 23:71 Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur'anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur'anlarından yüz çeviriyorlar. | وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ | 023:071:012 |
ذِكْرِهِمْ | ƶikrihim | Zikirleri- | N– -in hali eril isim-fiil PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri mecrur «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 23:71 Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara zikirlerini/Kur'anlarını getirdik ama onlar zikirlerinden/Kur'anlarından yüz çeviriyorlar. | وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَ | 023:071:015 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünmüyor musunuz? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 23:85 "Allah'ındır!" diyecekler. De ki: "Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?" | سَيَقُولُونَ لِلَّهِ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ | 023:085:005 |
ذِكْرِي | ƶikrī | beni anmayı | N– yalın hal eril isim-fiil PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 23:110 Siz onları alaya aldınız. Öyle ki, zikrimi/Kur'anımı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz. | فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰ أَنْسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ | 023:110:005 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünüp öğüt alırsınız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 24:1 Bir suredir, indirdik onu; farz kıldık onu... Ve içinde açık seçik ayetler indirdik ki, düşünüp ders alabilesiniz. | سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا ايَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ | 024:001:009 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünüp anlarsınız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 24:27 Ey iman edenler! Kendi evleriniz dışındaki evlere, sahipleriyle kaynaşıp izin almadan, bir de ev sakinlerine selam vermeden girmeyin. Düşünüp taşınmanızı sağlamada bu sizin için daha hayırlıdır. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّىٰ تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَىٰ أَهْلِهَا ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ | 024:027:019 |
وَيُذْكَرَ | ve yuƶkera | ve anılmasına | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi atıf vavı muzari fiil mebni meçhul mansub | 24:36 Kandil, Allah'ın yükseltilmesine ve içinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Orada sabah akşam O'nu tespih eder. | فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاصَالِ | 024:036:007 |
ذِكْرِ | ƶikri | anmak- | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 24:37 Öyle erler vardır ki, bir ticaret de bir alışveriş de onları Allah'ın zikrinden/Kur'an'ından, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği/yer değiştireceği günden korkarlar. | رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ | 024:037:008 |
الذِّكْرَ | ƶ-ƶikra | anmayı | N– ismin -i hali eril isim-fiil mansub | 25:18 Derler ki: "Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikiri/Kur'an'ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular." | قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ وَلَٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَابَاءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا الذِّكْرَ وَكَانُوا قَوْمًا بُورًا | 025:018:018 |
الذِّكْرِ | ƶ-ƶikri | Zikir- | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 25:29 "Zikir/Kur'an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir." | لَقَدْ أَضَلَّنِي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَاءَنِي وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْإِنْسَانِ خَذُولًا | 025:029:004 |
لِيَذَّكَّرُوا | liyeƶƶekkerū | öğüt alsınlar diye | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 25:50 Yemin olsun, onu aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. Ama insanların çoğu sadece nankörlükte ısrar etmektedir. | وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا فَأَبَىٰ أَكْثَرُ النَّاسِ إِلَّا كُفُورًا | 025:050:004 |
يَذَّكَّرَ | yeƶƶekkera | öğüt almak | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 25:62 Geceyle gündüzü, öğüt almak isteyenlerle şükretmek isteyenler için, birbirini izler hale getiren O'dur. | وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا | 025:062:010 |
ذُكِّرُوا | ƶukkirū | hatırlatıldığı | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:73 Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında, kör ve sağırlar gibi onlar üzerine kapanmazlar. | وَالَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِايَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا | 025:073:003 |
ذِكْرٍ | ƶikrin | Zikir (uyarı) | N– -in hali eril belirsiz isim-fiil mecrur | 26:5 O Rahman'dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler. | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمَٰنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ | 026:005:004 |
الذُّكْرَانَ | ƶ-ƶukrāne | erkeklere | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 26:165 "Âlemlerin içinden erkeklere gidiyor da, | أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ | 026:165:002 |
ذِكْرَىٰ | ƶikrā | uyarırlardı | N– yalın hal dişil isim merfu | 26:209 Uyarı/hatırlatma olacak! Biz zalimler değiliz. | ذِكْرَىٰ وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ | 026:209:001 |
وَذَكَرُوا | ve ƶekerū | ve ananlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 26:227 İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, Allah'ı çok ananlar ve zulme uğratıldıktan sonra başarıya ulaşanlar böyle değillerdir. Zulmedenler, hangi devrime uğrayıp başaşağı döneceklerini yakında bilecekler. | إِلَّا الَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ | 026:227:006 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünüyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 27:62 Yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kaderi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah daha var mı? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz! | أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاءَ الْأَرْضِ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ | 027:062:016 |
يَتَذَكَّرُونَ | yeteƶekkerūne | düşünür öğüt alırlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 28:43 Yemin olsun biz, ilk nesilleri helak ettikten sonra Mûsa'ya Kitap'ı; insanlar için basîretler, kılavuz ve rahmet olarak verdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler. | وَلَقَدْ اتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَا أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْأُولَىٰ بَصَائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ | 028:043:016 |
يَتَذَكَّرُونَ | yeteƶekkerūne | düşünüp öğüt alırlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 28:46 Ve sen, biz seslendiğimizde, Tûr tarafında da değildin. Sen, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş bir toplumu uyarmak için Rabbinden bir rahmetsin. Bu sayede onların düşünüp öğüt almaları umuluyor. | وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ إِذْ نَادَيْنَا وَلَٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَا أَتَاهُمْ مِنْ نَذِيرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ | 028:046:020 |
يَتَذَكَّرُونَ | yeteƶekkerūne | düşünüp öğüt alırlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 28:51 Yemin olsun, biz onlar için sözü ardarda getirdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler. | وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ | 028:051:006 |
وَلَذِكْرُ | veleƶikru | elbette anmak | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril isim-fiil atıf vavı tekid (kuvvetlendirme) Lâmı merfu | 29:45 Kitap'tan sana vahyedileni oku! Namazı da kıl! Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor. | اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ | 029:045:015 |
وَذِكْرَىٰ | ve ƶikrā | ve öğüt | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal dişil isim atıf vavı merfu | 29:51 Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır. | أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ | 029:051:013 |
تَتَذَكَّرُونَ | teteƶekkerūne | düşünüp öğüt almıyor musunuz? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 32:4 Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçı. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? | اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَفِيعٍ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ | 032:004:024 |
ذُكِّرُوا | ƶukkirū | öğüt verildiği | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 32:15 Bizim ayetlerimize o kimseler inanır ki, onlarla kendilerine öğüt verildiğinde, secdelere kapanırlar ve hiç böbürlenmeyerek Rablerine hamt ile tespih ederler. | إِنَّمَا يُؤْمِنُ بِايَاتِنَا الَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ | 032:015:006 |
ذُكِّرَ | ƶukkira | öğüt verilen | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 32:22 Rabbinin ayetleri kendilerine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır? Suçlulardan mutlaka intikam alacağız biz! | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِايَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا إِنَّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ مُنْتَقِمُونَ | 032:022:004 |
اذْكُرُوا | ƶkurū | hatırlayın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 33:9 Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani, üstünüze ordular gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salmıştık. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا | 033:009:005 |
وَذَكَرَ | ve ƶekera | ve anan | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 33:21 Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır. | لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْاخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا | 033:021:015 |
وَاذْكُرْنَ | veƶkurne | ve hatırlayın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs dişil çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili te muttasıl (bitişik) zamir | 33:34 Evlerinizde Allah'ın ayetlerinden ve hikmetten okunanları hatırlayın. Kuşkusuz, Allah Latîf'tir, Habîr'dir. | وَاذْكُرْنَ مَا يُتْلَىٰ فِي بُيُوتِكُنَّ مِنْ ايَاتِ اللَّهِ وَالْحِكْمَةِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ لَطِيفًا خَبِيرًا | 033:034:001 |
وَالذَّاكِرِينَ | veƶƶākirīne | zikreden erkekler | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril çoğul etken sıfat atıf vavı mansub | 33:35 Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler, Allah'ı çok anan kadınlar. | إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا | 033:035:021 |
وَالذَّاكِرَاتِ | veƶƶākirāti | ve zikreden kadınlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali dişil çoğul etken sıfat atıf vavı mansub | 33:35 Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler, Allah'ı çok anan kadınlar. | إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا | 033:035:024 |
اذْكُرُوا | ƶkurū | anın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 33:41 Ey iman edenler! Allah'ı çok anın! | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا | 033:041:005 |
ذِكْرًا | ƶikran | anışla | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 33:41 Ey iman edenler! Allah'ı çok anın! | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا | 033:041:007 |
اذْكُرُوا | ƶkurū | hatırlayın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 35:3 Ey insanlar, Allah'ın, üzerinizdeki nimetini anın! Allah'tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O'ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz? | يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ | 035:003:004 |
يَتَذَكَّرُ | yeteƶekkeru | öğüt alacağı kadar | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 35:37 Feryat edip dururlar orada: "Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım." Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık. | وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ | 035:037:015 |
تَذَكَّرَ | teƶekkera | öğüt alacak | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 35:37 Feryat edip dururlar orada: "Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım." Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık. | وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَنْ تَذَكَّرَ وَجَاءَكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ | 035:037:018 |
الذِّكْرَ | ƶ-ƶikra | Zikre | N– ismin -i hali eril isim-fiil mansub | 36:11 Sen ancak o zikire/Kur'an'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele! | إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَخَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ | 036:011:005 |
ذُكِّرْتُمْ | ƶukkirtum | size öğüt verildiği- | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul te muttasıl (bitişik) zamir | 36:19 Dediler: "Uğursuzluk kuşunuz sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi bütün bunlar? Hayır, siz savurganlığa, aşırılığa sapmış bir topluluksunuz." | قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ | 036:019:005 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | bir öğüt | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 36:69 Biz o peygambere şiir öğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/layık olamaz da. Ona vahyedilen, bir öğütten ve apaçık bir Kur'an'dan başka şey değildir; | وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغِي لَهُ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْانٌ مُبِينٌ | 036:069:010 |
ذِكْرًا | ƶikran | zikir | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 37:3 O Zikir okuyanlara, | فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا | 037:003:002 |
ذُكِّرُوا | ƶukkirū | öğüt verilse | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:13 Düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında düşünmüyorlar. | وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ | 037:013:002 |
يَذْكُرُونَ | yeƶkurūne | öğüt almazlar | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:13 Düşünüp taşınmaya çağrıldıklarında düşünmüyorlar. | وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ | 037:013:004 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | hiç mi düşünmüyorsunuz? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:155 Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz? | أَفَلَا تَذَكَّرُونَ | 037:155:002 |
ذِكْرًا | ƶikran | bir uyarı | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 37:168 "Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir öğüt/bir düşündürücü olsaydı, | لَوْ أَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْأَوَّلِينَ | 037:168:004 |
الذِّكْرِ | ƶ-ƶikri | şan, şeref | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 38:1 Sâd. Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur'an'a yemin olsun ki, | ص وَالْقُرْانِ ذِي الذِّكْرِ | 038:001:004 |
الذِّكْرُ | ƶ-ƶikru | Zikr | N– yalın hal eril isim-fiil merfu | 38:8 "Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden/Kur'an'ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar. | أَأُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْ ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ | 038:008:003 |
ذِكْرِي | ƶikrī | benim Zikr'im- | N– -in hali eril isim-fiil PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 38:8 "Öğüt ve uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim zikrimden/Kur'an'ımdan kuşkulandılar. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar. | أَأُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُمْ فِي شَكٍّ مِنْ ذِكْرِي بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِ | 038:008:011 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 38:17 Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd'u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi. | اصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ | 038:017:005 |
وَلِيَتَذَكَّرَ | veliyeteƶekkera | ve öğüt alsınlar diye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi atıf vavı tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 38:29 Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler. | كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ إِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُوا ايَاتِهِ وَلِيَتَذَكَّرَ أُولُو الْأَلْبَابِ | 038:029:007 |
ذِكْرِ | ƶikri | anmak- | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 38:32 Dedi: "Servet sevgisini, Rabbimi anmak için benimsedim." Nihayet Güneş perde ardına çekildi. | فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّي حَتَّىٰ تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ | 038:032:007 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 38:41 Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu." | وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ | 038:041:001 |
وَذِكْرَىٰ | ve ƶikrā | ve bir ibret olarak | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal dişil isim atıf vavı merfu | 38:43 Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık. | وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ | 038:043:008 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 38:45 Güçlü kuvvetli, bakış ve görüş sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an! | وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُولِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ | 038:045:001 |
ذِكْرَى | ƶikrā | düşüncesiyle | N– ismin -i hali dişil isim mansub | 38:46 Biz onları, yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık. | إِنَّا أَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ | 038:046:004 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 38:48 İsmail'i, Elyese'i, Zülkifll'i de an! Hepsi seçkinlerdendi. | وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ وَكُلٌّ مِنَ الْأَخْيَارِ | 038:048:001 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | bir hatırlamadır | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 38:49 Bir hatırlatmadır bu! Korunup sakınanlar için elbette güzel bir gelecek vardır. | هَٰذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَابٍ | 038:049:002 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | öğüt(ten) | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 38:87 Bu, âlemler için bir Zikir'den başka şey değildir. | إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ | 038:087:004 |
يَتَذَكَّرُ | yeteƶekkeru | öğüt alır | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 39:9 Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır." | أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ انَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْاخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ | 039:009:022 |
لَذِكْرَىٰ | leƶikrā | bir ibret | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal dişil isim tekid (kuvvetlendirme) Lâmı merfu | 39:21 Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var. | أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَلَكَهُ يَنَابِيعَ فِي الْأَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهِ زَرْعًا مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًا إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ | 039:021:029 |
ذِكْرِ | ƶikri | anmağa | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 39:22 Allah'ın, göğsünü İslam'a açtığı kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah'ın Zikri'ne/Kur'an'a karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlardır, açık sapıklık içindekiler. | أَفَمَنْ شَرَحَ اللَّهُ صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ فَهُوَ عَلَىٰ نُورٍ مِنْ رَبِّهِ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ | 039:022:015 |
ذِكْرِ | ƶikri | zikrine | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 39:23 Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah'ın Zikri/Kur'an'ı karşısında yumuşar. Bu, Allah'ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah'ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur. | اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ | 039:023:019 |
يَتَذَكَّرُونَ | yeteƶekkerūne | öğüt alırlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 39:27 Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. | وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ فِي هَٰذَا الْقُرْانِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ | 039:027:011 |
ذُكِرَ | ƶukira | anıldığı | V– 3. şahıs eril tekil edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 39:45 Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler. | وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاخِرَةِ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ | 039:045:002 |
ذُكِرَ | ƶukira | anıldığı | V– 3. şahıs eril tekil edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 39:45 Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler. | وَإِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَحْدَهُ اشْمَأَزَّتْ قُلُوبُ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاخِرَةِ وَإِذَا ذُكِرَ الَّذِينَ مِنْ دُونِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ | 039:045:012 |
يَتَذَكَّرُ | yeteƶekkeru | öğüt almaz | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 40:13 O odur ki size ayetlerini gösteriyor ve sizin için gökten bir rızık indiriyor. O'na yönelenden başkası öğüt alamaz. | هُوَ الَّذِي يُرِيكُمْ ايَاتِهِ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَاءِ رِزْقًا وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَنْ يُنِيبُ | 040:013:011 |
ذَكَرٍ | ƶekerin | erkek- | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 40:40 "Kötü bir iş yapan, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. Erkek ve kadından mümin olarak iyi bir iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar." | مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ | 040:040:012 |
فَسَتَذْكُرُونَ | fe seteƶkurūne | yakında hatırlayacaksınız | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) FUT– gelecek zaman önekisa V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri atıf fa sı istikbal edatı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 40:44 "Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir." | فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ | 040:044:001 |
وَذِكْرَىٰ | ve ƶikrā | ve öğüttür | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal dişil isim atıf vavı merfu | 40:54 Akıl ve gönül sahipleri için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır o. | هُدًى وَذِكْرَىٰ لِأُولِي الْأَلْبَابِ | 040:054:002 |
تَتَذَكَّرُونَ | teteƶekkerūne | düşünüyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 40:58 Körle gören, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarla kötülük üretenler bir olmaz. Ne kadar da az düşünüyorsunuz! | وَمَا يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ وَالَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُسِيءُ قَلِيلًا مَا تَتَذَكَّرُونَ | 040:058:013 |
بِالذِّكْرِ | biƶ-ƶikri | Zikr'i (Kur'an'ı) | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 41:41 Onlar, o zikiri/Kur'an'ı kendilerine geldiğinde inkâr ettiler. Halbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap'tır. | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَاءَهُمْ وَإِنَّهُ لَكِتَابٌ عَزِيزٌ | 041:041:004 |
الذُّكُورَ | ƶ-ƶukūra | erkekler | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 42:49 Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder. | لِلَّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ يَهَبُ لِمَنْ يَشَاءُ إِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَنْ يَشَاءُ الذُّكُورَ | 042:049:015 |
ذُكْرَانًا | ƶukrānen | erkekler | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 42:50 Yahut onları erkekler ve dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O'dur bilen, O'dur güç yetiren. | أَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَإِنَاثًا وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَاءُ عَقِيمًا إِنَّهُ عَلِيمٌ قَدِيرٌ | 042:050:003 |
الذِّكْرَ | ƶ-ƶikra | uyarmaktan | N– ismin -i hali eril isim-fiil mansub | 43:5 Siz, haddi aşanlardan/zulme sapanlardan oluşan bir toplumsunuz diye, o zikri/Kur'an'ı sizden uzak mı tutalım? | أَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا أَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِفِينَ | 043:005:003 |
تَذْكُرُوا | teƶkurū | anmanız için | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 43:13 Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayıp da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık." | لِتَسْتَوُوا عَلَىٰ ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ | 043:013:005 |
ذِكْرِ | ƶikri | zikri- | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 43:36 Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de o ona can yoldaşı olur. | وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمَٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ | 043:036:004 |
لَذِكْرٌ | leƶikrun | bir Zikir'dir | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil | 43:44 Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız. | وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ | 043:044:002 |
الذِّكْرَىٰ | ƶ-ƶikrā | öğüt almak | N– yalın hal dişil isim merfu | 44:13 Nerede onlarda öğüt almak? Yemin olsun, delillerle açıklayan bir resul gelmişti onlara. | أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ | 044:013:003 |
يَتَذَكَّرُونَ | yeteƶekkerūne | düşünüp öğüt alırlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 44:58 Biz o Kur'an'ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler. | فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ | 044:058:005 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünmüyor musunuz? | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 45:23 Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz? | أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَٰهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَىٰ عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَىٰ سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَىٰ بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ يَهْدِيهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ | 045:023:024 |
وَاذْكُرْ | veƶkur | ve an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 46:21 Âd kavminin kardeşini de an! O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf'ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: "Allah'tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin! Gerçek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." | وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | 046:021:001 |
ذِكْرَاهُمْ | ƶikrāhum | öğüt almaları | N– yalın hal dişil isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 47:18 Kıyametin ansızın tepelerine inmesinden başka neyi bekliyorlar? Onun belirtileri zaten gelmiştir. O onlara gelip çatınca, ibret almaları neye yarar?! | فَهَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً فَقَدْ جَاءَ أَشْرَاطُهَا فَأَنَّىٰ لَهُمْ إِذَا جَاءَتْهُمْ ذِكْرَاهُمْ | 047:018:015 |
وَذُكِرَ | ve ƶukira | ve söz edilince | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil edilgen geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil meçhul mebni | 47:20 İman edenler derler ki: "Bir sure indirilseydi olmaz mıydı?" Fakat hükmü kesinleşmiş bir sure indirilip de içinde savaş da anılınca, kalplerinde maraz olanların, ölüm baygınlığına tutulmuş bir bakışla sana baktıklarını görürsün. Onlara uygun olan da odur. | وَيَقُولُ الَّذِينَ امَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌ فَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ فَأَوْلَىٰ لَهُمْ | 047:020:011 |
ذَكَرٍ | ƶekerin | bir erkek- | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 49:13 Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. | يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنْثَىٰ وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ | 049:013:007 |
وَذِكْرَىٰ | ve ƶikrā | ve ibrettir | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal dişil isim atıf vavı merfu | 50:8 İbretle bakılası, gönüller açıcı şeyler olarak; hakka yönelen her kula öğüt olarak. | تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ | 050:008:002 |
لَذِكْرَىٰ | leƶikrā | bir öğüt | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal dişil isim tekid (kuvvetlendirme) Lâmı merfu | 50:37 Hiç kuşkusuz, bunda, kalbi olan yahut tam bir tanık olarak kulak veren için mutlak bir öğüt vardır. | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ | 050:037:004 |
فَذَكِّرْ | feƶekkir | öğüt ver | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 50:45 Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur'an'la öğüt ver. | نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْانِ مَنْ يَخَافُ وَعِيدِ | 050:045:009 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünüp öğüt alasınız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 51:49 Herşeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz. | وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ | 051:049:007 |
وَذَكِّرْ | ve ƶekkir | ama yine de hatırlat | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) emir fiil atıf vavı emir fiili | 51:55 Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar. | وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ | 051:055:001 |
الذِّكْرَىٰ | ƶ-ƶikrā | hatırlatmak | N– ismin -i hali dişil isim mansub | 51:55 Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar. | وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَىٰ تَنْفَعُ الْمُؤْمِنِينَ | 051:055:003 |
فَذَكِّرْ | feƶekkir | sen hatırlat | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 52:29 Artık hatırlat, öğüt ver! Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kâhinsin ne de cin çarpmış. | فَذَكِّرْ فَمَا أَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ | 052:029:001 |
الذَّكَرُ | ƶ-ƶekeru | erkek | N– yalın hal eril isim merfu | 53:21 Erkek size, dişi Allah'a mı? | أَلَكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْأُنْثَىٰ | 053:021:002 |
ذِكْرِنَا | ƶikrinā | bizi anmak- | N– -in hali eril isim-fiil PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 53:29 Bizim zikrimizden/Kur'an'ımızdan yüz çeviren ve iğreti dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir. | فَأَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلَّىٰ عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا الْحَيَاةَ الدُّنْيَا | 053:029:006 |
الذَّكَرَ | ƶ-ƶekera | erkeği | N– ismin -i hali eril isim mansub | 53:45 Hiç kuşkusuz, iki çifti, erkeği ve dişiyi yaratan O'dur; | وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ | 053:045:004 |
مُدَّكِرٍ | muddekirin | ibret alan | N– -in hali eril belirsiz (kalıp VIII) etken sıfat mecrur | 54:15 Yemin olsun ki, biz onu bir ibret ve işaret olarak arkaya bıraktık. Yok mu araştırıp öğüt alacak? | وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَا ايَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:015:006 |
لِلذِّكْرِ | liƶƶikri | öğüt almak için | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 54:17 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?! | وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:017:004 |
مُدَّكِرٍ | muddekirin | öğüt alan | N– -in hali eril belirsiz (kalıp VIII) etken sıfat mecrur | 54:17 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?! | وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:017:007 |
لِلذِّكْرِ | liƶƶikri | öğüt almak için | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 54:22 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var? | وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:022:004 |
مُدَّكِرٍ | muddekirin | öğüt alan | N– -in hali eril belirsiz (kalıp VIII) etken sıfat mecrur | 54:22 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var? | وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:022:007 |
الذِّكْرُ | ƶ-ƶikru | Zikir | N– yalın hal eril isim-fiil merfu | 54:25 "Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir." | أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ | 054:025:002 |
لِلذِّكْرِ | liƶƶikri | öğüt almak için | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 54:32 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?! | وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:032:004 |
مُدَّكِرٍ | muddekirin | öğüt alan | N– -in hali eril belirsiz (kalıp VIII) etken sıfat mecrur | 54:32 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?! | وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:032:007 |
لِلذِّكْرِ | liƶƶikri | öğüt almak için | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 54:40 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?! | وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:040:004 |
مُدَّكِرٍ | muddekirin | öğüt alan | N– -in hali eril belirsiz (kalıp VIII) etken sıfat mecrur | 54:40 Yemin olsun ki, biz, Kur'an'ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?! | وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:040:007 |
مُدَّكِرٍ | muddekirin | öğüt alan | N– -in hali eril belirsiz (kalıp VIII) etken sıfat mecrur | 54:51 Yemin olsun, biz sizin benzerlerinizi hep yok ettik. Fakat düşünen mi var? | وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ | 054:051:006 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünüp ibret almaz- | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 56:62 Yemin olsun, ilk yaratışı/yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız olmaz mı? | وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْأَةَ الْأُولَىٰ فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ | 056:062:006 |
تَذْكِرَةً | teƶkiraten | bir ibret | N– ismin -i hali dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil mansub | 56:73 Biz onu hem bir ibret hem de çöl yolcularına bir nimet kıldık. | نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعًا لِلْمُقْوِينَ | 056:073:003 |
لِذِكْرِ | liƶikri | zikrine | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim-fiil car mecrur | 57:16 İnananlar için hâlâ vakti gelmedi mi ki, kalpleri Allah'ın zikri/Kur'an'ı ve Hak'tan inen için ürpersin de daha önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş de kalpleri kaskatı kesilmiş kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu yoldan çıkmıştır. | أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ امَنُوا أَنْ تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلَا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الْأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ | 057:016:008 |
ذِكْرَ | ƶikra | anmayı | N– ismin -i hali eril isim-fiil mansub | 58:19 Şeytan onları kuşattı da Allah'ın zikrini/Kur'an'ını onlara unutturdu. İşte bunlar şeytanın hizbidir. Dikkat edin! Şeytanın hizbi hüsrana uğrayanların ta kendileridir. | اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنْسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ أُولَٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ الشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ | 058:019:005 |
ذِكْرِ | ƶikri | anmağa | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 62:9 Ey inananlar! Cuma günü, namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alışverişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ | 062:009:013 |
وَاذْكُرُوا | veƶkurū | ve anın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 62:10 Namaz kılınınca hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın! Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz. | فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ | 062:010:011 |
ذِكْرِ | ƶikri | anmak- | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 63:9 Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız, sizi, Allah'ı anmaktan/Allah'ın zikri olan Kur'an'dan alıkoymasın! Böyle bir şey yapanlar, hüsrana uğramışların ta kendileridir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ | 063:009:011 |
ذِكْرًا | ƶikran | bir uyarı | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 65:10 Allah onlar için şiddetli bir azap hazırladı. Artık Allah'tan korkun, ey iman etmiş akıl ve gönül sahipleri! Allah size bir Zikir/bir uyarıcı/bir düşündürücü indirmiştir. | أَعَدَّ اللَّهُ لَهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا فَاتَّقُوا اللَّهَ يَا أُولِي الْأَلْبَابِ الَّذِينَ امَنُوا قَدْ أَنْزَلَ اللَّهُ إِلَيْكُمْ ذِكْرًا | 065:010:017 |
الذِّكْرَ | ƶ-ƶikra | Zikr(Kur'an)'ı | N– ismin -i hali eril isim-fiil mansub | 68:51 O küfre sapanlar, Zikir'i/Kur'an'ı işittiklerinde az kalsın gözleriyle seni devireceklerdi. "Bu tam bir cinlidir." diyorlardı. | وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ | 068:051:009 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | uyarıdan | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 68:52 Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir. | وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ | 068:052:004 |
تَذْكِرَةً | teƶkiraten | bir ibret | N– ismin -i hali dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil mansub | 69:12 Ki onu size bir hatırlatıcı/düşündürücü yapalım ve kavrayabilen kulak kavrasın. | لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ | 069:012:003 |
تَذَكَّرُونَ | teƶekkerūne | düşünüyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 69:42 Bir kâhinin sözü de değildir o. Ne kadar da az araştırıp düşünüyorsunuz? | وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍ قَلِيلًا مَا تَذَكَّرُونَ | 069:042:006 |
لَتَذْكِرَةٌ | leteƶkiratun | bir öğüttür | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil | 69:48 Gerçek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve düşündürücüdür. | وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّقِينَ | 069:048:002 |
ذِكْرِ | ƶikri | anmak- | N– -in hali eril isim-fiil mecrur | 72:17 Ki onları, onun içinde imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden/Kur'an'dan yüz çevirirse Rabbi onu, gittikçe yükselen bir azaba sokar. | لِنَفْتِنَهُمْ فِيهِ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّهِ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًا | 072:017:006 |
وَاذْكُرِ | veƶkuri | ve an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 73:8 Rabbinin adını an ve tüm benliğinle O'na yönel! | وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ إِلَيْهِ تَبْتِيلًا | 073:008:001 |
تَذْكِرَةٌ | teƶkiratun | bir öğüttür | N– yalın hal dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil merfu | 73:19 Bu, bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir. | إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا | 073:019:003 |
ذِكْرَىٰ | ƶikrā | bir uyarı(dan) | N– yalın hal dişil isim merfu | 74:31 Biz, cehennem yârânını hep melekler yaptık. Ve biz, onların sayılarını da küfre sapanlar için bir imtihandan başka şey yapmadık. Ta ki, kendilerine kitap verilenler iyice ve apaçık bilsinler. İman etmiş olanların imanı artsın. Kendilerine kitap verilmiş olanlarla iman sahipleri kuşkuya düşmesin. Kalplerinde hastalık olanlarla küfre sapmış bulunanlar da; "Allah bununla neyi örneklendirmek istiyor?" desinler. İşte böyle. Allah, dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de doğruya ve güzele kılavuzlar. Rabbinin ordularını ancak O bilir. Bu, insan için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir. | وَمَا جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا فِتْنَةً لِلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذِينَ امَنُوا إِيمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلًا كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَىٰ لِلْبَشَرِ | 074:031:056 |
التَّذْكِرَةِ | t-teƶkirati | öğüt- | N– -in hali dişil (kalıp II) isim-fiil mecrur | 74:49 Ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren şeyden yüz çeviriyorlar? | فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِضِينَ | 074:049:004 |
تَذْكِرَةٌ | teƶkiratun | bir ikazdır | N– yalın hal dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil merfu | 74:54 Hayır, iş, sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici/bir düşündürücüdür. | كَلَّا إِنَّهُ تَذْكِرَةٌ | 074:054:003 |
ذَكَرَهُ | ƶekerahu | onu düşünür, öğüt alır | V– 3. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri | 74:55 Dileyen düşünür onu, öğüt alır. | فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ | 074:055:003 |
يَذْكُرُونَ | yeƶkurūne | onlar öğüt almazlar | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 74:56 Ve onlar, Allah'ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. Sakındırmaya ve affetmeye ehil olan O'dur. | وَمَا يَذْكُرُونَ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ هُوَ أَهْلُ التَّقْوَىٰ وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ | 074:056:002 |
الذَّكَرَ | ƶ-ƶekera | erkeği | N– ismin -i hali eril isim mansub | 75:39 Nihayet ondan iki çifti, erkeği ve dişiyi vücuda getirdi. | فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ | 075:039:004 |
مَذْكُورًا | meƶkūran | anılan | ADJ– ismin -i hali eril belirsiz edilgen sıfat sıfat mansub | 76:1 İnsan üzerinden, henüz anılan bir şey olmadığı bir süre geçmedi mi zamandan? | هَلْ أَتَىٰ عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا | 076:001:011 |
وَاذْكُرِ | veƶkuri | ve an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 76:25 Rabbinin adını sabahtan da akşamdan da an! | وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا | 076:025:001 |
تَذْكِرَةٌ | teƶkiratun | bir öğüttür | N– yalın hal dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil merfu | 76:29 İşte bu, bir hatırlatıcı ve düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir. | إِنَّ هَٰذِهِ تَذْكِرَةٌ فَمَنْ شَاءَ اتَّخَذَ إِلَىٰ رَبِّهِ سَبِيلًا | 076:029:003 |
ذِكْرًا | ƶikran | öğüt | N– ismin -i hali eril belirsiz isim-fiil mansub | 77:5 Öğüt ulaştıranlara/Kur'an'ı ulaştıranlara, | فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا | 077:005:002 |
يَتَذَكَّرُ | yeteƶekkeru | hatırlar | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 79:35 O gün insan, uğrunda gayret sarfettiği şeyi hatırlar. | يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ مَا سَعَىٰ | 079:035:002 |
ذِكْرَاهَا | ƶikrāhā | onun söyleyesin | N– -in hali dişil isim PRON– 3. şahıs dişil tekil iyelik zamiri | 79:43 Nerede sende, onu hatırlatacak şey! | فِيمَ أَنْتَ مِنْ ذِكْرَاهَا | 079:043:004 |
يَذَّكَّرُ | yeƶƶekkeru | öğüt dinleyecektir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 80:4 Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. | أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ | 080:004:002 |
الذِّكْرَىٰ | ƶ-ƶikrā | öğüt | N– yalın hal dişil isim merfu | 80:4 Belki de düşünüp taşınacak da öğüt kendisine yarayacak. | أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرَىٰ | 080:004:004 |
تَذْكِرَةٌ | teƶkiratun | bir hatırlatmadır | N– yalın hal dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil merfu | 80:11 Hayır, hiç de öyle değil! O, bir düşündürücüdür. | كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ | 080:011:003 |
ذَكَرَهُ | ƶekerahu | onu düşünür öğüt alır | V– 3. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 80:12 Dileyen onu düşünüp öğüt alır. | فَمَنْ شَاءَ ذَكَرَهُ | 080:012:003 |
ذِكْرٌ | ƶikrun | öğüttür | N– yalın hal eril belirsiz isim-fiil merfu | 81:27 O, âlemlere bir öğütten başka şey değildir. | إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ | 081:027:004 |
فَذَكِّرْ | feƶekkir | o halde hatırlat öğüt ver | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 87:9 Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver! | فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرَىٰ | 087:009:001 |
الذِّكْرَىٰ | ƶ-ƶikrā | hatırlatmak | N– yalın hal dişil isim merfu | 87:9 Eğer hatırlatmak yarar sağlarsa hatırlat/öğüt ver! | فَذَكِّرْ إِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرَىٰ | 087:009:004 |
سَيَذَّكَّرُ | seyeƶƶekkeru | hatırlar | FUT– gelecek zaman önekisa V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istikbal edatı muzari fiil | 87:10 İçine ürperti düşen, öğüt alacaktır. | سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشَىٰ | 087:010:001 |
وَذَكَرَ | ve ƶekera | ve -hatırla/an | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 87:15 Rabbinin adını anmış, namaz kılıp da dua etmiştir o. | وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّهِ فَصَلَّىٰ | 087:015:001 |
فَذَكِّرْ | feƶekkir | öğüt ver | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 88:21 Artık uyar/düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı/düşündürücüsün. | فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ | 088:021:001 |
مُذَكِّرٌ | muƶekkirun | öğüt verensin | N– yalın hal eril belirsiz (kalıp II) etken sıfat merfu | 88:21 Artık uyar/düşündür! Çünkü sen bir uyarıcı/düşündürücüsün. | فَذَكِّرْ إِنَّمَا أَنْتَ مُذَكِّرٌ | 088:021:004 |
يَتَذَكَّرُ | yeteƶekkeru | anlar | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 89:23 O gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var! | وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ | 089:023:005 |
الذِّكْرَىٰ | ƶ-ƶikrā | anlamanın | N– yalın hal dişil isim merfu | 89:23 O gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var! | وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّىٰ لَهُ الذِّكْرَىٰ | 089:023:009 |
الذَّكَرَ | ƶ-ƶekera | erkeği | N– ismin -i hali eril isim mansub | 92:3 Yemin olsun erkeği de dişiyi de yaratana, | وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَىٰ | 092:003:003 |
ذِكْرَكَ | ƶikrake | şanını | N– ismin -i hali eril isim-fiil PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub kaf muttasıl (bitişik) zamir | 94:4 Ve yüceltmedik mi senin şanını! | وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ | 094:004:003 |