Doğru Sayısı: Yanlış Sayısı:
Kullanımı hakkında:
1. Türkçe kelimelerden birini seçin. Seçtiğiniz kelime kırmızı olarak renklenecektir. Seçtiğiniz kelime ile ilgili bilgiler alt tarafta görüntülenecektir.
2. Tablodan karşılığı olduğunu düşündüğünüz satırdaki boş (veya kırmızı ile yazılı kelime olan) hücreye tıklayınız.
3. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU ise YEŞİL olarak hücreye yazılacaktır.
4. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU DEĞİL ise KIRMIZI olarak hücreye yazılacaktır.
5. Sorularınız, istekleriniz ve diğer surelerle ilgili çalışmaları talep etmek için tkuzan@gmail.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Turgut Kuzan - https://turgutkuzan.com/ - Aralık 2024
Arapça | Okunuş | Türkçe | Dilbilgisi | Meal | Ayet | İndex |
نَعْبُدُ | nǎ'budu | kulluk ederiz | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 1:5Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. | إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ | 001:005:002 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:21 Ey insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabb'inize ibadet edin ki, korunabilesiniz. | يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ | 002:021:004 |
عَبْدِنَا | ǎbdinā | kulumuz (Muhammed) | N– -in hali eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 2:23 Eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içindeyseniz, hadi onun benzerinden bir sure getirin! Allah dışındaki destekçilerinizi / tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru sözlü kişilerseniz... | وَإِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ | 002:023:008 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | kulluk etmeyeceksiniz | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:83 İsrailoğulları'ndan şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı kılın, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz. | وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْكُمْ وَأَنْتُمْ مُعْرِضُونَ | 002:083:007 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 2:90 Allah'ın, kullarından dilediğine lütfunun eseri olarak indirdiğini zalimce kıskanarak, Allah'ın vahyettiğini inkar etmeleri uğruna öz benliklerini sattıkları şey ne çirkindir! Bu yüzdendir ki gazap üzerine gazaba çarpıldılar. Gerçeği örtenler için rezil edici bir azap vardır. | بِئْسَمَا اشْتَرَوْا بِهِ أَنْفُسَهُمْ أَنْ يَكْفُرُوا بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ بَغْيًا أَنْ يُنَزِّلَ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ فَبَاءُوا بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ | 002:090:020 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | kulluk edeceksiniz | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:133 Yoksa siz, Yakub'a ölümün gelip çatışına tanıklar mıydınız? Hani, oğullarına şunu sormuştu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevapları şu olmuştu: "Senin ilâhına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına, tek ve biricik olan ilâha kulluk edeceğiz; biz yalnız O'na teslim olanlarız." | أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ ابَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَٰهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ | 002:133:012 |
نَعْبُدُ | neǎ'budu | kulluk edeceğiz | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 2:133 Yoksa siz, Yakub'a ölümün gelip çatışına tanıklar mıydınız? Hani, oğullarına şunu sormuştu: "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?" Cevapları şu olmuştu: "Senin ilâhına, ataların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın ilâhına, tek ve biricik olan ilâha kulluk edeceğiz; biz yalnız O'na teslim olanlarız." | أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ حَضَرَ يَعْقُوبَ الْمَوْتُ إِذْ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ بَعْدِي قَالُوا نَعْبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ ابَائِكَ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ إِلَٰهًا وَاحِدًا وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ | 002:133:016 |
عَابِدُونَ | ǎābidūne | kulluk ederiz | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 2:138 Allah'ın boyasını esas alın. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O'na kulluk ederiz. | صِبْغَةَ اللَّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ | 002:138:010 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | (ona) tapıyor | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:172 Ey iman sahipleri! Size verdiğimiz rızkların temizlerinden yiyin ve - eğer kendisine kulluk ediyorsanız - Allah'a şükredin. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَاشْكُرُوا لِلَّهِ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ | 002:172:015 |
وَالْعَبْدُ | vel'ǎbdu | köle | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim atıf vavı merfu | 2:178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi... Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir. İşte bu, Rabb'inizden size bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse onun için korkunç bir azap vardır. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْأُنْثَىٰ بِالْأُنْثَىٰ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 002:178:012 |
بِالْعَبْدِ | bil-ǎbdi | köle ile | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim car mecrur | 2:178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi... Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir. İşte bu, Rabb'inizden size bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse onun için korkunç bir azap vardır. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْأُنْثَىٰ بِالْأُنْثَىٰ فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ذَٰلِكَ تَخْفِيفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنِ اعْتَدَىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 002:178:013 |
عِبَادِي | ǐbādī | kullarım | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 2:186 Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler. | وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ | 002:186:003 |
بِالْعِبَادِ | bil-ǐbādi | kullar(ın)a | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 2:207 İnsanlardan öylesi de vardır ki, benliğini Allah'ın hoşnutluğunu elde etmeye satar. Allah, kullarına karşı Raûf'tur, çok şefkatlidir. | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ رَءُوفٌ بِالْعِبَادِ | 002:207:011 |
وَلَعَبْدٌ | veleǎbdun | ve bir köle | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril belirsiz isim atıf vavı tekid (kuvvetlendirme) Lâmı merfu | 2:221 Müşrik kadınlarla, onlar iman edinceye kadar evlenmeyin. Özgürlüğünden yoksun inanmış bir kadın, müşrik bir kadından - müşrik kadın sizin hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Müşrik erkeklerle de onlar iman edinceye kadar nikâhlanmayın. İnanmış bir köle, müşrik bir erkekten - o hoşunuza gitse de - çok daha hayırlıdır. Bu müşrikler sizleri ateşe çağırır. Allah ise sizi, izniyle cennete ve affa çağırır. Ve ayetlerini insanlara açık açık bildirir ki, düşünüp öğüt alabilsinler. | وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّىٰ يُؤْمِنَّ وَلَأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤْمِنُوا وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُولَٰئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ ايَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ | 002:221:018 |
بِالْعِبَادِ | bil-ǐbādi | kullarını | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 3:15 De ki: "Bu sayılanlardan daha iyisini size haber vereyim mi? Sakınıp korunanlar için, Rableri katında, altlarından nehirler akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan bir hoşnutluk olacaktır. Allah, kulları en iyi biçimde görmektedir." | قُلْ أَؤُنَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذَٰلِكُمْ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَأَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ | 003:015:024 |
بِالْعِبَادِ | bil-ǐbādi | kulları(nın yaptıkları)nı | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 3:20 Seninle kanıt yarıştırmaya girerlerse şöyle söyle: "Ben yüzümü Allah'a teslim ettim. Bana uyanlar da." Kitap verilenlerle ümmîlere de sor: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim olurlarsa doğruya ve güzele kılavuzlanmışlardır. Yüz çeviririlerse sana düşen sadece tebliğ etmektir. Allah, kullarını görmektedir. | فَإِنْ حَاجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلَّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ وَقُلْ لِلَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ فَإِنْ أَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْا وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ | 003:020:026 |
بِالْعِبَادِ | bil-ǐbādi | kulllarına | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 3:30 Gün gelecek, her benlik, hayırdan işlediğini önünde bulacaktır. Kötülükten işlediğini de... İsteyecektir ki, önüne getirilenle kendisi arasında uzun bir mesafe olsun. Allah sizi, kendisinden sakınmaya çağırır. Allah, kullarına karşı Raûf'tur, çok şefkatlidir. | يَوْمَ تَجِدُ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ مِنْ خَيْرٍ مُحْضَرًا وَمَا عَمِلَتْ مِنْ سُوءٍ تَوَدُّ لَوْ أَنَّ بَيْنَهَا وَبَيْنَهُ أَمَدًا بَعِيدًا وَيُحَذِّرُكُمُ اللَّهُ نَفْسَهُ وَاللَّهُ رَءُوفٌ بِالْعِبَادِ | 003:030:026 |
فَاعْبُدُوهُ | feǎ'budūhu | O'na kulluk edin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 3:51 "Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir; o halde, O'na kulluk edin. İşte bu, dosdoğru bir yoldur." | إِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ | 003:051:005 |
نَعْبُدَ | neǎ'bude | ibadet etmeyelim | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 3:64 De ki: "Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbirşeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse şöyle söyle: "Tanık olun, biz müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız." | قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَىٰ كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلَّا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ | 003:064:012 |
عِبَادًا | ǐbāden | kul(lar) | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 3:79 Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah kendisine kitap, hüküm-hikmet ve peygamberlik versin de sonra o, insanlara "Allah'ı bırakıp bana kullar olun" desin. O ancak şöyle der: "Öğrettiğiniz şu Kitap'a ve okuyup araştırdıklarınıza dayanarak benliklerini Allah'a adamış kullar/Rabbânîler olun!" | مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُوا عِبَادًا لِي مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ كُونُوا رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنْتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنْتُمْ تَدْرُسُونَ | 003:079:014 |
لِلْعَبِيدِ | lil'ǎbīdi | kullara | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 3:182 Bu, kendi, ellerinizin üretip önden gönderdiği yüzündendir. Allah, kullara asla zulmedici değildir. | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ | 003:182:009 |
وَاعْبُدُوا | veǎ'budū | ve kulluk edin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 4:36 Allah'a kulluk edin. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah, kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez. | وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا | 004:036:001 |
عِبَادِكَ | ǐbādike | senin kulların- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur kaf muttasıl (bitişik) zamir | 4:118 Allah o şeytana lanet etmiştir. Demişti ki o: "Senin kullarından belirli bir pay elbette alacağım." | لَعَنَهُ اللَّهُ وَقَالَ لَأَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصِيبًا مَفْرُوضًا | 004:118:006 |
عَبْدًا | ǎbden | kul | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 4:172 Ne Mesih Allah'ın bir kulu olmaktan çekinir ne de Allah'a yakınlaştırılmış melekler. Allah'a kulluk ve ibadetten çekinerek kibre saplanan bilsin ki, Allah onların tümünü huzurunda haşredecekir. | لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَسِيحُ أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ جَمِيعًا | 004:172:006 |
عِبَادَتِهِ | ǐbādetihi | O'na kulluktan | N– -in hali dişil isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:172 Ne Mesih Allah'ın bir kulu olmaktan çekinir ne de Allah'a yakınlaştırılmış melekler. Allah'a kulluk ve ibadetten çekinerek kibre saplanan bilsin ki, Allah onların tümünü huzurunda haşredecekir. | لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَسِيحُ أَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلَّهِ وَلَا الْمَلَائِكَةُ الْمُقَرَّبُونَ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ إِلَيْهِ جَمِيعًا | 004:172:014 |
وَعَبَدَ | ve ǎbede | ve tapanlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 5:60 De ki: "Allah katında ceza olarak bundan daha kötüsünü size bildireyim mi? Allah'ın lanetlediği, üzerine gazap indirdiğidir o. Allah böylelerinden maymunlar, domuzlar ve tağut uşakları yapmıştır. İşte bunlardır yer bakımından daha kötü, yolun denge noktasını kaybetme bakımından daha şaşkın olanlar." | قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللَّهِ مَنْ لَعَنَهُ اللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ | 005:060:019 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:72 Yemin olsun ki, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'in ta kendisidir!" diyenler küfre batmışlardır. Mesih şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları, hem sizin Rabbiniz hem de benim Rabbim olan Allah'a kulluk/ibadet edin! Gerçek olan şu ki, Allah'a ortak koşana Allah, cenneti haram kılmıştır. Varacağı yer ateştir onun. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır." | لَقَدْ كَفَرَ الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ وَقَالَ الْمَسِيحُ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ إِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ | 005:072:016 |
أَتَعْبُدُونَ | eteǎ'budūne | mi tapıyorsunuz? | INTG– soru önekialif V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri soru harfi (hemze) muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:76 Söyle onlara: "Allah'ın yanında bir de, size zarar yahut yarar sağlama gücü olmayan şeylere mi kölelik/kulluk ediyorsunuz? Allah, en iyi duyan, en iyi bilenin ta kendisidir." | قُلْ أَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَاللَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ | 005:076:002 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:117 "Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim: 'Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın." | مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلَّا مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَا دُمْتُ فِيهِمْ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ وَأَنْتَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ | 005:117:009 |
عِبَادُكَ | ǐbāduke | senin kullarındır | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 5:118 "Onlara azap edersen, onlar senin kullarındır. Ama onları bağışlarsan hiç kuşkusuz, sen tüm gücün sahibi, tüm hikmetlerin sahibisin." | إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ | 005:118:004 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kullarının | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 6:18 Ve kulları üzerinde hüküm ve egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Tüm hikmetlerin kaynağıdır O. Her şeyden haberdardır. | وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ | 006:018:004 |
أَعْبُدَ | eǎ'bude | tapmaktan | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 6:56 De ki: "Ben, Allah'ı bırakıp da yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım!" De ki: "Sizin keyiflerinize uymam! Çünkü bunu yaparsam sapıtmış olurum, doğruyu ve güzeli bulanlardan olmam." | قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ قُلْ لَا أَتَّبِعُ أَهْوَاءَكُمْ قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَا مِنَ الْمُهْتَدِينَ | 006:056:005 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulların | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 6:61 Kulları üzerinde egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Üzerinize koruyucular gönderir. Nihayet ölüm birinize geldiğinde, elçilerimiz onu vefat ettirirler. Ne vaktinden önce iş yaparlar onlar ne de vaktinden sonra. | وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ | 006:061:004 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 6:88 Allah'ın yol göstermesidir bu. Kullarından dilediğini bununla iletir iyiye ve güzele. Eğer onlar şirke bulaşsalardı yapıp ettikleri kendilerine yararsız hale gelirdi. | ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَلَوْ أَشْرَكُوا لَحَبِطَ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 006:088:009 |
فَاعْبُدُوهُ | feǎ'budūhu | O'na kulluk edin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 6:102 Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O'ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik'tir O. O'na kulluk/ibadet edin! O her şeye Vekîl'dir. | ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ فَاعْبُدُوهُ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ | 006:102:011 |
لِعِبَادِهِ | liǐbādihi | kulları için | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 7:32 De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz. | قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ امَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْايَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ | 007:032:008 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:59 Andolsun ki biz, Nuh'u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yok. Üstünüze çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum." | لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | 007:059:009 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:65 Ad'a da kardeşleri Hud'u gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Hala sakınmıyor musunuz?" | وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ | 007:065:008 |
لِنَعْبُدَ | lineǎ'bude | kulluk etmemiz için | PRP– niyet önekilām V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 7:70 Dediler ki: "Sen, yalnız Allah'a ibadet edelim de atalarımızın kulluk etmekte olduklarını terk edelim diye mi bize geldin? Eğer doğru sözlü isen hadi bize bizi tehdit ettiğini getir." | قَالُوا أَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللَّهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ ابَاؤُنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ | 007:070:003 |
يَعْبُدُ | yeǎ'budu | tapıyor | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 7:70 Dediler ki: "Sen, yalnız Allah'a ibadet edelim de atalarımızın kulluk etmekte olduklarını terk edelim diye mi bize geldin? Eğer doğru sözlü isen hadi bize bizi tehdit ettiğini getir." | قَالُوا أَجِئْتَنَا لِنَعْبُدَ اللَّهَ وَحْدَهُ وَنَذَرَ مَا كَانَ يَعْبُدُ ابَاؤُنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ | 007:070:009 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:73 Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Size Rabbinizden bir beyyine/açık bir kanıt gelmiştir. İşte şu, Allah'ın devesi. Sizin için bir mucize. Rahat bırakın onu, Allah'ın toprağında otlasın. Kötü bir niyetle dokunmayın ona. Yoksa korkunç bir azap yakalar sizi." | وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ هَٰذِهِ نَاقَةُ اللَّهِ لَكُمْ ايَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ فِي أَرْضِ اللَّهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 007:073:008 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:85 Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. Şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Size O'ndan başka ilah yok! Size Rabbinizden açık bir kanıt gelmiştir. Ölçü ve tartı da dürüst davranın. İnsanların eşyasına el koymaya tenezzül etmeyin. Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Eğer inanan insanlarsanız bu sizin için daha hayırlıdır." | وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ قَدْ جَاءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَوْفُوا الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءَهُمْ وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ | 007:085:008 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 7:128 Musa kendi toplumuna şöyle dedi: "Allah'tan yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah'ındır, Allah ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvaya sarılanlarındır." | قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ اسْتَعِينُوا بِاللَّهِ وَاصْبِرُوا إِنَّ الْأَرْضَ لِلَّهِ يُورِثُهَا مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ | 007:128:014 |
عِبَادٌ | ǐbādun | kullardır | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 7:194 Allah dışında yakardıklarınız sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda haklıysanız, hadi çağırın onları da size cevap versinler. | إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ عِبَادٌ أَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُوا لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ | 007:194:007 |
عِبَادَتِهِ | ǐbādetihi | O'na kulluk- | N– -in hali dişil isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 7:206 Rabbinin katında olanlar, büyüklük taslayıp O'na kulluktan yüz çevirmezler; O'nu tespih ederler ve yalnız O'na secde ederler. | إِنَّ الَّذِينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُمْ يَسْجُدُونَ | 007:206:008 |
عَبْدِنَا | ǎbdinā | kulumuza | N– -in hali eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 8:41 Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet/kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah herşeye kadirdir. | وَاعْلَمُوا أَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَأَنَّ لِلَّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ إِنْ كُنْتُمْ امَنْتُمْ بِاللَّهِ وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | 008:041:023 |
لِلْعَبِيدِ | lil'ǎbīdi | kullara | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 8:51 "İşte bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. Allah, kullara asla zulmetmez." | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ | 008:051:009 |
لِيَعْبُدُوا | liyeǎ'budū | ibadet etmeleri | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 9:31 Allah'ın yanında hahamlarını ve ruhbanlarını da rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine, tek olan Allah'tan başkasına ibadet/kulluk etmemeleri emredilmişti. İlah yok o tek Allah'tan başka. Onların ortak koştuklarından arınmıştır O. | اتَّخَذُوا أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا إِلَٰهًا وَاحِدًا لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ | 009:031:014 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kullarından | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:104 Bilmediler mi ki, Allah'tır kullarından o tövbeyi kabul eden, o sadakaları alan. Ve Allah'tır, O Tevvâb, O Rahîm... | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَأَنَّ اللَّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ | 009:104:009 |
الْعَابِدُونَ | l-ǎābidūne | ibadet edenler | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 9:112 Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahet ederken oruç tutanlar, rükû edenler, secdeye kapananlar, iyiliğe özendirip kötülükten sakındıranlar, Allah'ın sınırlarını koruyanlar... Müjdele o müminleri! | التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْامِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ | 009:112:002 |
فَاعْبُدُوهُ | feǎ'budūhu | O'na kulluk edin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 10:3 Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz? | إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مَا مِنْ شَفِيعٍ إِلَّا مِنْ بَعْدِ إِذْنِهِ ذَٰلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ | 010:003:027 |
وَيَعْبُدُونَ | ve yeǎ'budūne | ve ibadet ediyorlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri atıf vavı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:18 Allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından arınmıştır O. | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَٰؤُلَاءِ شُفَعَاؤُنَا عِنْدَ اللَّهِ قُلْ أَتُنَبِّئُونَ اللَّهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ | 010:018:001 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | ibadet ediyor | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:28 Gün olur, onları bir araya toplarız; sonra şirke batmışlara sesleniriz: "Siz ve ortak yaptıklarınız, yerlerinize!" Aralarını ayırmışızdır. Ortak tuttukları şöyle haykırırlar: "Siz bize kulluk etmiyordunuz." | وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ أَنْتُمْ وَشُرَكَاؤُكُمْ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَاؤُهُمْ مَا كُنْتُمْ إِيَّانَا تَعْبُدُونَ | 010:028:018 |
عِبَادَتِكُمْ | ǐbādetikum | sizin tapınmanız- | N– -in hali dişil isim PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri mecrur kaf muttasıl (bitişik) zamir | 10:29 "Sizinle bizim aramızda tanık olarak Allah yeter. Doğrusu, biz sizin ibadetinizden tamamen habersizdik." | فَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ إِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِلِينَ | 010:029:009 |
أَعْبُدُ | eǎ'budu | ben tapmıyorum | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 10:104 De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi." | قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي شَكٍّ مِنْ دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ | 010:104:012 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | sizin taptıklarınız | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:104 De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi." | قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي شَكٍّ مِنْ دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ | 010:104:014 |
أَعْبُدُ | eǎ'budu | kulluk ederim | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 10:104 De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi." | قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنْ كُنْتُمْ فِي شَكٍّ مِنْ دِينِي فَلَا أَعْبُدُ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَٰكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ | 010:104:019 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 10:107 Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir. | وَإِنْ يَمْسَسْكَ اللَّهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ إِلَّا هُوَ وَإِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَادَّ لِفَضْلِهِ يُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ | 010:107:021 |
تَعْبُدُوا | teǎ'budū | kulluk etmeyin | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 11:2 Ki başkasına değil, yalnız Allah'a ibadet edesiniz! Kuşkusuz, ben size O'ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim. | أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ | 011:002:002 |
تَعْبُدُوا | teǎ'budū | kulluk etmeyin | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir meczum | 11:26 "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." demişti de, | أَنْ لَا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ | 011:026:003 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 11:50 Âd'a da kardeşleri Hûd'u gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Siz sadece uydurmalara bel bağlamışsınız." | وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُفْتَرُونَ | 011:050:008 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 11:61 Semûd'a da kardeşleri Sâlih'i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Sizi topraktan oluşturan ve size orada ömür geçirten O'dur. Artık O'ndan af dileyin, O'na dönün. Rabbim Karîb'dir, bize çok yakındır; Mucîb'dir, bize cevap verir." | وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُجِيبٌ | 011:061:008 |
نَعْبُدَ | neǎ'bude | tapmaktan | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 11:62 Dediler ki: "Ey Sâlih! Sen bundan önce, aramızda aranan/ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Gerçek şu ki biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz." | قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَٰذَا أَتَنْهَانَا أَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ ابَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ | 011:062:012 |
يَعْبُدُ | yeǎ'budu | taptıklarına | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 11:62 Dediler ki: "Ey Sâlih! Sen bundan önce, aramızda aranan/ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi yasaklıyorsun? Gerçek şu ki biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz." | قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ فِينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هَٰذَا أَتَنْهَانَا أَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ ابَاؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ | 011:062:014 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 11:84 Medyen'e, kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet, bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum." | وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ وَلَا تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْمِيزَانَ إِنِّي أَرَاكُمْ بِخَيْرٍ وَإِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُحِيطٍ | 011:084:008 |
يَعْبُدُ | yeǎ'budu | hizmet/kulluk ettiği- | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 11:87 Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın." | قَالُوا يَا شُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ ابَاؤُنَا أَوْ أَنْ نَفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ إِنَّكَ لَأَنْتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ | 011:087:009 |
يَعْبُدُ | yeǎ'budu | taptıkları | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 11:109 Şunların kulluk etmekte oldukları şeyler yüzünden bir kuşku içine girme. Daha önce atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar, hepsi bu. Biz onların da nasiplerini hiç eksiltmeden elbette vereceğiz. | فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هَٰؤُلَاءِ مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ ابَاؤُهُمْ مِنْ قَبْلُ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ | 011:109:006 |
يَعْبُدُونَ | yeǎ'budūne | onlar tapmazlar | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 11:109 Şunların kulluk etmekte oldukları şeyler yüzünden bir kuşku içine girme. Daha önce atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar, hepsi bu. Biz onların da nasiplerini hiç eksiltmeden elbette vereceğiz. | فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هَٰؤُلَاءِ مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ ابَاؤُهُمْ مِنْ قَبْلُ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ | 011:109:009 |
يَعْبُدُ | yeǎ'budu | taptıkları | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 11:109 Şunların kulluk etmekte oldukları şeyler yüzünden bir kuşku içine girme. Daha önce atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar, hepsi bu. Biz onların da nasiplerini hiç eksiltmeden elbette vereceğiz. | فَلَا تَكُ فِي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هَٰؤُلَاءِ مَا يَعْبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعْبُدُ ابَاؤُهُمْ مِنْ قَبْلُ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَصِيبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ | 011:109:012 |
فَاعْبُدْهُ | feǎ'budhu | (öyleyse) O'na kulluk et | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil emir fiil PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili ha muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 11:123Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah'a aittir. Tüm iş ve oluş O'na döndürülür. O halde O'na kulluk et, O'na dayanıp güven. Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir. | وَلِلَّهِ غَيْبُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ | 011:123:009 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | kullarımızdandır | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 12:24 Yemin olsun, kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz böylece ondan, kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk. Çünkü o, bizim samimi/seçkin kullarımızdandı. | وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلَا أَنْ رَأَىٰ بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ | 012:024:018 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | siz tapmıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 12:40 "O'nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece bir takım isimlere ki, adlarını siz ve atalarınız koymuştur. Onlar hakkında Allah, hiçbir kanıt indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah'ındır. O, yalnız ve yalnız kendisine kulluk etmenizi emretti. Eskimez ve pörsümez din işte budur. Ama insanların çokları bilmiyorlar." | مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَابَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ | 012:040:002 |
تَعْبُدُوا | teǎ'budū | tapmamanızı | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 12:40 "O'nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece bir takım isimlere ki, adlarını siz ve atalarınız koymuştur. Onlar hakkında Allah, hiçbir kanıt indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah'ındır. O, yalnız ve yalnız kendisine kulluk etmenizi emretti. Eskimez ve pörsümez din işte budur. Ama insanların çokları bilmiyorlar." | مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِهِ إِلَّا أَسْمَاءً سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَابَاؤُكُمْ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ | 012:040:022 |
أَعْبُدَ | eǎ'bude | kulluk etmem | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 13:36 Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenle ferahlarlar. Ama hiziplerden bazıları onun bir kısmını inkâr ederler. De ki: "Bana, yalnız Allah'a kulluk etmem, O'na ortak koşmamam emredildi. Ben O'na yakarır, O'na davet ederim. Dönüşüm de O'nadır." | وَالَّذِينَ اتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَفْرَحُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمِنَ الْأَحْزَابِ مَنْ يُنْكِرُ بَعْضَهُ قُلْ إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ وَلَا أُشْرِكَ بِهِ إِلَيْهِ أَدْعُو وَإِلَيْهِ مَابِ | 013:036:017 |
يَعْبُدُ | yeǎ'budu | tapıyor | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 14:10 Resulleri dediler ki: "Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında mı kuşku? O sizi, günahlarınızı afftetsin, belirli bir süreye kadar size zaman tanısın diye çağırıyor." Şöyle cevap verdiler: "Siz de bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Atalarımızın kulluk ettiklerinden bizi yüz geri çevirmek istiyorsunuz. Hadi açık bir kanıt getirin bize!" | قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللَّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى قَالُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ ابَاؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ | 014:010:029 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 14:11 Resulleri onlara dediler ki: "Biz de sadece sizin gibi birer insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil. İnananlar yalnız Allah'a dayanıp güvensinler." | قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِنْ نَحْنُ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَمُنُّ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَمَا كَانَ لَنَا أَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ | 014:011:016 |
لِعِبَادِيَ | liǐbādiye | kullarıma | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 14:31 İnanan kullarıma söyle: Namazı kılsınlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun olmadığı o gün gelmeden önce, gizli ve açık infak etsinler. | قُلْ لِعِبَادِيَ الَّذِينَ امَنُوا يُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا بَيْعٌ فِيهِ وَلَا خِلَالٌ | 014:031:002 |
نَعْبُدَ | neǎ'bude | tapmaktan | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 14:35 Bir zaman, İbrahim şöyle demişti: "Rabbim, bu beldeyi güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut!" | وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ اجْعَلْ هَٰذَا الْبَلَدَ امِنًا وَاجْنُبْنِي وَبَنِيَّ أَنْ نَعْبُدَ الْأَصْنَامَ | 014:035:012 |
عِبَادَكَ | ǐbādeke | kulların | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub kaf muttasıl (bitişik) zamir | 15:40 "İçlerinden riyaya sapmamış, samimi kulların müstesna." | إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ | 015:040:002 |
عِبَادِي | ǐbādī | benim kullarım | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 15:42 "Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç/kanıt olmayacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna." | إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ | 015:042:002 |
عِبَادِي | ǐbādī | kullarıma | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 15:49 Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafûr ve Rahîm. | نَبِّئْ عِبَادِي أَنِّي أَنَا الْغَفُورُ الرَّحِيمُ | 015:049:002 |
وَاعْبُدْ | veǎ'bud | ve kulluk et | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil emir fiil atıf vavı emir fiili | 15:99 Sana şaşmaz ve kesin bilgi gelinceye kadar Rabbine ibadet et! | وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ | 015:099:001 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 16:2 Kullarından dilediğine melekleri, emrinden olan ruh ile şöyle diyerek indirir: "Gerçek şu: Benden başka ilah yok, o halde benden sakının!" | يُنَزِّلُ الْمَلَائِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ أَنْ أَنْذِرُوا أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاتَّقُونِ | 016:002:010 |
عَبَدْنَا | ǎbednā | tapmazdık | V– 1. şahıs çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 16:35 Ortak koşanlar dediler ki: "Eğer Allah isteseydi ne biz ne de atalarımız Allah dışında bir şeye kulluk/ibadet etmez, O'na rağmen hiçbir şeyi haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir. | وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَا ابَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ كَذَٰلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 016:035:008 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:36 Andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün. | وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ | 016:036:008 |
وَيَعْبُدُونَ | ve yeǎ'budūne | ve tapıyorlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri atıf vavı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:73 Allah'ı bırakıp da kendilerine, göklerden ve yerden bir parçacık rızık veremeyen, buna güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar? | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقًا مِنَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ شَيْئًا وَلَا يَسْتَطِيعُونَ | 016:073:001 |
عَبْدًا | ǎbden | bir köle | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 16:75 Allah şöyle bir örnekleme yaptı: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının eşyası durumunda bir kul/köle ile bizden bir güzel rızıkla rızıklandırdığımız ve ondan gizli açık dağıtan bir kişi. Bunlar aynı olur mu?! Bütün övgüler Allah'adır ama onların çokları bilmiyorlar. | ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا عَبْدًا مَمْلُوكًا لَا يَقْدِرُ عَلَىٰ شَيْءٍ وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقًا حَسَنًا فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِرًّا وَجَهْرًا هَلْ يَسْتَوُونَ الْحَمْدُ لِلَّهِ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ | 016:075:004 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | kulluk | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:114 Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve temiz olarak yiyin! Eğer yalnız O'na kulluk/ibadet ediyorsanız, Allah'ın nimetlerine şükredin. | فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ حَلَالًا طَيِّبًا وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ | 016:114:013 |
بِعَبْدِهِ | biǎbdihi | kulunu | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 17:1 Bütün varlıkların tespihi o kudretdir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim/kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr. | سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَىٰ بِعَبْدِهِ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ ايَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ | 017:001:004 |
عَبْدًا | ǎbden | bir kul | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 17:3 Ey Nûh ile beraber taşıdığımız kişilerin soyu! Gerçek şu ki, Nûh çok şükreden bir kuldu. | ذُرِّيَّةَ مَنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ إِنَّهُ كَانَ عَبْدًا شَكُورًا | 017:003:008 |
عِبَادًا | ǐbāden | kullarımızı | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 17:5 Nihayet, o ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize aşılmaz bir güce sahip kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların aralarına girip araştırdılar. Ve bu, yerine getirilmiş bir vaat idi. | فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولًا | 017:005:007 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kullarının | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 17:17 Nûh'tan sonra da nice kuşakları helak ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter. | وَكَمْ أَهْلَكْنَا مِنَ الْقُرُونِ مِنْ بَعْدِ نُوحٍ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا | 017:017:011 |
تَعْبُدُوا | teǎ'budū | tapmamanızı | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 17:23 Rabbin şöyle hükmetti: O'ndan başkasına kulluk / ibadet etmeyin, anaya babaya çok iyi davranın: Onlardan birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara "Öf!" bile deme; onları azarlama, onlara tatlı, iltifatlı söz söyle. | وَقَضَىٰ رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرِيمًا | 017:023:004 |
بِعِبَادِهِ | biǐbādihi | kullarını | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 17:30 Hiç kuşkusuz Rabbin, dilediğine rızkı açar da kısar da. O, kullarını görüyor, onlardan haber alıyor. | إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا | 017:030:010 |
لِعِبَادِي | liǐbādī | kullarıma | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 17:53 Kullarıma de ki: En güzel olan neyse onu söylesinler. Çünkü şeytan, aralarına yamukluk sokar. Şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. | وَقُلْ لِعِبَادِي يَقُولُوا الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوًّا مُبِينًا | 017:053:002 |
عِبَادِي | ǐbādī | benim kullarıma | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 17:65 "Kuşkusuz, benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmayacaktır." Vekil olarak Rabbin yeter. | إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ وَكِيلًا | 017:065:002 |
بِعِبَادِهِ | biǐbādihi | kullarını | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 17:96 De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, kullarından haberdardır, onları görmektedir." | قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيرًا بَصِيرًا | 017:096:009 |
عَبْدِهِ | ǎbdihi | kuluna | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 18:1 Hamt o Allah'a ki, kuluna Kitap'ı, kendisinde hiçbir eğiklik ve çelişme yapmaksızın indirdi. | الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَىٰ عَبْدِهِ الْكِتَابَ وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِوَجًا | 018:001:006 |
يَعْبُدُونَ | yeǎ'budūne | taptıkları | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 18:16 "Madem ki onlardan ve Allah dışındaki taptıklarınızdan yüz çevirip kenara çekildiniz, hadi mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetinden bir nasip yaysın ve işinizde size kolaylık ve başarı sağlasın." | وَإِذِ اعْتَزَلْتُمُوهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ فَأْوُوا إِلَى الْكَهْفِ يَنْشُرْ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيُهَيِّئْ لَكُمْ مِنْ أَمْرِكُمْ مِرْفَقًا | 018:016:004 |
عَبْدًا | ǎbden | bir kul | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 18:65 Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik. | فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا اتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا | 018:065:002 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | kullarımız- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 18:65 Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik. | فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا اتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا | 018:065:004 |
عِبَادِي | ǐbādī | kullarımı | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 18:102 Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar. Biz cehennemi bir konuk evi olarak inkârcılar için hazırladık. | أَفَحَسِبَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنْ يَتَّخِذُوا عِبَادِي مِنْ دُونِي أَوْلِيَاءَ إِنَّا أَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِرِينَ نُزُلًا | 018:102:006 |
بِعِبَادَةِ | biǐbādeti | (yaptığı) ibadete | P– önekli edat bi N– -in hali dişil isim car mecrur | 18:110 De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak koşmasın." | قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا | 018:110:022 |
عَبْدَهُ | ǎbdehu | kulu | N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 19:2 Rabbinin rahmetinin, Zekeriyya kuluna anılışıdır bu... | ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا | 019:002:004 |
عَبْدُ | ǎbdu | kuluyum | N– yalın hal eril isim merfu | 19:30 Sabi dedi: "Ben Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi, beni peygamber yaptı." | قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ اتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا | 019:030:003 |
فَاعْبُدُوهُ | feǎ'budūhu | O'na kulluk edin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 19:36 Şüphesiz, Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde O'na ibadet edin. Dosdoğru yol budur. | وَإِنَّ اللَّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ | 019:036:005 |
تَعْبُدُ | teǎ'budu | tapıyorsun | V– 2. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 19:42 Hani, babasına demişti ki: "Babacığım; işitmeyen, görmeyen, sana hiçbir yarar sağlamayan şeylere niçin kulluk ediyorsun?" | إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْنِي عَنْكَ شَيْئًا | 019:042:007 |
تَعْبُدِ | teǎ'budi | tapma | V– 2. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi muzari fiil meczum | 19:44 "Babacığım, şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmişti." | يَا أَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ عَصِيًّا | 019:044:004 |
يَعْبُدُونَ | yeǎ'budūne | onların taptıklarından | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 19:49 İbrahim, onlardan ve Allah dışında kulluk ettiklerinden uzaklaşınca, ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık ve hepsini peygamber yaptık. | فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَكُلًّا جَعَلْنَا نَبِيًّا | 019:049:004 |
عِبَادَهُ | ǐbādehu | kullarına | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 19:61 Rahman'ın, kullarına gaybda vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler. Kuşkusuz, O'nun vaadi yerine gelir. | جَنَّاتِ عَدْنٍ الَّتِي وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِيًّا | 019:061:006 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | kullarımız- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 19:63 Kullarımızdan takva sahibi olanları mirasçı yapacağımız cennet işte budur. | تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِيًّا | 019:063:006 |
فَاعْبُدْهُ | feǎ'budhu | O'na kulluk et | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil emir fiil PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili ha muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 19:65 Göklerin, yerin ve bunlar arasındaki şeylerin Rabbidir o. O'na kulluk/ibadet et ve O'na ibadette sabırlı ol. O'na adaş olacak birini biliyor musun? | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا | 019:065:006 |
لِعِبَادَتِهِ | liǐbādetihi | O'na kullukta | P– önekli edat lām N– -in hali dişil isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 19:65 Göklerin, yerin ve bunlar arasındaki şeylerin Rabbidir o. O'na kulluk/ibadet et ve O'na ibadette sabırlı ol. O'na adaş olacak birini biliyor musun? | رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهِ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِيًّا | 019:065:008 |
بِعِبَادَتِهِمْ | biǐbādetihim | bunların tapmalarını | P– önekli edat bi N– -in hali dişil isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri car mecrur «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 19:82 Hayır; (o yalancı tanrılar) onların tapınışlarına küfredecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler. | كَلَّا سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِدًّا | 019:082:003 |
عَبْدًا | ǎbden | kul olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 19:93 Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul olarak gelecektir. | إِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ إِلَّا اتِي الرَّحْمَٰنِ عَبْدًا | 019:093:010 |
فَاعْبُدْنِي | feǎ'budnī | bana kulluk et | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil emir fiil PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili ya muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 20:14 "Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir." | إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي | 020:014:008 |
بِعِبَادِي | biǐbādī | kullarımı | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 20:77 Yemin olsun, Mûsa'ya şöyle vahyetmiştik: "Kullarımı geceleyin yürüt! Denizde onlar için kuru bir yol aç! Size yetişecekler diye korkma, endişelenme.!" | وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا لَا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَىٰ | 020:077:007 |
عِبَادَتِهِ | ǐbādetihi | O'na kulluk etmekten | N– -in hali dişil isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 21:19 Göklerde ve yerde kim varsa O'na aittir. Ve O'nun katındakiler, O'na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar. | وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ | 021:019:011 |
فَاعْبُدُونِ | feǎ'budūni | bana kulluk edin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 21:25 Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin." | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ | 021:025:015 |
عِبَادٌ | ǐbādun | bilakis | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 21:26 "Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır. | وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمَٰنُ وَلَدًا سُبْحَانَهُ بَلْ عِبَادٌ مُكْرَمُونَ | 021:026:007 |
عَابِدِينَ | ǎābidīne | tapıyorlar | N– ismin -i hali eril çoğul etken sıfat mansub | 21:53 Dediler: "Atalarımızı onlara kulluk/ibadet eder bulduk." | قَالُوا وَجَدْنَا ابَاءَنَا لَهَا عَابِدِينَ | 021:053:005 |
أَفَتَعْبُدُونَ | efeteǎ'budūne | tapıyor musunuz? | INTG– soru önekialif SUP- ön ekli tamamlayıcı ifade V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri soru harfi (hemze) ek / fazlalık fa sı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 21:66 İbrahim dedi: "Siz, Allah'ın berisinden, size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?" | قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْئًا وَلَا يَضُرُّكُمْ | 021:066:002 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | taptıklarınıza | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 21:67 "Yazıklar olsun size ve Allah'ın berisinden taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" | أُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ | 021:067:004 |
عَابِدِينَ | ǎābidīne | kulluk eder- | N– ismin -i hali eril çoğul etken sıfat mansub | 21:73 Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı. | وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ | 021:073:015 |
لِلْعَابِدِينَ | lil'ǎābidīne | ibadet edenler için | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul etken sıfat car mecrur | 21:84 Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde benzerlerini de verdik. | فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهِ مِنْ ضُرٍّ وَاتَيْنَاهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرَىٰ لِلْعَابِدِينَ | 021:084:016 |
فَاعْبُدُونِ | feǎ'budūni | yalnız bana kulluk edin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 21:92 İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinimiz. O halde bana kulluk/ibadet edin. | إِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ | 021:092:008 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | taptıklarınız | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 21:98 Siz ve Allah'ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz. | إِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ | 021:098:003 |
عِبَادِيَ | ǐbādiye | kullarım | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 21:105 Yemin olsun, zikirden sonra Zebur'da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır. | وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ | 021:105:011 |
عَابِدِينَ | ǎābidīne | kulluk eden | ADJ– -in hali eril çoğul etken sıfat sıfat mecrur | 21:106 Kuşkusuz, bunda, kulluk eden bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır. | إِنَّ فِي هَٰذَا لَبَلَاغًا لِقَوْمٍ عَابِدِينَ | 021:106:006 |
لِلْعَبِيدِ | lil'ǎbīdi | kullara | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 22:10 "Al, işte bu, iki elinin önden gönderdiğidir. Şu bir gerçek ki, Allah, kullara asla zulmedici değildir." | ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ يَدَاكَ وَأَنَّ اللَّهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ | 022:010:009 |
يَعْبُدُ | yeǎ'budu | ibadet eder | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 22:11 İnsanlardan bazısı da Allah'a kıyıdan kıyıya ibadet eder. Kendisine bir hayır isabet ettiğinde, onunla tatmin bulup yatışır; kendisine bir fitne, bir deneme gelip çattığında yüzüstü geri dönüverir. Dünyada da kayba uğramıştır böylesi, âhirette de. Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur. | وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللَّهَ عَلَىٰ حَرْفٍ فَإِنْ أَصَابَهُ خَيْرٌ اطْمَأَنَّ بِهِ وَإِنْ أَصَابَتْهُ فِتْنَةٌ انْقَلَبَ عَلَىٰ وَجْهِهِ خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْاخِرَةَ ذَٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ | 022:011:004 |
وَيَعْبُدُونَ | ve yeǎ'budūne | ve tapıyorlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri atıf vavı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 22:71 Allah'tan ayrı olarak, hakkında O'nun hiçbir kanıt indirmediği şeye kulluk ediyorlar. Kendilerinin de onunla ilgili bir ilmi yoktur. O zalimlerin yardımcısı olmayacaktır. | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَا لَيْسَ لَهُمْ بِهِ عِلْمٌ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ | 022:071:001 |
وَاعْبُدُوا | veǎ'budū | ve ibadet edin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 22:77 Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtulabilesiniz. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ | 022:077:007 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 23:23 Yemin olsun, Nûh'u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk/ibadet edin! O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?" | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ | 023:023:009 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 23:32 Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah'a kulluk/ibadet edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz? | فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ | 023:032:006 |
عَابِدُونَ | ǎābidūne | kölelik ederken | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 23:47 Şöyle dediler: "Kendilerine bağlı toplum bize kulluk, kölelik ederken, biz kalkıp bizim gibi iki insan olan şu adamlara mı inanacağız?" | فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ | 023:047:007 |
عِبَادِي | ǐbādī | kullarım- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 23:109 Kullarımdan bir zümre "Rabbimiz, inandık; affet bizi, acı bize, sen merhametlilerin en hayırlısısın" diyorken, | إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا امَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ | 023:109:005 |
عِبَادِكُمْ | ǐbādikum | köleleriniz- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri mecrur kaf muttasıl (bitişik) zamir | 24:32 İçinizden bekârları/dulları, bir de erkek hizmetçilerinizden ve halayıklarınızdan durumu uygun olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfundan zenginleştirir. Allah Vâsi'dir, Alîm'dir. | وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَىٰ مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ | 024:032:006 |
يَعْبُدُونَنِي | yeǎ'budūnenī | bana kulluk edecekler | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri | 24:55 Allah; sizin, iman edip hayra ve barışa yönelik iyilikler yapanlarınıza şu vaatte bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç kaynağı yapacak, onları korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Bana kulluk/ibadet edecekler, hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar. Bundan sonra nankörlük edenlerse, yoldan sapanların ta kendileridir. | وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ امَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَىٰ لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ | 024:055:027 |
عَبْدِهِ | ǎbdihi | kulu | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 25:1 Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan'ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi. | تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا | 025:001:006 |
يَعْبُدُونَ | yeǎ'budūne | taptıkları | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:17 Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?" | وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَٰؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ | 025:017:004 |
عِبَادِي | ǐbādī | kullarımı | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 25:17 Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?" | وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَقُولُ أَأَنْتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِي هَٰؤُلَاءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّبِيلَ | 025:017:011 |
وَيَعْبُدُونَ | veyeǎ'budūne | ve tapıyorlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri atıf vavı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:55 Allah'ın berisinden, kendisine yarar sağlamayacak, zarar da veremeyecek şeylere ibadet/kulluk ediyorlar. İnkârcı, Rabbi aleyhine başkalarına arka çıkar. | وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِ ظَهِيرًا | 025:055:001 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kullarının | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 25:58 O hiç ölmeyecek diriye, o Hayy olana dayanıp güven, O'nu överek tespih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter. | وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذِي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِ وَكَفَىٰ بِهِ بِذُنُوبِ عِبَادِهِ خَبِيرًا | 025:058:012 |
وَعِبَادُ | ve ǐbādu | ve kulları | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril çoğul isim atıf vavı merfu | 25:63 Rahman'ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden/rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince, "selam" derler. | وَعِبَادُ الرَّحْمَٰنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا | 025:063:001 |
عَبَّدْتَ | ǎbbedte | köle yapman | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 26:22 "O başıma kaktığın nimet, İsrailoğullarını köle yapmana karşılıktı." | وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدْتَ بَنِي إِسْرَائِيلَ | 026:022:006 |
بِعِبَادِي | biǐbādī | kullarımı | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 26:52 Mûsa'ya şunu vahyettik: Kularımı geceleyin yola çıkar. Mutlaka peşinize takılacaklar. | وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ | 026:052:006 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | tapıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri | 26:70 Hani babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Siz neye ibadet ediyorsunuz?" | إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ | 026:070:006 |
نَعْبُدُ | neǎ'budu | tapıyoruz | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 26:71 Dediler: "Birtakım putlara tapıyoruz. Onların önünde toplanıp tapınmaya devam edeceğiz." | قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ | 026:071:002 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | tapıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 26:75 Dedi: "Gördünüz mü neye ibadet ediyormuşsunuz!" | قَالَ أَفَرَأَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ | 026:075:005 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | taptıklarınız | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri | 26:92 Denir ki onlara: "O ibadet ettikleriniz nerede?" | وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ | 026:092:006 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 27:15 Yemin olsun, biz, Davûd'a da Süleyman'a da bir ilim verdik. Onlar şöyle dediler: "Bizi, mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun." | وَلَقَدْ اتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ | 027:015:014 |
عِبَادِكَ | ǐbādike | kullarının | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur kaf muttasıl (bitişik) zamir | 27:19 Bunun üzerine Süleyman, karıncanın sözüne güldü ve dedi: "Rabbim, bana ve ebeveynime lütfettiğin nimetine şükretmeme, hoşnut olacağın hayırlı ve barışçıl bir iş yapmama imkân ver. Ve rahmetinle beni iyilik ve barışı seven kullarının arasına sok." | فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ | 027:019:023 |
تَعْبُدُ | teǎ'budu | tapmış | V– 3. şahıs dişil tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 27:43 Daha önce Allah dışında ibadet ettikleri, onu engellemişti. Çünkü o, küfre sapmış bir topluluktandı. | وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ | 027:043:004 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk etsinler | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 27:45 Yemin olsun, Semûd'a da kardeşleri Sâlih'i, şunu tebliğ etmek üzere gönderdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin." Bir de ne görelim, onlar birbiriyle boğuşan iki fırka oluvermişler. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ | 027:045:008 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | O'nun kulları | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 27:59 De ki: "Hamd Allah'a, selam O'nun seçip yücelttiği kularına! Allah mı hayırlı, yoksa onların ortak tuttukları mı?" | قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ وَسَلَامٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ الَّذِينَ اصْطَفَىٰ اللَّهُ خَيْرٌ أَمَّا يُشْرِكُونَ | 027:059:006 |
أَعْبُدَ | eǎ'bude | sadece kulluk etmekle | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 27:91 "Ben sadece, bu beldenin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Orayı saygıya layık kılmıştır O. Her şey O'nundur. Ben, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan olmakla emrolundum." | إِنَّمَا أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ الْبَلْدَةِ الَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُ كُلُّ شَيْءٍ وَأُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ | 027:091:004 |
يَعْبُدُونَ | yeǎ'budūne | tapanlardan | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 28:63 Üzerlerine hüküm hak olanlar şöyle diyecekler: "Rabbimiz, azdırdıklarımız işte şunlar! Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onlardan uzak olduğumuzu sana arz ediyoruz. Zaten onlar sadece bize kulluk/ibadet etmiyorlardı ki!.." | قَالَ الَّذِينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ أَغْوَيْنَا أَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَا تَبَرَّأْنَا إِلَيْكَ مَا كَانُوا إِيَّانَا يَعْبُدُونَ | 028:063:018 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 28:82 Akşam onun mevkiine/konumuna imrenenler sabah şöyle diyorlardı: "Vay be! Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayıyor, dilediğine de ölçüyle veriyor/kısıyor. Allah bize lütufta bulunmasaydı, vallahi bizi de batırmıştı. Demek ki, inkârcılar asla iflah etmiyorlar." | وَأَصْبَحَ الَّذِينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْأَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَأَنَّ اللَّهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَوْلَا أَنْ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَا وَيْكَأَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ | 028:082:014 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 29:16 İbrahim'i de gönderdik. Toplumuna şöyle demişti: "Allah'a kulluk/ibadet edin, O'ndan sakının. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." | وَإِبْرَاهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ | 029:016:005 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | siz tapıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 29:17 "Allah'ın berisinden; bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan/iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk/kölelik ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın; O'na kulluk edin, O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz." | إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ | 029:017:002 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | sizin taptıklarınız | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 29:17 "Allah'ın berisinden; bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan/iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk/kölelik ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın; O'na kulluk edin, O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz." | إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ | 029:017:011 |
وَاعْبُدُوهُ | veǎ'budūhu | ve O'na tapın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 29:17 "Allah'ın berisinden; bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan/iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk/kölelik ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın; O'na kulluk edin, O'na şükredin. O'na döndürüleceksiniz." | إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًا إِنَّ الَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللَّهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ | 029:017:023 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kuluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 29:36 Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik) Böylece dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin ve ahiret gününü umud edin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın." | وَإِلَىٰ مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ | 029:036:008 |
عِبَادِيَ | ǐbādiye | kullarım | VOC– seslenme ön ekiya N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri nida / seslenme edatı merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 29:56 Ey benim iman eden kullarım! Hiç kuşkusuz, benim yerkürem geniştir. O halde, yalnız bana kuluk/ibadet edin. | يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ امَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ | 029:056:002 |
فَاعْبُدُونِ | feǎ'budūni | kulluk edin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 29:56 Ey benim iman eden kullarım! Hiç kuşkusuz, benim yerkürem geniştir. O halde, yalnız bana kuluk/ibadet edin. | يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ امَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ | 029:056:009 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 29:62 Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayar da ölçülü verip kısar da. Allah herşeyi çok iyi bilir. | اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ | 029:062:007 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 30:48O Allah'tır ki, rüzgarları gönderir de onlar, bulutu savurur. Sonra Allah o bulutu gökte dilediği gibi yayıp döşer, onu parça parça eder. Nihayet sen onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Sonra onu kullarından dilediğine ulaştırdığında onlar, müjde almış gibi sevinirler. | اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاءِ كَيْفَ يَشَاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ | 030:048:025 |
عَبْدٍ | ǎbdin | kul(ların) | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 34:9 Onlar, önlerinde ve arkalarında, gökten ve yerden neler var, görmediler mi? Dilesek onları yere batırırız ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Hiç kuşkusuz, bütün bunlarda Allah'a yönelen her kul için mutlak bir ibret vardır. | أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ إِنْ نَشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَايَةً لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ | 034:009:028 |
عِبَادِيَ | ǐbādiye | kullarım- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 34:13 Onlar Süleyman için, mihraplardan/kalelerden, heykellerden, havuzlar gibi çanaklardan, yerinden kaldırılamaz kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davûd ailesi, şükür olarak iş yapın! Kullarım içinden şükredenler o kadar az ki! | يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاءُ مِنْ مَحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍ اعْمَلُوا الَ دَاوُودَ شُكْرًا وَقَلِيلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ | 034:013:018 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 34:39 De ki: "Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca, genişçe verir, dilediğine de kısarak verir. Bir şey infak ederseniz O, onun yerine başka bir şey lutfeder. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O." | قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ | 034:039:009 |
يَعْبُدُونَ | yeǎ'budūne | tapıyorlardı | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 34:40 Gün olur, onların hepsini bir yere toplar, sonra meleklere sorar: "Şunlar, sadece size mi kulluk/ibadet ediyorlardı?" | وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَٰؤُلَاءِ إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ | 034:040:010 |
يَعْبُدُونَ | yeǎ'budūne | tapıyorlardı | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri | 34:41 Melekler derler ki: "Tespih ederiz seni! Bizim Velî'miz sendin, onlar değil. Doğrusu şu ki, onlar cinlere tapıyorlardı. Onların çoğu cinlere iman etmekteydi." | قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْ بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ | 034:041:009 |
يَعْبُدُ | yeǎ'budu | tapıyor | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 34:43 Ayetlerimiz açık seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam, atalarınızın kulluk/ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen birinden başkası değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmş bir yalandan/iftiradan başka şey değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!" | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ايَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا رَجُلٌ يُرِيدُ أَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ ابَاؤُكُمْ وَقَالُوا مَا هَٰذَا إِلَّا إِفْكٌ مُفْتَرًى وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ إِنْ هَٰذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ | 034:043:016 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 35:28 Aynı şekilde, insanlardan, hayvanlardan, davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Azîz'dir, Gafûr'dur. | وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَٰلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ | 035:028:012 |
بِعِبَادِهِ | biǐbādihi | kullarını | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 35:31 Kitap'tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdikleyici hakkın ta kendisidir. Allah, kullarından tam haberdardır, onları iyice görmektedir. | وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ إِنَّ اللَّهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ | 035:031:014 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | kullarımız | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 35:32 Sonra, kullarımız arasından seçtiklerimizi Kitap'a mirasçı kıldık. İçlerinden öz nefsine zulmeden var. Orta yolda gideni var. Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçeni var. İşte bu, büyük lütfun ta kendisidir. | ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ذَٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَبِيرُ | 035:032:007 |
بِعِبَادِهِ | biǐbādihi | kullarını | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 35:45 Eğer Allah, insanları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar, ecelleri gelinceye kadar erteliyor. Allah, kullarını iyice görmektedir. | وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَىٰ ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى فَإِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا | 035:045:024 |
أَعْبُدُ | eǎ'budu | kulluk etmeyeyim | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 36:22 "Beni yaratana ne diye kulluk etmeyecek mişim ben? Ve sizler de O'na döndürüleceksiniz." | وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ | 036:022:004 |
الْعِبَادِ | l-ǐbādi | şu kullara | N– -in hali eril çoğul isim mecrur | 36:30 Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi. | يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | 036:030:004 |
تَعْبُدُوا | teǎ'budū | tapmayın | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir meczum | 36:60 Ey âdemoğulları! Ben size, "Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır!" demedim mi? | أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي ادَمَ أَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ | 036:060:009 |
اعْبُدُونِي | ǎ'budūnī | bana tapın | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir ya muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 36:61 "Bana ibadet edin, dosdoğru yol budur!" demedim mi? | وَأَنِ اعْبُدُونِي هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ | 036:061:002 |
يَعْبُدُونَ | yeǎ'budūne | tapıyor(lar) | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:22 Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın! | احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ | 037:022:007 |
عِبَادَ | ǐbāde | kulları | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 37:40 Allah'ın içtenliğe erdirilmiş temiz kulları başkadır. | إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ | 037:040:002 |
عِبَادَ | ǐbāde | kulları | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 37:74 Ancak Allah'ın samimi, temiz kulları kurtuldu. | إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ | 037:074:002 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | bizim kullarımız- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 37:81 O, bizim inanan kullarımızdandı. | إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ | 037:081:003 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | tapıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:85 Babasına ve toplumuna sormuştu: "Siz neye kulluk/ibadet ediyorsunuz?" | إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ | 037:085:006 |
أَتَعْبُدُونَ | eteǎ'budūne | -mi tapıyorsunuz? | INTG– soru önekialif V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri soru harfi (hemze) muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:95 İbrahim dedi: "Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" | قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ | 037:095:002 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | bizim kullarımızdandı | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 37:111 O da bizim inanan kullarımızdandı. | إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ | 037:111:003 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | bizim kullarımızdandı | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 37:122 O ikisi de bizim inanan kullarımızdandı. | إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ | 037:122:003 |
عِبَادَ | ǐbāde | kulları | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 37:128 Allah'ın samimi, seçkin kulları müstesna. | إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ | 037:128:002 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | bizim kullarımızdandı | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 37:132 Bizim inanan kullarımızdandı o. | إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ | 037:132:003 |
عِبَادَ | ǐbāde | kulları | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 37:160 Allah'ın samimi, seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır. | إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ | 037:160:002 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | taptıklarınız | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:161 Siz ve kulluk ettiğiniz şeyler, | فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ | 037:161:003 |
عِبَادَ | ǐbāde | kulları | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 37:169 Elbette biz de Allah'ın samimi kullarından olurduk." | لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ | 037:169:002 |
لِعِبَادِنَا | liǐbādinā | kullarımıza | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri car mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 37:171 Yemin olsun, elçi olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti: | وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ | 037:171:004 |
عَبْدَنَا | ǎbdenā | kulumuz | N– ismin -i hali eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 38:17 Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd'u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi. | اصْبِرْ عَلَىٰ مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُودَ ذَا الْأَيْدِ إِنَّهُ أَوَّابٌ | 038:017:006 |
الْعَبْدُ | l-ǎbdu | kuldu | N– yalın hal eril isim merfu | 38:30 Davûd'a Süleyman'ı armağan ettik. Ne güzel kul! Hep Allah'a sığınır, yakarırdı. | وَوَهَبْنَا لِدَاوُودَ سُلَيْمَانَ نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ | 038:030:005 |
عَبْدَنَا | ǎbdenā | kulumuz | N– ismin -i hali eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 38:41 Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu." | وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ إِذْ نَادَىٰ رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ | 038:041:002 |
الْعَبْدُ | l-ǎbdu | kuldu | N– yalın hal eril isim merfu | 38:44 "Eline bir demet sap al da onunla vur ve yeminine ters düşmüş olma!" dedik. Biz onu sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! Bize yönelen, yakaran biriydi o. | وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِبْ بِهِ وَلَا تَحْنَثْ إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا نِعْمَ الْعَبْدُ إِنَّهُ أَوَّابٌ | 038:044:012 |
عِبَادَنَا | ǐbādenā | kullarımız | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 38:45 Güçlü kuvvetli, bakış ve görüş sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da an! | وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ أُولِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ | 038:045:002 |
عِبَادَكَ | ǐbādeke | kulların | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub kaf muttasıl (bitişik) zamir | 38:83 "İçlerinden sadece samimi, seçkin kullar dışta kalacaktır." | إِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ | 038:083:002 |
فَاعْبُدِ | feǎ'budi | sen kulluk et | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 39:2 Emin ol, bu Kitap'ı biz sana hak olarak indirdik. O halde, dini yalnız Allah'a özgüleyerek O'na kulluk/ibadet et! | إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ | 039:002:006 |
نَعْبُدُهُمْ | neǎ'buduhum | biz bunlara tapmıyoruz | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 39:3 Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. | أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَىٰ إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ | 039:003:011 |
لِعِبَادِهِ | liǐbādihi | kulları için | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 39:7 Eğer nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, Allah size muhtaç olmayacak bir Gani'dir. O, kulları için inkar ve nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz bunu sizin için rızasına uygun bulur. Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, işlemiş olduklarınızı haber verecektir. O, göğüslerin saklamakta olduklarını çok iyi bilir. | إِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضَىٰ لِعِبَادِهِ الْكُفْرَ وَإِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ لَكُمْ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ | 039:007:009 |
عِبَادِ | ǐbādi | kullarım | VOC– seslenme ön ekiya N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri nida / seslenme edatı mansub sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması | 39:10 Tarafımdan söyle: "Ey iman eden kullarım, Rabbinizden korkun! Bu dünya hayatında güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik vardır. Allah'ın toprağı/yeryüzü geniştir. Sadece sabredenlere, ücretleri hesapsız ödenecektir." | قُلْ يَا عِبَادِ الَّذِينَ امَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ وَأَرْضُ اللَّهِ وَاسِعَةٌ إِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ أَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ | 039:010:003 |
أَعْبُدَ | eǎ'bude | kulluk etmem | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 39:11 De ki: "Bana, dini yalnız Allah'a özgüleyerek, O'na ibadet/kulluk etmem emredildi." | قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللَّهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ | 039:011:005 |
أَعْبُدُ | eǎ'budu | kulluk ediyorum | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 39:14 De ki: "Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum." | قُلِ اللَّهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ دِينِي | 039:014:003 |
فَاعْبُدُوا | feǎ'budū | siz de kulluk edin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 39:15 "Siz O'nun dışında dilediğinize kulluk/ibadet edin." De ki: "Hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana atanlardır. Dikkat edin! Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur." | فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِهِ قُلْ إِنَّ الْخَاسِرِينَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَأَهْلِيهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَلَا ذَٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبِينُ | 039:015:001 |
عِبَادَهُ | ǐbādehu | kullarını | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 39:16 Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarında da gölgeler vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkmaya çağırıyor. "Ey kullarım, benden korkun!" | لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ذَٰلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ | 039:016:014 |
عِبَادِ | ǐbādi | kullarım | VOC– seslenme ön ekiya N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri nida / seslenme edatı merfu sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması | 39:16 Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarında da gölgeler vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkmaya çağırıyor. "Ey kullarım, benden korkun!" | لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌ ذَٰلِكَ يُخَوِّفُ اللَّهُ بِهِ عِبَادَهُ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ | 039:016:016 |
يَعْبُدُوهَا | yeǎ'budūhā | kulluk etmekten | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs dişil tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub «ها» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 39:17 Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde var. Muştula kullarıma! | وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فَبَشِّرْ عِبَادِ | 039:017:005 |
عِبَادِ | ǐbādi | kullarımı | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri | 39:17 Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde var. Muştula kullarıma! | وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَىٰ فَبَشِّرْ عِبَادِ | 039:017:012 |
عَبْدَهُ | ǎbdehu | kuluna | N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 39:36 Allah, kuluna Kafi değil mi, yetmiyor mu? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa artık ona kılavuzluk edecek yoktur. | أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذِينَ مِنْ دُونِهِ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ | 039:036:004 |
عِبَادِكَ | ǐbādike | kullarının | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur kaf muttasıl (bitişik) zamir | 39:46 De ki: "Ey Allah'ım! Ey gökleri ve yeri yaratan, ey görülemeyeni ve görüleni bilen! Sen hüküm vereceksin kulların arasında, ihtilaf ettikleri şeyler hakkında." | قُلِ اللَّهُمَّ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ أَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ فِي مَا كَانُوا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ | 039:046:012 |
عِبَادِيَ | ǐbādiye | kullarım | VOC– seslenme ön ekiya N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri nida / seslenme edatı merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 39:53 De ki: "Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan/aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim'dir." | قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ | 039:053:003 |
أَعْبُدُ | eǎ'budu | kulluk etmemi | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 39:64 De ki: "Bana, Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!?" | قُلْ أَفَغَيْرَ اللَّهِ تَأْمُرُونِّي أَعْبُدُ أَيُّهَا الْجَاهِلُونَ | 039:064:005 |
فَاعْبُدْ | feǎ'bud | kulluk et | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 39:66 Başkasına değil, sadece Allah'a kulluk/ibadet et; şükredenlerden ol! | بَلِ اللَّهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِرِينَ | 039:066:003 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 40:15O Refi'dir, dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için emrinden olan Ruh'u kullarından dilediğine indirir. | رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ | 040:015:013 |
لِلْعِبَادِ | lil'ǐbādi | kullara | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 40:31 Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un ve onların ardından gelenlerin serüvenleri gibi. Allah, kulları için zulüm istemiyor." | مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ وَمَا اللَّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِلْعِبَادِ | 040:031:014 |
بِالْعِبَادِ | bil-ǐbādi | kulları | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 40:44 "Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir." | فَسَتَذْكُرُونَ مَا أَقُولُ لَكُمْ وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ | 040:044:012 |
الْعِبَادِ | l-ǐbādi | kullar | N– -in hali eril çoğul isim mecrur | 40:48 Böbürlenen takım şöyle konuşur: "Gerçek şu ki, hepimiz ateşin içindeyiz. Allah, kullar arasında hüküm vermiş." | قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا إِنَّا كُلٌّ فِيهَا إِنَّ اللَّهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ | 040:048:012 |
عِبَادَتِي | ǐbādetī | bana kulluk etmeğe | N– -in hali dişil isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 40:60 Rabbiniz buyurmuştur ki: Dua edin bana, cevap vereyim size! Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir. | وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِرِينَ | 040:060:010 |
أَعْبُدَ | eǎ'bude | tapmaktan | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 40:66 De ki: "Ben, Rabbimden bana açık seçik ayetler gelince, sizin, Allah'ın berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin Rabbi'ne teslim olmakla emrolundum." | قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ لَمَّا جَاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبِّي وَأُمِرْتُ أَنْ أُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ | 040:066:005 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 40:85 Ne var ki, şiddetimizi gördüklerinde, ettikleri iman kendilerine yarar sağlamadı. Allah'ın, kulları hakkında işleyip duran yolu yöntemidir bu. İnkârcılar orada hüsrana uğradılar. | فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ إِيمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا سُنَّتَ اللَّهِ الَّتِي قَدْ خَلَتْ فِي عِبَادِهِ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ | 040:085:014 |
تَعْبُدُوا | teǎ'budū | kulluk etmeyin | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 41:14 Hani, resuller onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: "Allah'tan başkasına ibadet/kulluk etmeyin!" Şöyle cevap vermişlerdi: "Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz sizinle gönderileni tanımıyoruz." | إِذْ جَاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ قَالُوا لَوْ شَاءَ رَبُّنَا لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ | 041:014:010 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | tapıyor(sanız) | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 41:37 Gece ve gündüz, Güneş ve Ay onun ayetlerindendir. Eğer sadece Allah'a kulluk/ibadet ediyorsanız, Güneş'e, Ay'a secde etmeyin; onları yaratan Allah'a secde edin! | وَمِنْ ايَاتِهِ اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي خَلَقَهُنَّ إِنْ كُنْتُمْ إِيَّاهُ تَعْبُدُونَ | 041:037:019 |
لِلْعَبِيدِ | lil'ǎbīdi | kullara | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 41:46 Kim hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmetmez. | مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ | 041:046:011 |
بِعِبَادِهِ | biǐbādihi | kullarına | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 42:19 Allah, kullarına çok lütufkârdır; dilediğini rızıklandırır. O'dur en güçlü, O'dur en yüce... | اللَّهُ لَطِيفٌ بِعِبَادِهِ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيزُ | 042:019:003 |
عِبَادَهُ | ǐbādehu | kullarını | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 42:23 Allah'ın, iman edip hayra ve barışa yönelik iyi işler yapanlara müjdelediği, işte budur. De ki: "Ben, buna karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehlibeytimi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik/güzellik üretirse onun için, o ürettiğine bir güzellik daha ekleriz. Çünkü Allah Gafûr'dur, çok affeder; Şekûr'dur, iyiliğe karşılık verir/teşekkür eder. | ذَٰلِكَ الَّذِي يُبَشِّرُ اللَّهُ عِبَادَهُ الَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَىٰ وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ شَكُورٌ | 042:023:005 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 42:25 Kullarından tövbeyi kabul eden O'dur. Çirkinlikleri/kötülükleri affeden O, yapıp ettiklerinizi bilen O... | وَهُوَ الَّذِي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَيَعْفُو عَنِ السَّيِّئَاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ | 042:025:006 |
لِعِبَادِهِ | liǐbādihi | kullarına | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 42:27 Eğer Allah, kulları için rızkı yayıp döşeseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ama O, dilediğince ölçülü olarak indiriyor. Çünkü O, kullarından gereğince haberdardır, onları iyice görmektedir. | وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ | 042:027:005 |
بِعِبَادِهِ | biǐbādihi | kullarını(n her halini) | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 42:27 Eğer Allah, kulları için rızkı yayıp döşeseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ama O, dilediğince ölçülü olarak indiriyor. Çünkü O, kullarından gereğince haberdardır, onları iyice görmektedir. | وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِي الْأَرْضِ وَلَٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِيرٌ بَصِيرٌ | 042:027:015 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | kullarımız- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 42:52 İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. | وَكَذَٰلِكَ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ رُوحًا مِنْ أَمْرِنَا مَا كُنْتَ تَدْرِي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْإِيمَانُ وَلَٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْدِي بِهِ مَنْ نَشَاءُ مِنْ عِبَادِنَا وَإِنَّكَ لَتَهْدِي إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ | 042:052:022 |
عِبَادِهِ | ǐbādihi | kulları- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 43:15 Kullarından O'na bir pay çıkardılar/bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür. | وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءًا إِنَّ الْإِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُبِينٌ | 043:015:004 |
عِبَادُ | ǐbādu | kulları | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 43:19 Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler. | وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَٰنِ إِنَاثًا أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ | 043:019:005 |
عَبَدْنَاهُمْ | ǎbednāhum | biz onlara tapmazdık | V– 1. şahıs çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri mazi fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 43:20 Bir de dediler ki: "Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık." Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar. | وَقَالُوا لَوْ شَاءَ الرَّحْمَٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْ مَا لَهُمْ بِذَٰلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ | 043:020:006 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | sizin taptığınız | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 43:26 Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Ben, sizin taptıklarınızdan uzağım." | وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَ | 043:026:009 |
يُعْبَدُونَ | yuǎ'bedūne | tapılacak | V– 3. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 43:45 Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk/ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız? | وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ الِهَةً يُعْبَدُونَ | 043:045:013 |
عَبْدٌ | ǎbdun | bir kul(dan) | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 43:59 Meryem'in oğlu, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu. | إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ | 043:059:004 |
فَاعْبُدُوهُ | feǎ'budūhu | O'na tapın | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 43:64 "Kuşkusuz, Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbiniz. O halde O'na kulluk/ibadet edin! İşte bu, dosdoğru bir yoldur." | إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ | 043:064:006 |
عِبَادِ | ǐbādi | kullarım | VOC– seslenme ön ekiya N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri nida / seslenme edatı merfu sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması | 43:68 "Ey kullarım! Bugün size korku yok; sizler tasalanmayacaksınız da! | يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنْتُمْ تَحْزَنُونَ | 043:068:002 |
الْعَابِدِينَ | l-ǎābidīne | tapanların | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 43:81 De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum." | قُلْ إِنْ كَانَ لِلرَّحْمَٰنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ | 043:081:008 |
عِبَادَ | ǐbāde | kullarını | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 44:18 Şöyle sesleniyordu: "Ey Allah'ın kulları, bana gelin! Çünkü ben sizin için güvenilir bir resulüm." | أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ | 044:018:004 |
بِعِبَادِي | biǐbādī | kullarımı | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 44:23 Bunun üzerine, Allah buyurdu: "O halde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz." | فَأَسْرِ بِعِبَادِي لَيْلًا إِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ | 044:023:002 |
بِعِبَادَتِهِمْ | biǐbādetihim | onların kendilerine tapmalarını | P– önekli edat bi N– -in hali dişil isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri car mecrur «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 46:6 İnsanlar, haşredilmek üzere toplandığında, o taptıkları onlara düşman olurlar; onların ibadetlerini de inkâr ederler. | وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ كَانُوا لَهُمْ أَعْدَاءً وَكَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ كَافِرِينَ | 046:006:008 |
تَعْبُدُوا | teǎ'budū | kulluk etmeyin | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir meczum | 46:21 Âd kavminin kardeşini de an! O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf'ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: "Allah'tan başkasına kulluk/ibadet etmeyin! Gerçek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum." | وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | 046:021:017 |
عَبْدٍ | ǎbdin | kul(ların) | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 50:8 İbretle bakılası, gönüller açıcı şeyler olarak; hakka yönelen her kula öğüt olarak. | تَبْصِرَةً وَذِكْرَىٰ لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ | 050:008:004 |
لِلْعِبَادِ | lil'ǐbādi | kullar için | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 50:11 Kullara rızık olsun diye. Ve o suyla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte böyledir topraktan fışkırış. | رِزْقًا لِلْعِبَادِ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَيْتًا كَذَٰلِكَ الْخُرُوجُ | 050:011:002 |
لِلْعَبِيدِ | lil'ǎbīdi | kullara | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 50:29 "Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmetmem." | مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ | 050:029:008 |
لِيَعْبُدُونِ | liyeǎ'budūni | bana kulluk etmeleri | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 51:56 Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım. | وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ | 051:056:006 |
عَبْدِهِ | ǎbdihi | kuluna | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 53:10 Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini. | فَأَوْحَىٰ إِلَىٰ عَبْدِهِ مَا أَوْحَىٰ | 053:010:003 |
وَاعْبُدُوا | veǎ'budū | ve kulluk edin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 53:62 Artık Allah için secdeye kapanın, ibadet edin/iş yapıp değer üretin! | فَاسْجُدُوا لِلَّهِ وَاعْبُدُوا | 053:062:003 |
عَبْدَنَا | ǎbdenā | kulumuzu | N– ismin -i hali eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 54:9 Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Yalanladılar kulumuzu ve "Mecnundur bu!" dediler. Ve durduruldu kulumuz. | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ | 054:009:006 |
عَبْدِهِ | ǎbdihi | kulu | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 57:9 O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir. | هُوَ الَّذِي يُنَزِّلُ عَلَىٰ عَبْدِهِ ايَاتٍ بَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَإِنَّ اللَّهَ بِكُمْ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ | 057:009:005 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | taptıklarınızdan | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 60:4 İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: "Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır." Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: "Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!" | قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَاءُ مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًا حَتَّىٰ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ رَبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ | 060:004:017 |
عَابِدَاتٍ | ǎābidātin | ibadet eden | ADJ– ismin -i hali dişil çoğul belirsiz sıfat sıfat mansub | 66:5 O sizi boşarsa, kim bilir belki de Rabbi ona sizin yerinize sizden daha hayırlı eşler nasip eder: Allah'a teslim olan, iman sahibi, gönülden bağlı, tövbe etmesini seven, ibadete düşkün, yolculuk edebilen dullar ve bâkireler. | عَسَىٰ رَبُّهُ إِنْ طَلَّقَكُنَّ أَنْ يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا | 066:005:014 |
عَبْدَيْنِ | ǎbdeyni | iki kulun | N– -in hali eril ikil isim mecrur | 66:10 Allah, küfre sapanlarla ilgili olarak Nûh'un karısı ile Lût'un karısını örnek verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki barışçı kulun nikâhı altında idiler, onlara hıyanet ettiler de eşleri, Allah'tan onlara gelecek olanı hiçbir şeyle geri çeviremediler. Şöyle dendi onlara: "Girin ateşe diğer gireceklerle birlikte!" | ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَتَ نُوحٍ وَامْرَأَتَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ | 066:010:012 |
عِبَادِنَا | ǐbādinā | kullarımız- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 66:10 Allah, küfre sapanlarla ilgili olarak Nûh'un karısı ile Lût'un karısını örnek verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki barışçı kulun nikâhı altında idiler, onlara hıyanet ettiler de eşleri, Allah'tan onlara gelecek olanı hiçbir şeyle geri çeviremediler. Şöyle dendi onlara: "Girin ateşe diğer gireceklerle birlikte!" | ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا لِلَّذِينَ كَفَرُوا امْرَأَتَ نُوحٍ وَامْرَأَتَ لُوطٍ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللَّهِ شَيْئًا وَقِيلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِلِينَ | 066:010:014 |
اعْبُدُوا | ǎ'budū | kulluk edin | V– 2. şahıs eril çoğul emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 71:3 "O halde, Allah'a ibadet edin! O'ndan korkun! Ve bana itaat edin ki, | أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاتَّقُوهُ وَأَطِيعُونِ | 071:003:002 |
عِبَادَكَ | ǐbādeke | kullarını | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub kaf muttasıl (bitişik) zamir | 71:27 "Çünkü eğer sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar ve kötülük üreten nankörden başkasını doğurmazlar." | إِنَّكَ إِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُوا إِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا | 071:027:005 |
عَبْدُ | ǎbdu | kulu | N– yalın hal eril isim merfu | 72:19 Allah'ın kulu kalkmış O'na yakarırken, onlar onun üzerine keçeleşir gibi üşüşüyorlardı. | وَأَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللَّهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًا | 072:019:004 |
عِبَادُ | ǐbādu | kulları | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 76:6 Bir kaynak ki, Allah'ın kulları ondan içerler ve onu fışkırtarak akıtırlar. | عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْجِيرًا | 076:006:004 |
عِبَادِي | ǐbādī | kullarım | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 89:29 Gir kullarımın arasına! | فَادْخُلِي فِي عِبَادِي | 089:029:003 |
عَبْدًا | ǎbden | bir kulu? | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 96:10 Bir kulu namaz kılarken. | عَبْدًا إِذَا صَلَّىٰ | 096:010:001 |
لِيَعْبُدُوا | liyeǎ'budū | kulluk etmeleri | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 98:5 Oysa ki onlara, dini yalnız O'na özgüleyerek, dosdoğru yürüyen kişiler halinde sadece Allah'a ibadet etmeleri, namazı kılmaları, zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte budur doğru, eskimez ve aşınmaz din. | وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ | 098:005:004 |
فَلْيَعْبُدُوا | felyeǎ'budū | kulluk etsinler | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) IMPV– önekli emir kipi ifadesilām V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi PRON– özne zamiri atıf fa sı lamul-emr (emir lamı) muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir meczum | 106:3 Bu evin Rabbine ibadet etsinler! | فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَٰذَا الْبَيْتِ | 106:003:001 |
أَعْبُدُ | eǎ'budu | ben ibadet etmem | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 109:2 Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize. | لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ | 109:002:002 |
تَعْبُدُونَ | teǎ'budūne | sizin taptığınız | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 109:2 Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize. | لَا أَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَ | 109:002:004 |
عَابِدُونَ | ǎābidūne | ibadeti | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 109:3 Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime. | وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ | 109:003:003 |
أَعْبُدُ | eǎ'budu | benim taptığıma | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 109:3 Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime. | وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ | 109:003:005 |
عَابِدٌ | ǎābidun | ibadet eden | N– yalın hal eril belirsiz etken sıfat merfu | 109:4 Kul değilim sizin taptığınıza, | وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ | 109:004:003 |
عَبَدْتُمْ | ǎbedtum | sizin taptıklarınıza | V– 2. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 109:4 Kul değilim sizin taptığınıza, | وَلَا أَنَا عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْ | 109:004:005 |
عَابِدُونَ | ǎābidūne | ibadet eden | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 109:5 Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime. | وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ | 109:005:003 |
أَعْبُدُ | eǎ'budu | benim ibadet ettiğime | V– 1. şahıs tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 109:5 Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime. | وَلَا أَنْتُمْ عَابِدُونَ مَا أَعْبُدُ | 109:005:005 |