Doğru Sayısı: Yanlış Sayısı:
Kullanımı hakkında:
1. Türkçe kelimelerden birini seçin. Seçtiğiniz kelime kırmızı olarak renklenecektir. Seçtiğiniz kelime ile ilgili bilgiler alt tarafta görüntülenecektir.
2. Tablodan karşılığı olduğunu düşündüğünüz satırdaki boş (veya kırmızı ile yazılı kelime olan) hücreye tıklayınız.
3. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU ise YEŞİL olarak hücreye yazılacaktır.
4. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU DEĞİL ise KIRMIZI olarak hücreye yazılacaktır.
5. Sorularınız, istekleriniz ve diğer surelerle ilgili çalışmaları talep etmek için tkuzan@gmail.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Turgut Kuzan - https://turgutkuzan.com/ - Aralık 2024
Arapça | Okunuş | Türkçe | Dilbilgisi | Meal | Ayet | İndex |
يَكْذِبُونَ | yekƶibūne | yalancı | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:10 Kalplerinde bir hastalık vardır da Allah onları hastalık yönünden daha ileri götürmüştür. Ve onlar için, yalancılık etmiş olmaları yüzünden acıklı bir azap öngörülmüştür. | فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ اللَّهُ مَرَضًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ | 002:010:012 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlayan | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:39 Nankörlüğe sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar, ateşin dostu olacaklardır. Onlar orada sürekli kalacaklardır. | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ | 002:039:003 |
كَذَّبْتُمْ | keƶƶebtum | yalanlayacak | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 2:87 Yemin olsun ki, Mûsa'ya Kitap'ı verdik. Ve arkasından da resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da açık-seçik deliller verdik ve kendisini Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük taslamadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz. | وَلَقَدْ اتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَاتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ | 002:087:026 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | onlar da yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 3:11 Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin durumu gibi. Ayetlerimizi yalanlamışlardı da Allah, onları günahları yüzünden yakalamıştı. Allah, cezayı çok şiddetli vermektedir. | كَدَأْبِ الِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَاللَّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ | 003:011:007 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalancıların | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 3:61 Sana ilimden bir nasip geldikten sonra, hak konusunda seninle tartışana de ki: "Gelin; oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, öz benliklerimizi ve öz benliklerinizi çağıralım, mübâhele edelim de Allah'ın lanetini yalancılar üzerine salalım." | فَمَنْ حَاجَّكَ فِيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا وَأَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَأَنْفُسَنَا وَأَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ | 003:061:025 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 3:75 Ehlikitap'tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet teslim etsen onu sana iade eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dînar emanet etsen, tepesine çökmedikçe onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: Onlar: "Ümmîlerin, bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir." demişlerdir. Onlar, bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler. | وَمِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِدِينَارٍ لَا يُؤَدِّهِ إِلَيْكَ إِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَائِمًا ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْأُمِّيِّينَ سَبِيلٌ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ | 003:075:034 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 3:78 Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bükerler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler. | وَإِنَّ مِنْهُمْ لَفَرِيقًا يَلْوُونَ أَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ | 003:078:027 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | bir yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 3:94 Artık bundan sonra kim yalan düzüp Allah'a iftira ederse böyleleri zalimlerin ta kendileridir. | فَمَنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ | 003:094:005 |
الْمُكَذِّبِينَ | l-mukeƶƶibīne | yalanlayıcıların | N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat mecrur | 3:137 Sizden önce de yollar-yöntemler gelip geçmiştir. O halde yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nice olmuştur görün. | قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ سُنَنٌ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ | 003:137:013 |
كَذَّبُوكَ | keƶƶebūke | seni yalanladılarsa | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 3:184 Seni yalanladılarsa, senden önce de resuller yalanlandı. Açık-seçik deliller, kutsal sayfalar ve aydınlatıcı Kitap'ı getirmişlerdi onlar. | فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ | 003:184:002 |
كُذِّبَ | kuƶƶibe | yalanlanmıştı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 3:184 Seni yalanladılarsa, senden önce de resuller yalanlandı. Açık-seçik deliller, kutsal sayfalar ve aydınlatıcı Kitap'ı getirmişlerdi onlar. | فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ | 003:184:004 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 4:50 Bir bak, nasıl yalan düzüp iftira ediyorlar Allah'a! Açık günah olarak bu yeter. | انْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَكَفَىٰ بِهِ إِثْمًا مُبِينًا | 004:050:006 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlayanlar ise | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:10 Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, bunlar cehennemin dostlarıdırlar. | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ | 005:010:003 |
لِلْكَذِبِ | lilkeƶibi | yalana | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim car mecrur | 5:41 Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş kelimeleri, yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istemiyor. Dünyada bir rezillik vardır onlar için; âhirette de büyük bir azap var onlara. | يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُوا امَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ وَمِنَ الَّذِينَ هَادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ اخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ | 005:041:022 |
لِلْكَذِبِ | lilkeƶibi | yalana | P– önekli edat lām N– -in hali eril isim car mecrur | 5:42 Yalana iyice kulak verirler, haramı tıka-basa yerler. Sana geldiklerinde ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama aralarında hükmedersen, adaletle hükmet. Allah, adaletle hükmedenleri/adaleti ayakta tutanları sever. | سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ فَإِنْ جَاءُوكَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ أَوْ أَعْرِضْ عَنْهُمْ وَإِنْ تُعْرِضْ عَنْهُمْ فَلَنْ يَضُرُّوكَ شَيْئًا وَإِنْ حَكَمْتَ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ | 005:042:002 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:70 Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı. | لَقَدْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَأَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ رُسُلًا كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُوا وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ | 005:070:017 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlayanlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 5:86 Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlar da cehennemin dostlarıdır. | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ | 005:086:003 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 5:103 Allah ne bahîre yapmıştır ne sâibe ne vasîle ne de hâm. Ne var ki küfre sapanlar yalan uydurarak Allah'a iftira ediyorlar ve çokları da akıl erdiremiyorlar. | مَا جَعَلَ اللَّهُ مِنْ بَحِيرَةٍ وَلَا سَائِبَةٍ وَلَا وَصِيلَةٍ وَلَا حَامٍ وَلَٰكِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَأَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ | 005:103:018 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:5 Böylece hakkı, kendilerine geldiği anda yalanladılar. Fakat yakında onlara, alay etmekte oldukları şeyin haberleri gelecektir. | فَقَدْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَسَوْفَ يَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | 006:005:002 |
الْمُكَذِّبِينَ | l-mukeƶƶibīne | yalanlayanların | N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat mecrur | 6:11 Şunu söyle: Dolaşın yeryüzünde de bakın nasıl olmuş gerçeği yalanlayanların sonu! | قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ ثُمَّ انْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ | 006:011:010 |
كَذِبًا | keƶiben | yalanı | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 6:21 Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Şu da bir gerçek ki, zalimler asla kurtulamazlar! | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِايَاتِهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ | 006:021:007 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayandan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 6:21 Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardır? Şu da bir gerçek ki, zalimler asla kurtulamazlar! | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِايَاتِهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ | 006:021:009 |
كَذَبُوا | keƶebū | yalan söylediler | V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:24 Bak da gör, nasıl yalan söylediler öz benliklerine karşı! Ve iftira için kullandıkları şeyler, onları bırakıp kayboldu. | انْظُرْ كَيْفَ كَذَبُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ | 006:024:003 |
نُكَذِّبَ | nukeƶƶibe | yalanlamasaydık | V– 1. şahıs çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 6:27 Ah bir görsen, ateşin başında durdurulup da şöyle dediklerini: "Ne olurdu, geri gönderilsek, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden oluversek." | وَلَوْ تَرَىٰ إِذْ وُقِفُوا عَلَى النَّارِ فَقَالُوا يَا لَيْتَنِي نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِايَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ | 006:027:012 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | yalancılardır | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat tekid (kuvvetlendirme) Lâmı merfu | 6:28 İşin doğrusu şu: Önceden gizlemekte oldukları karşılarına dikildi. Geri gönderilselerdi yasaklandıkları şeyi mutlaka yineleyeceklerdi. Doğrusu, onlar, tam yalancıdırlar. | بَلْ بَدَا لَهُمْ مَا كَانُوا يُخْفُونَ مِنْ قَبْلُ وَلَوْ رُدُّوا لَعَادُوا لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ | 006:028:016 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(lar) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:31 Allah'ın huzuruna varmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramıştır. Sonunda o saat ansızın kendilerine gelip çatınca, sırtlarında günahlarını taşır bir halde şöyle demişlerdir: "Dünya hayatında düşdüğümüz aşırılıklardan dolayı vay hasretimize!" Dikkat edin! Ne kötü şeylerdir taşıyıp durdukları. | قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ | 006:031:004 |
يُكَذِّبُونَكَ | yukeƶƶibūneke | seni yalanlamıyorlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 6:33 Söylediklerinin seni kederlendirdiğini çok iyi biliyoruz. Gerçek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zalimler Allah'ın ayetlerine karşı direnmekteler. | قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذِي يَقُولُونَ فَإِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ الظَّالِمِينَ بِايَاتِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ | 006:033:009 |
كُذِّبَتْ | kuƶƶibet | yalanlanmıştı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 6:34 Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir. | وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ | 006:034:002 |
كُذِّبُوا | kuƶƶibū | yalanlanmalarına | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:34 Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir. | وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ | 006:034:009 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(lar) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:39 Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah, dilediği/dileyen kişiyi şaşırtır, dilediğini/dileyeni de dosdoğru yol üzerine koyar. | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِ مَنْ يَشَإِ اللَّهُ يُضْلِلْهُ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ | 006:039:002 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(lara) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:49 Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, fenalığa bulaşmaları yüzünden kendilerine azap dokunacaktır. | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا يَمَسُّهُمُ الْعَذَابُ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ | 006:049:002 |
وَكَذَّبْتُمْ | vekeƶƶebtum | siz ise yalanladınız | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 6:57 De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur." | قُلْ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّي وَكَذَّبْتُمْ بِهِ مَا عِنْدِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ | 006:057:007 |
وَكَذَّبَ | vekeƶƶebe | ve yalanladı | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye mazi fiil | 6:66 O, hak olduğu halde senin toplumun onu yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim." | وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ قُلْ لَسْتُ عَلَيْكُمْ بِوَكِيلٍ | 006:066:001 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 6:93 Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah'ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır? Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! "Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz." | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَأُنْزِلُ مِثْلَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنْفُسَكُمُ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ ايَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ | 006:093:007 |
كَذِبًا | keƶiben | bir yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 6:144 Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor. | وَمِنَ الْإِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ قُلْ الذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الْأُنْثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الْأُنْثَيَيْنِ أَمْ كُنْتُمْ شُهَدَاءَ إِذْ وَصَّاكُمُ اللَّهُ بِهَٰذَا فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ | 006:144:030 |
كَذَّبُوكَ | keƶƶebūke | seni yalanladılarsa | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 6:147 Artık seni yalanlarlarsa şunu söyle: "Rabbiniz çok geniş bir rahmetin sahibidir. Ancak, O'nun azabı günaha batmışlar topluluğundan uzak tutulamaz." | فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ رَبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ | 006:147:002 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayanlar | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 6:148 Şirke batanlar şöyle diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz." | سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلَا ابَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ شَيْءٍ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ حَتَّىٰ ذَاقُوا بَأْسَنَا قُلْ هَلْ عِنْدَكُمْ مِنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا الظَّنَّ وَإِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَخْرُصُونَ | 006:148:016 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(ların) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:150 Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar. | قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءَكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللَّهَ حَرَّمَ هَٰذَا فَإِنْ شَهِدُوا فَلَا تَشْهَدْ مَعَهُمْ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاخِرَةِ وَهُمْ بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ | 006:150:019 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayıp | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 6:157 Şunu da söylemelisiniz: "Eğer bize Kitap indirilmiş olsaydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk." Artık size Rabbinizden bir beyyine, bir kılavuz ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. Allah'ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim var? Ayetlerimize sırt dönenleri, yüz çevirmeleri yüzünden azabın en acıklısıyla cezalandıracağız. | أَوْ تَقُولُوا لَوْ أَنَّا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَىٰ مِنْهُمْ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِايَاتِ اللَّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ ايَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ | 006:157:021 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:36 Ayetlerimizi yalanlayıp onlar karşısında burun kıvıranlara gelince, bunlar ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır onun içinde. | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ | 007:036:002 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 7:37 Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap'tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah dışındaki yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler. | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِايَاتِهِ أُولَٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ | 007:037:007 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 7:37 Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap'tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah dışındaki yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler. | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِايَاتِهِ أُولَٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ | 007:037:009 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:40 Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz. | إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّىٰ يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ | 007:040:003 |
فَكَذَّبُوهُ | fekeƶƶebūhu | O'nu yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 7:64 Onu yalanladılar. Bunun üzerine biz onu beraberindekileri gemi içinde kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Gözleri görmez bir topluluktu onlar. | فَكَذَّبُوهُ فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ | 007:064:001 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayanları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:64 Onu yalanladılar. Bunun üzerine biz onu beraberindekileri gemi içinde kurtardık, ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Gözleri görmez bir topluluktu onlar. | فَكَذَّبُوهُ فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا عَمِينَ | 007:064:009 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalancılar- | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 7:66 Toplumunun inkarcı kodamanları dediler ki: "Biz seni bir beyinsizliğe düşmüş görüyoruz ve kesinlikle yalancılardan olduğunu düşünüyoruz." | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ إِنَّا لَنَرَاكَ فِي سَفَاهَةٍ وَإِنَّا لَنَظُنُّكَ مِنَ الْكَاذِبِينَ | 007:066:014 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(ların) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:72 Nihayet, onu ve beraberindekileri bizden bir rahmetle kurtardık; ayetlerimizi yalanlayanların da kökünü kestik. İnanan kişiler değillerdi onlar. | فَأَنْجَيْنَاهُ وَالَّذِينَ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَقَطَعْنَا دَابِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَمَا كَانُوا مُؤْمِنِينَ | 007:072:009 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 7:89 "Allah bizi, milletimizden kurtardıktan sonra tekrar ona dönersek yalan düzüp Allah'a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice herşeyi kuşatmıştır. Allah'a dayanıp güvendik biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın." | قَدِ افْتَرَيْنَا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا إِنْ عُدْنَا فِي مِلَّتِكُمْ بَعْدَ إِذْ نَجَّانَا اللَّهُ مِنْهَا وَمَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَعُودَ فِيهَا إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ رَبُّنَا وَسِعَ رَبُّنَا كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا عَلَى اللَّهِ تَوَكَّلْنَا رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ | 007:089:005 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:92 Şuayb'ı yalanlayanlar sanki o yerde hiç şenlik kurmamışlardı. Şuayb'ı yalanlayanlar hüsrana saplananların ta kendileriydi. | الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَانُوا هُمُ الْخَاسِرِينَ | 007:092:002 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:92 Şuayb'ı yalanlayanlar sanki o yerde hiç şenlik kurmamışlardı. Şuayb'ı yalanlayanlar hüsrana saplananların ta kendileriydi. | الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَأَنْ لَمْ يَغْنَوْا فِيهَا الَّذِينَ كَذَّبُوا شُعَيْبًا كَانُوا هُمُ الْخَاسِرِينَ | 007:092:009 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:96 O medeniyetlerin halkı inanıp korunsalardı, elbette ki üzerlerine gökten ve yerden bereketler saçardım. Ama yalanladılar, biz de onları, kazanır olduklarıyla yakalayıverdik. | وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَىٰ امَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَلَٰكِنْ كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ | 007:096:014 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladıklarından | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:101 İşte o kentler / medeniyetler! Haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz sana. Andolsun, resulleri onlara açık-seçik deliller getirmişti. Ama daha önce yalanlamış oldukları için inanmadılar. Küfre sapanların kalplerini Allah işte böyle mühürler. | تِلْكَ الْقُرَىٰ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَائِهَا وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُ كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْكَافِرِينَ | 007:101:015 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlamışlardı | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:136 Bunun üzerine biz de onlardan öc aldık: Ayetlerimizi yalanladıkları, onlara aldırmazlık ettikleri için hepsini suda bozduk. | فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ | 007:136:007 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:146 Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzak tutacağım: Onlar hangi mucizeyi görseler ona inanmazlar. Doğruya varan yolu görseler, onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onlara karşı kayıtsız kaldılar. | سَأَصْرِفُ عَنْ ايَاتِيَ الَّذِينَ يَتَكَبَّرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَإِنْ يَرَوْا كُلَّ ايَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِلِينَ | 007:146:032 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayanların | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:147 Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır. | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَلِقَاءِ الْاخِرَةِ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 007:147:002 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:176 Dileseydik onu, o ayetlerle yüceltirdik. Ama o, yere saplandı, iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte budur. Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler. | وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَٰكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الْأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ ذَٰلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ | 007:176:025 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:177 Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Onlar öz benliklerine zulmediyorlardı. | سَاءَ مَثَلًا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَأَنْفُسَهُمْ كَانُوا يَظْلِمُونَ | 007:177:005 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayanları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:182 Ayetlerimizi yalanlayanları, hiç bilemeyecekleri bir yerden ağır ağır çöküşe götüreceğiz. | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ | 007:182:002 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlamışlardı | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 8:54 Tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin tavırları gibi. Rablerinin ayetlerini yalanlamışlardı. Biz de onları günahları yüzünden mahvettik. Firavun hanedanını da boğmuştuk. Bunların tümü zulme sapanlardı. | كَدَأْبِ الِ فِرْعَوْنَ وَالَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَذَّبُوا بِايَاتِ رَبِّهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَأَغْرَقْنَا الَ فِرْعَوْنَ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِمِينَ | 008:054:007 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | yalancı olduklarını | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat | 9:42 Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mahvediyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar. | لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لَاتَّبَعُوكَ وَلَٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْ يُهْلِكُونَ أَنْفُسَهُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ | 009:042:023 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalan söyleyenler | N– ismin -i hali eril çoğul etken sıfat mansub | 9:43 Allah seni affetsin; neden onlara izin verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana açık seçik belli olsun da yalancıları bilesin. | عَفَا اللَّهُ عَنْكَ لِمَ أَذِنْتَ لَهُمْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِينَ | 009:043:013 |
يَكْذِبُونَ | yekƶibūne | yalan söylüyor(lar) | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 9:77 Nihayet Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi. | فَأَعْقَبَهُمْ نِفَاقًا فِي قُلُوبِهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَا أَخْلَفُوا اللَّهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ | 009:077:015 |
كَذَبُوا | keƶebū | yalan söyleyen(ler) | V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 9:90 Göçebe Arapların özür bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve resulüne yalan söyleyenler oturdular. Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir. | وَجَاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذِينَ كَذَبُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ سَيُصِيبُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 009:090:009 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | yalan söylediklerine | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat tekid (kuvvetlendirme) Lâmı merfu | 9:107 Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. | وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْرِيقًا بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ وَإِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُ وَلَيَحْلِفُنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا الْحُسْنَىٰ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ | 009:107:024 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 10:17 Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler. | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِايَاتِهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ | 010:017:007 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayandan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 10:17 Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler. | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِايَاتِهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ | 010:017:009 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:39 Hayır, düşündükleri gibi değil. Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı. Bak da gör nasıl olmuştur zalimlerin sonu! | بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ | 010:039:002 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlamışlardı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 10:39 Hayır, düşündükleri gibi değil. Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı. Bak da gör nasıl olmuştur zalimlerin sonu! | بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُحِيطُوا بِعِلْمِهِ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْوِيلُهُ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِمِينَ | 010:039:011 |
كَذَّبُوكَ | keƶƶebūke | seni yalanlarlarsa | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 10:41 Seni yalanladılarsa şöyle söyle: "Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım." | وَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ لِي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنْتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَا بَرِيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ | 010:041:002 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(lar) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:45 Onları huzuruna toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır. | وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَنْ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ | 010:045:015 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 10:60 Yalanı Allah'a yakıştıranlar, kıyamet günü hakkında ne düşünüyorlar? Allah, insanlara karşı elbette lütuf sahibidir, fakat onların çokları şükretmiyorlar. | وَمَا ظَنُّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّ اللَّهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ | 010:060:007 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 10:69 De ki: "Allah hakkında yalan düzüp iftira edenler iflah etmeyeceklerdir!" | قُلْ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ | 010:069:007 |
فَكَذَّبُوهُ | fekeƶƶebūhu | yine de onu yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 10:73 Bunun üzerine, onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları yöneticiler yaptık; ayetlerimizi yalanlayanları da batırıp boğduk. Bak da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor! | فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ | 010:073:001 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(ları) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:73 Bunun üzerine, onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları yöneticiler yaptık; ayetlerimizi yalanlayanları da batırıp boğduk. Bak da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor! | فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَائِفَ وَأَغْرَقْنَا الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَرِينَ | 010:073:011 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladıkları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:74 Nûh'un ardından birçok resulleri daha toplumlarına gönderdik. Onlara açık seçik kanıtlar getirdiler. Ama onlar daha önceden yalanladıkları şeye bir türlü inanmadılar. Azgınlığa sapanların kalplerini biz, işte böyle mühürleriz. | ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ كَذَٰلِكَ نَطْبَعُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْمُعْتَدِينَ | 010:074:014 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(lar) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:95 Ve sakın ayetlerimizi yalanlayanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun. | وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِ اللَّهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِرِينَ | 010:095:005 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 11:18 Yalan düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: "İşte bunlardır Rableri hakkında yalan uyduranlar." Herkes duysun ki, Allah'ın laneti zalimler üstünedir. | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ | 011:018:007 |
كَذَبُوا | keƶebū | yalan söyleyen(ler) | V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 11:18 Yalan düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: "İşte bunlardır Rableri hakkında yalan uyduranlar." Herkes duysun ki, Allah'ın laneti zalimler üstünedir. | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أُولَٰئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَٰؤُلَاءِ الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَىٰ رَبِّهِمْ أَلَا لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ | 011:018:016 |
كَاذِبِينَ | kāƶibīne | yalancılarsınız | N– ismin -i hali eril çoğul etken sıfat mansub | 11:27 Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: "Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz." | فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ مَا نَرَاكَ إِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرَاكَ اتَّبَعَكَ إِلَّا الَّذِينَ هُمْ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبِينَ | 011:027:029 |
مَكْذُوبٍ | mekƶūbin | yalanlanmayacak | N– -in hali eril belirsiz edilgen sıfat mecrur | 11:65 Ama deveyi yere yıkıp kestiler. Sâlih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün daha nimetlenin. Bu, yalanlanamayacak bir tehdittir." | فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا فِي دَارِكُمْ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ ذَٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ | 011:065:011 |
كَاذِبٌ | kāƶibun | yalancı olduğunu | N– yalın hal eril belirsiz etken sıfat merfu | 11:93 "Ey toplumum! Elinizden geleni yapın, ben görevimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz rezil edici bir azabın kime geleceğini, yalancının kim olduğunu! Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetliyorum." | ويَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلَىٰ مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ سَوْفَ تَعْلَمُونَ مَنْ يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌ وَارْتَقِبُوا إِنِّي مَعَكُمْ رَقِيبٌ | 011:093:016 |
كَذِبٍ | keƶibin | yalandan | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 12:18 Yûsuf'un gömleği üstüne sahte bir kan çalmışlardı, getirdiler. Babaları dedi ki: "İş, söylediğiniz gibi değil. Nefisleriniz sizi aldatıp bir işe itmiş. Artık bana düşen, güzelce sabretmek. Anlattıklarınıza karşı yalnız müsteân olan Allah'tan yardım istenir." | وَجَاءُوا عَلَىٰ قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنْفُسُكُمْ أَمْرًا فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللَّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ | 012:018:005 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalancılardandır | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 12:26 Yûsuf dedi ki: "O, gönlünü eğlendirmek için beni kullanmak istedi." Kadının ailesinden bir tanık da şu yolda tanıklık etti: "Eğer erkeğin gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, bu durumda erkek yalancılardandır. | قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَنْ نَفْسِي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ أَهْلِهَا إِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِبِينَ | 012:026:019 |
فَكَذَبَتْ | fekeƶebet | kadın yalancıdır | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs dişil tekil geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 12:27 Eğer erkeğin gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. Bu durumda erkek, doğru sözlülerdendir." | وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِقِينَ | 012:027:007 |
كَاذِبِينَ | kāƶibīne | yalancı | N– ismin -i hali eril çoğul etken sıfat mansub | 12:74 Sordular: "Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir?" | قَالُوا فَمَا جَزَاؤُهُ إِنْ كُنْتُمْ كَاذِبِينَ | 012:074:006 |
كُذِبُوا | kuƶibū | yalanlandıklarını | V– 3. şahıs eril çoğul edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 12:110 Ne zaman ki resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilemez. | حَتَّىٰ إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ | 012:110:008 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanladılar | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 15:80 Yemin olsun, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı. | وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ | 015:080:002 |
الْمُكَذِّبِينَ | l-mukeƶƶibīne | yalanlayanların | N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat mecrur | 16:36 Andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün. | وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ | 016:036:028 |
كَاذِبِينَ | kāƶibīne | yalancılar | N– ismin -i hali eril çoğul etken sıfat mansub | 16:39 Diriltecek ki, onlara, ihtilafa düştükleri şeyi açık seçik göstersin ve küfre sapanlar kendilerinin yalancılar olduğunu bilsinler. | لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي يَخْتَلِفُونَ فِيهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِبِينَ | 016:039:011 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 16:62 Kendilerinin bile çirkin bulacağı şeyleri Allah'a isnat ediyorlar. Dilleri de yalan düzüp donatıyor: En ileri güzellik onlarınmış! Kuşkusuz olan şu: Onlar için ateş vardır. Ve ona en önden gideceklerdir. | وَيَجْعَلُونَ لِلَّهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ الْحُسْنَىٰ لَا جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ النَّارَ وَأَنَّهُمْ مُفْرَطُونَ | 016:062:007 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | tamamen yalancılarsınız | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat | 16:86 Şirke sapanlar, ortak tuttuklarını gördüklerinde şöyle derler: "Rabbimiz, işte bunlar seni bırakıp da yalvarıp yakardığımız ortaklarımız." Bunun üzerine ortakları onlara şöyle söz dokundururlar: "Siz, yalancılarsınız, yalancılar!" | وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ أَشْرَكُوا شُرَكَاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُو مِنْ دُونِكَ فَأَلْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ | 016:086:019 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalanı | N– ismin -i hali eril isim mansub | 16:105 Yalanı ancak, Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir. | إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِايَاتِ اللَّهِ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ | 016:105:003 |
الْكَاذِبُونَ | l-kāƶibūne | yalancılar | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 16:105 Yalanı ancak, Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir. | إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِايَاتِ اللَّهِ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ | 016:105:011 |
فَكَذَّبُوهُ | fekeƶƶebūhu | onu yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 16:113 Yemin olsun ki, onlara içlerinden bir resul geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar zulümlerine devam edip dururken azap kendilerini yakaladı. | وَلَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ | 016:113:005 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 16:116 Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar. | وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَٰذَا حَلَالٌ وَهَٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ | 016:116:006 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 16:116 Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar. | وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَٰذَا حَلَالٌ وَهَٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ | 016:116:014 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 16:116 Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar. | وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ أَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هَٰذَا حَلَالٌ وَهَٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ إِنَّ الَّذِينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَ | 016:116:020 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlamaları | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 17:59 Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz. | وَمَا مَنَعَنَا أَنْ نُرْسِلَ بِالْايَاتِ إِلَّا أَنْ كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ وَاتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا وَمَا نُرْسِلُ بِالْايَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا | 017:059:008 |
كَذِبًا | keƶiben | yalandan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 18:5 Ona ilişkin ne kendilerinin bir ilmi vardır ne de atalarının. Söz olarak ne büyüktür ağızlarından çıkıveren! Onlar bir yalandan başka şey söylemiyorlar. | مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ وَلَا لِابَائِهِمْ كَبُرَتْ كَلِمَةً تَخْرُجُ مِنْ أَفْوَاهِهِمْ إِنْ يَقُولُونَ إِلَّا كَذِبًا | 018:005:016 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 18:15 "Şunlar, şu kavmimiz O'ndan başka ilahlar edindiler. Onlar hakkında açık bir kanıt getirselerdi ya! Yalan düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir?!" | هَٰؤُلَاءِ قَوْمُنَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ الِهَةً لَوْلَا يَأْتُونَ عَلَيْهِمْ بِسُلْطَانٍ بَيِّنٍ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا | 018:015:018 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 20:48 "Azabın, yalanlayıp yüz çevirenler üzerine olacağı bize vahyedildi." | إِنَّا قَدْ أُوحِيَ إِلَيْنَا أَنَّ الْعَذَابَ عَلَىٰ مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ | 020:048:009 |
فَكَذَّبَ | fekeƶƶebe | yine de yalanladı | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 20:56 Yemin olsun, o Firavun'a ayetlerimizin tamamını gösterdik ama yalanlayıp inadını sürdürdü. | وَلَقَدْ أَرَيْنَاهُ ايَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَأَبَىٰ | 020:056:005 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 20:61 Mûsa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size, yalan düzerek Allah'a iftira etmeyin! Yoksa bir azap ile kökünüzü kurutur. İftira eden, perişan olmuştur." | قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرَىٰ | 020:061:009 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 21:77 Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk. | وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمَ سَوْءٍ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ | 021:077:005 |
يُكَذِّبُوكَ | yukeƶƶibūke | seni yalanlıyorlarsa | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 22:42 Eğer seni yalanlıyorlarsa bilesin ki, senden önce Nûh kavmi de Âd da, Semûd da yalanladı. | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ | 022:042:002 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanlamıştı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 22:42 Eğer seni yalanlıyorlarsa bilesin ki, senden önce Nûh kavmi de Âd da, Semûd da yalanladı. | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَثَمُودُ | 022:042:004 |
وَكُذِّبَ | ve kuƶƶibe | ve yalanlanmıştı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil meçhul mebni | 22:44 Medyen halkı da. Mûsa da yalanlamıştı da ben, inkârcılara biraz süre vermiş sonra hepsini yakalamıştım. Nasılmış benim azabım! | وَأَصْحَابُ مَدْيَنَ وَكُذِّبَ مُوسَىٰ فَأَمْلَيْتُ لِلْكَافِرِينَ ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ | 022:044:003 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlayanlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 22:57 İnkâr edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar için aşağılayıcı bir azap öngörülmüştür. | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ | 022:057:003 |
كَذَّبُونِ | keƶƶebūni | yalanlamaları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 23:26 Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!" | قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ | 023:026:005 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlayanlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 23:33 Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor." | وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْاخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ | 023:033:007 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 23:38 "O, yalan düzüp Allah'a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz." | إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ | 023:038:008 |
كَذَّبُونِ | keƶƶebūni | beni yalanlamaları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 23:39 O peygamber şöyle yakardı: "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana!" | قَالَ رَبِّ انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ | 023:039:005 |
كَذَّبُوهُ | keƶƶebūhu | onlar onu yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 23:44 Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk! | ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ | 023:044:010 |
فَكَذَّبُوهُمَا | fekeƶƶebūhumā | onları yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs ikil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 23:48 İkisini de yalanladılar, böylece helâk edilenler arasına katıldılar. | فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ | 023:048:001 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | yalancıdırlar | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat tekid (kuvvetlendirme) Lâmı merfu | 23:90 Hayır, hayır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar. | بَلْ أَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ | 023:090:005 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | yalanlardınız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 23:105 "Ayetlerim size okunmadı mı?" Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?" | أَلَمْ تَكُنْ ايَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ | 023:105:008 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalan söyleyenler- | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 24:7 Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah'ın laneti üzerine olsun diye söz söyler. | وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَتَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ | 024:007:009 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalan söyleyenler- | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 24:8 İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesinlikle yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür. | وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ | 024:008:011 |
الْكَاذِبُونَ | l-kāƶibūne | yalancılardır | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 24:13 Ona dört tanık getirselerdi ya! Mademki, tanıkları getiremediler, o halde Allah katında onlar yalancılardır. | لَوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَٰئِكَ عِنْدَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ | 024:013:014 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | onlar yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:11 İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır. | بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا | 025:011:002 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 25:11 İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır. | بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَأَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَعِيرًا | 025:011:006 |
كَذَّبُوكُمْ | keƶƶebūkum | sizi yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril çoğul nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 25:19 İşte haklarında söz söyledikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne azabı savabilirsiniz ne de yardımcı olabilirsiniz. Zulmedenlerinize zorlu bir azap tattıracağız. | فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا | 025:019:002 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlıyorlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:36 Ardından şöyle dedik: "Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik. | فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا | 025:036:006 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladıkları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:37 Ve Nûh kavmi... Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık. | وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ ايَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا | 025:037:004 |
كَذَّبْتُمْ | keƶƶebtum | yalanladınız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 25:77 De ki: "Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır." | قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا | 025:077:009 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 26:6 Yemin olsun, yalanladılar ama yakında gelecektir onlara alaya alıp durdukları şeyin haberleri. | فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنْبَاءُ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | 026:006:002 |
يُكَذِّبُونِ | yukeƶƶibūni | beni yalanlayacaklar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 26:12 Demişti ki Mûsa: "Rabbim, doğrusu ben, beni yalanlamalarından korkuyorum." | قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ | 026:012:006 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 26:105 Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı. | كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ | 026:105:001 |
كَذَّبُونِ | keƶƶebūni | beni yalanladı | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 26:117 Nûh şöyle yakardı: "Rabbim, toplumum beni yalanladı." | قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ | 026:117:005 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 26:123 Âd da peygamberleri yalanladı. | كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ | 026:123:001 |
فَكَذَّبُوهُ | fekeƶƶebūhu | onu yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 26:139 Onu bu şekilde yalanladılar, biz de onları helâk ettik. Bunda elbette bir ibret var. Ama onların çoğu müminlerden değildi. | فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَايَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ | 026:139:001 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 26:141 Semûd da peygamlerleri yalanladı. | كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ | 026:141:001 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 26:160 Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı. | كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ | 026:160:001 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanladı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 26:176 Eyke halkı da elçileri yalanladı. | كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ | 026:176:001 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | mutlaka yalancılar- | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 26:186 "Sen bizim gibi bir insandan başka şey değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu düşünüyoruz." | وَمَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَإِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ | 026:186:009 |
فَكَذَّبُوهُ | fekeƶƶebūhu | fakat onu yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 26:189 Onu yalanladılar; bunun üzerine o gölgelik gününün azabı onları yakalayıverdi. O, gerçekten büyük bir günün azabıydı. | فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | 026:189:001 |
كَاذِبُونَ | kāƶibūne | yalan söylerler | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 26:223 Kulak kabartırlar ama çoğu yalancılardır onların. | يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ | 026:223:004 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalancılar- | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 27:27 Süleyman dedi: "Doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz!" | قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ | 027:027:007 |
يُكَذِّبُ | yukeƶƶibu | yalanlayanlar- | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 27:83 O gün her ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar, toplu halde ortaya sürülürler. | وَيَوْمَ نَحْشُرُ مِنْ كُلِّ أُمَّةٍ فَوْجًا مِمَّنْ يُكَذِّبُ بِايَاتِنَا فَهُمْ يُوزَعُونَ | 027:083:008 |
أَكَذَّبْتُمْ | ekeƶƶebtum | yalanladınız mı? | INTG– soru önekialif V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri soru harfi (hemze) mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 27:84 Geldiklerinde Allah onlara: "Ayetlerimizi, ilminiz onları kuşatmadığı halde inkâr mı ettiniz yoksa ne yapıyordunuz?" der. | حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوا قَالَ أَكَذَّبْتُمْ بِايَاتِي وَلَمْ تُحِيطُوا بِهَا عِلْمًا أَمَّاذَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 027:084:005 |
يُكَذِّبُونِ | yukeƶƶibūni | beni yalanlayacakla | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 28:34 "Kardeşim Hârun var ya, o benden lisanca daha etkilidir/benden daha güzel konuşur. Onu da benimle yardımcı olarak gönder ki beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum." | وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ | 028:034:014 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalancılar- | N– -in hali eril çoğul etken sıfat mecrur | 28:38 Firavun dedi: "Ey seçkinler topluluğu! Ben sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Benim için çamurun üzerinde ocağı yakıp bana bir kule yap ki Mûsa'nın tanrısına ulaşayım. Aslında ben onun yalancılardan olduğunu sanıyorum." | وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرِي فَأَوْقِدْ لِي يَا هَامَانُ عَلَى الطِّينِ فَاجْعَلْ لِي صَرْحًا لَعَلِّي أَطَّلِعُ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِبِينَ | 028:038:029 |
الْكَاذِبِينَ | l-kāƶibīne | yalancıları | N– ismin -i hali eril çoğul etken sıfat mansub | 29:3 Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir. | وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ | 029:003:011 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | tamamen yalancıdırlar | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat | 29:12 İnkâr edenler, iman edenlere dediler ki: "Bizim yolumuzu izleyin, sizin günahlarınızı biz taşırız." Oysa onlar, iman edenlerin günahlarından hiçbir şeyin taşıyıcısı değillerdir. Gerçek şu ki, onlar tamamen yalancıdırlar. | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ امَنُوا اتَّبِعُوا سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْ وَمَا هُمْ بِحَامِلِينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ | 029:012:018 |
تُكَذِّبُوا | tukeƶƶibū | yalanlarsanız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 29:18 "Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir." | وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 029:018:002 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlamışlardı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 29:18 "Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir." | وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 029:018:004 |
فَكَذَّبُوهُ | fekeƶƶebūhu | onu yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 29:37 Onu hemen yalanladılar. Bunun üzerine kendilerini o korkunç sarsıntı/korkunç titreşim yakaladı da öz yurtlarında diz üstü çömelenler haline geldiler. | فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ | 029:037:001 |
كَذِبًا | keƶiben | yalanı | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 29:68 Yalan düzüp Allah'a iftira eden, yahut kendisine geldiği zaman hakkı yalanlayan kişiden daha zalim kim vardır? Cehennemde değil midir kâfirlerin barınağı? | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ | 029:068:007 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayandan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 29:68 Yalan düzüp Allah'a iftira eden, yahut kendisine geldiği zaman hakkı yalanlayan kişiden daha zalim kim vardır? Cehennemde değil midir kâfirlerin barınağı? | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ | 029:068:009 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 30:10 Sonra o çirkinlik ve kötülük sergileyenlerin sonu, çirkinlik ve kötülüğün en beteri oldu. Çünkü Allah'ın ayetlerini yalanlamışlardı ve o ayetlerle alay ediyorlardı. | ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِايَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِئُونَ | 030:010:008 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlayanlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 30:16 İnkâr edip ayetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundurulurlar. | وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَلِقَاءِ الْاخِرَةِ فَأُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ | 030:016:004 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | yalanlamakta | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 32:20 Sapmış olanların varacakları yerse ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri çevrilirler. Ve şöyle denir onlara: "Yalanlayıp durduğunuz ateş azabını tadıverin!" | وَأَمَّا الَّذِينَ فَسَقُوا فَمَأْوَاهُمُ النَّارُ كُلَّمَا أَرَادُوا أَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فِيهَا وَقِيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ | 032:020:021 |
كَذِبًا | keƶiben | bir yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 34:8 "Yalan düzüp Allah'a iftira mı ediyor, yoksa çıldırmış mı bu?" Hayır, söyledikleri gibi değil! Gerçek şu ki, âhirete inanmayanlar, dönüşü olmayan bir sapıklık ve bir azap içindedirler. | أَفْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَمْ بِهِ جِنَّةٌ بَلِ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَعِيدِ | 034:008:004 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | yalanlamakta | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 34:42 Artık o gün, birinizin diğerine yarar sağlamaya da zarar vermeye de gücü yetmez. Zulme sapanlara şöyle deriz: "O kendisini yalanlayıp durduğunuz ateş azabını tadın!" | فَالْيَوْمَ لَا يَمْلِكُ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ | 034:042:018 |
وَكَذَّبَ | ve keƶƶebe | yalanlanmışlardı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 34:45 Onlardan öncekiler de yalanladılar. Üstelik bunlar, ötekilerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamadılar. Resullerimi yalanladılar. Peki, benim azabım nasıl oldu!? | وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا اتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ | 034:045:001 |
فَكَذَّبُوا | fekeƶƶebū | fakat yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 34:45 Onlardan öncekiler de yalanladılar. Üstelik bunlar, ötekilerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamadılar. Resullerimi yalanladılar. Peki, benim azabım nasıl oldu!? | وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا اتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ | 034:045:010 |
يُكَذِّبُوكَ | yukeƶƶibūke | seni yalanlıyorlarsa | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 35:4 Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki resuller de yalanlanmıştır. Bütün işler ve oluşlar Allah'a döndürülür. | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ | 035:004:002 |
كُذِّبَتْ | kuƶƶibet | yalanlanmıştır | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 35:4 Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki resuller de yalanlanmıştır. Bütün işler ve oluşlar Allah'a döndürülür. | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ | 035:004:004 |
يُكَذِّبُوكَ | yukeƶƶibūke | seni yalanlıyorlarsa | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 35:25 Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Resulleri onlara açık seçik mesajlar, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ | 035:025:002 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlamışlardı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 35:25 Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Resulleri onlara açık seçik mesajlar, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ | 035:025:004 |
فَكَذَّبُوهُمَا | fekeƶƶebūhumā | onları yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs ikil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 36:14 Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: "Biz, size gönderilen elçileriz!" | إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ | 036:014:005 |
تَكْذِبُونَ | tekƶibūne | yalan söylüyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 36:15 Kent halkı dedi ki: "Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." | قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ | 036:015:015 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | yalanlıyor | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:21 O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu. | هَٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ | 037:021:007 |
فَكَذَّبُوهُ | fekeƶƶebūhu | onu yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 37:127 Sonunda onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka huzura getirileceklerdir. | فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ | 037:127:001 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | elbette yalancıdırlar | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat tekid (kuvvetlendirme) Lâmı merfu | 37:152 "Allah doğurdu!" Vallahi onlar yalancıdırlar. | وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ | 037:152:004 |
كَذَّابٌ | keƶƶābun | yalancı | ADJ– yalın hal eril tekil belirsiz sıfat sıfat merfu | 38:4 Kendi içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..." | وَعَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هَٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌ | 038:004:010 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanlamıştı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 38:12 Onlardan önce Nûh kavmi ve Âd da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da... | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ | 038:012:001 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanladılar | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 38:14 Bunların hepsi, resulleri yalanlamaktan başka bir şey yapmadılar. Sonunda azabım hak oldu. | إِنْ كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ | 038:014:004 |
كَاذِبٌ | kāƶibun | yalancı | N– yalın hal eril belirsiz etken sıfat merfu | 39:3 Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. | أَلَا لِلَّهِ الدِّينُ الْخَالِصُ وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَىٰ إِنَّ اللَّهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ فِي مَا هُمْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ | 039:003:032 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanladılar | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 39:25 Onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Fakat azap kendilerine, hiç farkında olmadıkları bir yerden geldi. | كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ | 039:025:001 |
كَذَبَ | keƶebe | yalan uydurandan | V– 3. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili mazi fiil | 39:32 Allah hakkında yalan düzenden ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir barınak yok mu? | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءَهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ | 039:032:004 |
وَكَذَّبَ | ve keƶƶebe | ve yalanlayandan | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 39:32 Allah hakkında yalan düzenden ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir barınak yok mu? | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللَّهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ إِذْ جَاءَهُ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ | 039:032:007 |
فَكَذَّبْتَ | fekeƶƶebte | fakat sen yalanladın | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 39:59 Hayır, olmaz! Ayetlerim sana geldi de onları hemen yalanlayıverdin; büyüklük tasladın ve kafirlerden oldun. | بَلَىٰ قَدْ جَاءَتْكَ ايَاتِي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِرِينَ | 039:059:005 |
كَذَبُوا | keƶebū | yalan uyduranların | V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 39:60 Allah'a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok! | وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ تَرَى الَّذِينَ كَذَبُوا عَلَى اللَّهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّرِينَ | 039:060:005 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 40:5 Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen oymaklar da. Her ümmet kendilerine gelen elçiyi yakalasınlar diye uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için yanlışı/tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler; nihayet onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım?! | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ | 040:005:001 |
كَذَّابٌ | keƶƶābun | yalancı | ADJ– yalın hal eril tekil belirsiz sıfat sıfat merfu | 40:24 Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: "Tam yalancı bir sihirbazdır bu!" | إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ | 040:024:007 |
كَاذِبًا | kāƶiben | bir yalancı | N– ismin -i hali eril belirsiz etken sıfat mansub | 40:28 Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: "Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz." | وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ الِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ | 040:028:022 |
كَذِبُهُ | keƶibuhu | yalanı | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 40:28 Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: "Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz." | وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ الِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ | 040:028:024 |
كَذَّابٌ | keƶƶābun | yalancı | ADJ– yalın hal eril tekil belirsiz sıfat sıfat merfu | 40:28 Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: "Rabbim Allah'tır, dediği için bir adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık seçik deliler de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinden bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz." | وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌ مِنْ الِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ إِيمَانَهُ أَتَقْتُلُونَ رَجُلًا أَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللَّهُ وَقَدْ جَاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْ وَإِنْ يَكُ كَاذِبًا فَعَلَيْهِ كَذِبُهُ وَإِنْ يَكُ صَادِقًا يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذِي يَعِدُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ | 040:028:039 |
كَاذِبًا | kāƶiben | yalancıdır | N– ismin -i hali eril belirsiz etken sıfat mansub | 40:37 "Göklerin sebeplerine ulaşırsam, Mûsa'ın tanrısına, da ulaşırım. Ben onun yalancı biri olduğunu düşünüyorum." Firavun'a, yaptığı işin kötülüğü bu şekilde süslü gösterildi de yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı hep kayıptadır. | أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَىٰ إِلَٰهِ مُوسَىٰ وَإِنِّي لَأَظُنُّهُ كَاذِبًا وَكَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِيلِ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِي تَبَابٍ | 040:037:009 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan(lar) | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 40:70 Kitap'ı ve resullerimiz aracılığıyla gönderdiğimizi yalayanlayanlar, yakında bilecekler! | الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ | 040:070:002 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 42:24 Yoksa, "yalan düzüp Allah'a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir. | أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا فَإِنْ يَشَإِ اللَّهُ يَخْتِمْ عَلَىٰ قَلْبِكَ وَيَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ | 042:024:006 |
الْمُكَذِّبِينَ | l-mukeƶƶibīne | yalanlayanların | N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat mecrur | 43:25 Bunun üzerine onlardan öç aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu! | فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ | 043:025:007 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | onlar yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 50:5 Hayır, hayır! Onlar, hak kendilerine geldiğinde, onu yalanladılar. Şimdi perişan mı perişan bir durum içindedirler. | بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَرِيجٍ | 050:005:002 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanlamıştı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 50:12 Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı, Semûd kavmi yalanlamıştı. | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ | 050:012:001 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlayıp | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 50:14 Eykeliler, Tübba' kavmi de. Hepsi resulleri yalanladı da duyurulan azap hak oldu. | وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ | 050:014:006 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 52:11 Vay hallerine o gün, yalanlayanların, | فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 052:011:003 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | yalanlamış | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 52:14 "İşte budur yalanlayıp durduğunuz ateş!" | هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ | 052:014:006 |
كَذَبَ | keƶebe | yanılmadı | V– 3. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili mazi fiil | 53:11 Kalp yalanlamadı gördüğünü. | مَا كَذَبَ الْفُؤَادُ مَا رَأَىٰ | 053:011:002 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanladılar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 54:3 Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır. | وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُوا أَهْوَاءَهُمْ وَكُلُّ أَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ | 054:003:001 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanlamıştı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 54:9 Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Yalanladılar kulumuzu ve "Mecnundur bu!" dediler. Ve durduruldu kulumuz. | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ | 054:009:001 |
فَكَذَّبُوا | fe keƶƶebū | yalanladılar | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 54:9 Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Yalanladılar kulumuzu ve "Mecnundur bu!" dediler. Ve durduruldu kulumuz. | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ | 054:009:005 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 54:18 Âd da yalanlamıştı. Ama nasıl oldu azabım ve uyarılarım! | كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ | 054:018:001 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalandı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 54:23 Semûd da uyarıları yalanlamıştı. | كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ | 054:023:001 |
كَذَّابٌ | keƶƶābun | yalancıdır | N– yalın hal eril tekil belirsiz isim merfu | 54:25 "Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir." | أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ | 054:025:008 |
الْكَذَّابُ | l-keƶƶābu | yalancı | N– yalın hal eril tekil isim merfu | 54:26 Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah! | سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ الْأَشِرُ | 054:026:004 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 54:33 Lût kavmi de uyarıları yalanladı. | كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ | 054:033:001 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanladılar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 54:42 Ayetlerimizin tümünü yalanladılar da biz de onları onurlu ve güçlü birine yaraşır bir yakalayışla yakaladık. | كَذَّبُوا بِايَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُقْتَدِرٍ | 054:042:001 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:13 Bu böyle iken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:013:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:16 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:016:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:18 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:018:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:21 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:021:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:23 Peki Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:023:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:25 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:025:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:28 Peki, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:028:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:30 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:030:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:32 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:032:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:34 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:034:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:36 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:036:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:38 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:038:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:40 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:040:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:42 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:042:004 |
يُكَذِّبُ | yukeƶƶibu | yalanladığı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 55:43 İşte bu, günahkârların yalanlayıp durdukları cehennemdir. | هَٰذِهِ جَهَنَّمُ الَّتِي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَ | 055:043:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:45 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:045:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:47 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayabilirsiniz yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:047:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:49 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:049:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:51 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:051:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:53 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:053:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri NEG– negative yardımcı kelime muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:55 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:055:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:57 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:057:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:59 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:059:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:61 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:061:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:63 Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz? | مُدْهَامَّتَانِ | 055:063:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:65 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:065:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:67 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:067:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:69 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:069:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:71 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:071:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:73 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:073:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:75 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:075:004 |
تُكَذِّبَانِ | tukeƶƶibāni | yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs ikil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:77 Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan? | فَبِأَيِّ الَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ | 055:077:004 |
كَاذِبَةٌ | kāƶibetun | yalanlayacak | N– yalın hal dişil belirsiz etken sıfat merfu | 56:2 Yoktur onun oluşunu yalanlayacak. | لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌ | 056:002:003 |
الْمُكَذِّبُونَ | l-mukeƶƶibūne | yalanlayıcılar | N– yalın hal eril çoğul (kalıp II) etken sıfat merfu | 56:51 Ve siz de ey sapık yalanlayıcılar! | ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ | 056:051:005 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | yalanlamanızdan (ibaret) | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 56:82 Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz? | وَتَجْعَلُونَ رِزْقَكُمْ أَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ | 056:082:004 |
الْمُكَذِّبِينَ | l-mukeƶƶibīne | yalanlayıcılar- | N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat mecrur | 56:92 Eğer yalanlayan sapıklardansa; | وَأَمَّا إِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ | 056:092:005 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlayanlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 57:19 Allah'a ve resulüne inananlar var ya, özü sözü doğru kişiler onlardır. Rableri katında tanık olanlar/şehitlik mertebesine erenler de onlardır. Onların ödülleri ve ışıkları vardır. Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemin dostu olacaklardır. | وَالَّذِينَ امَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ | 057:019:016 |
الْكَذِبِ | l-keƶibi | yalan | N– -in hali eril isim mecrur | 58:14 Allah'ın kendilerine öfkelendiği bir kavmi dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilip durdukları halde yalana yemin ediyorlar. | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ تَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مَا هُمْ مِنْكُمْ وَلَا مِنْهُمْ وَيَحْلِفُونَ عَلَى الْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ | 058:014:017 |
الْكَاذِبُونَ | l-kāƶibūne | yalancılardır | N– yalın hal eril çoğul etken sıfat merfu | 58:18 Allah onları tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O'na da yemin edecekler ve bir şey yaptıklarını sanacaklar. Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir. | يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ جَمِيعًا فَيَحْلِفُونَ لَهُ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَىٰ شَيْءٍ أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ الْكَاذِبُونَ | 058:018:017 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | yalancı olduklarına | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat | 59:11 Görmedin mi o ikiyüzlülüğe sapanları ki, Ehlikitap'tan inkâra giden dostlarına şöyle diyorlar: "Eğer toprağınızdan çıkarılırsanız, yemin olsun sizinle birlikte biz de çıkacağız. Sizinle ilgili olarak hiçbir zaman kimseye boyun eğmeyeceğiz. Eğer sizinle savaşılırsa mutlaka size yardım edeceğiz." Allah tanıktır ki onlar kesinlikle yalancıdırlar. | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نَافَقُوا يَقُولُونَ لِإِخْوَانِهِمُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَئِنْ أُخْرِجْتُمْ لَنَخْرُجَنَّ مَعَكُمْ وَلَا نُطِيعُ فِيكُمْ أَحَدًا أَبَدًا وَإِنْ قُوتِلْتُمْ لَنَنْصُرَنَّكُمْ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ | 059:011:028 |
الْكَذِبَ | l-keƶibe | yalan | N– ismin -i hali eril isim mansub | 61:7 İslam'a/Allah'a teslim olmaya çağrılıp durduğu halde, yalanlar düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah, zulme bulaşmış kişiler topluluğunu doğruya ve güzele iletmez. | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ الْكَذِبَ وَهُوَ يُدْعَىٰ إِلَى الْإِسْلَامِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ | 061:007:007 |
كَذَّبُوا | keƶƶebū | yalanlayan | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 62:5 Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz. | مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ | 062:005:016 |
لَكَاذِبُونَ | lekāƶibūne | yalancılıklarına | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul etken sıfat | 63:1 Münafıklar sana geldikerinde: "Senin kesinlikle Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık ederiz." derler. Senin kesinlikle O'nun elçisi olduğunu Allah zaten biliyor. Ve Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar. | إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ | 063:001:017 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlayanlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 64:10 Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar, içinde sürekli kalacakları ateşin dostlarıdır. Ne kötü dönüş yeridir orası! | وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ خَالِدِينَ فِيهَا وَبِئْسَ الْمَصِيرُ | 064:010:003 |
فَكَذَّبْنَا | fekeƶƶebnā | ama biz yalanladık | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf fa sı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 67:9 Derler ki: "Gelmedi olur mu? Bize uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık. Ve: 'Allah bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz, başka değil!' şeklinde konuştuk." | قَالُوا بَلَىٰ قَدْ جَاءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ كَبِيرٍ | 067:009:006 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanladılar | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 67:18 Yemin olsun, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Ama nasıl olmuştu benim azabım?! | وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ | 067:018:002 |
الْمُكَذِّبِينَ | l-mukeƶƶibīne | yalanlayanlara | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat mansub | 68:8 O halde, yalanlayanlara itaat etme! | فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ | 068:008:003 |
يُكَذِّبُ | yukeƶƶibu | yalanlayan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 68:44 Bu sözü yalanlayanla beni baş başa bırak. Onları, bilmedikleri yerden yakalayacağız. | فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ | 068:044:003 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladılar | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 69:4 Semûd ve Âd kâriayı/başa çarpan olayı yalanlamıştı. | كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ | 069:004:001 |
مُكَذِّبِينَ | mukeƶƶibīne | yalanlayıcıları | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat mansub | 69:49 Ve biz, içinizden onu yalanlayanların bulunduğunu kesinlikle biliyoruz. | وَإِنَّا لَنَعْلَمُ أَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّبِينَ | 069:049:005 |
كَذِبًا | keƶiben | yalan | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 72:5 "Biz sanmıştık ki, ne insanlar ne de cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler." | وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا | 072:005:010 |
وَالْمُكَذِّبِينَ | velmukeƶƶibīne | ve yalanlayıcıları | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat atıf vavı mansub | 73:11 Benimle, o nimete boğulmuş yalanlayıcıları baş başa bırak! Birazcık süre tanı onlara. | وَذَرْنِي وَالْمُكَذِّبِينَ أُولِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلِيلًا | 073:011:002 |
نُكَذِّبُ | nukeƶƶibu | yalanlardık | V– 1. şahıs çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 74:46 "Din gününü yalanlıyorduk." | وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ | 074:046:002 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanladı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 75:32 Tam aksine, yalanladı, gerisin geri döndü. | وَلَٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ | 075:032:002 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:15 Yalanlayanların vay haline o gün! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:015:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:19 Yalanlayanların o gün vay haline! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:019:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:24 Vay başına o gün, yalanlayanların! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:024:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:28 Vay haline o gün, yalanlayanların! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:028:003 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | yalanlamış | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 77:29 Haydi, yalanlamakta olduğunuz şeye gidin! | انْطَلِقُوا إِلَىٰ مَا كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ | 077:029:006 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:34 Vay haline o gün, yalanlayanların! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:034:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:37 Vay haline o gün, yalanlayanların! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:037:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:40 Vay haline o gün, yalanlayanların! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:040:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:45 Vay haline o gün, yalanlayanların! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:045:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:47 Vay haline o gün, yalanlayanların! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:047:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 77:49 Vay haline o gün, yalanlayanların. | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 077:049:003 |
وَكَذَّبُوا | ve keƶƶebū | ve yalanlamışlardı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 78:28 Ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı. | وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا كِذَّابًا | 078:028:001 |
كِذَّابًا | kiƶƶāben | tekzib ile | N– ismin -i hali eril belirsiz (kalıp II) isim-fiil mansub | 78:28 Ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı. | وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا كِذَّابًا | 078:028:003 |
كِذَّابًا | kiƶƶāben | yalan | N– ismin -i hali dişil belirsiz (kalıp II) isim-fiil mansub | 78:35 Orada ne bir boş söz duyarlar ne de bir yalan. | لَا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا | 078:035:006 |
فَكَذَّبَ | fekeƶƶebe | fakat o yalanladı | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 79:21 Ama o yalanladı, isyan etti. | فَكَذَّبَ وَعَصَىٰ | 079:021:001 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | siz yalanlıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 82:9 Hayır, iş sanıldığı gibi değil! Siz dini yalanlıyorsunuz. | كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدِّينِ | 082:009:003 |
لِلْمُكَذِّبِينَ | lilmukeƶƶibīne | yalanlayanların | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul (kalıp II) etken sıfat car mecrur | 83:10 Vay haline o gün, yalanlayanların! | وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ | 083:010:003 |
يُكَذِّبُونَ | yukeƶƶibūne | yalanlamaktadırlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 83:11 Onlar ki din gününü yalanlarlar. | الَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ | 083:011:002 |
يُكَذِّبُ | yukeƶƶibu | yalanlamaz | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 83:12 Onu ancak her şımarıp azmış, günaha batmış olan yalanlar. | وَمَا يُكَذِّبُ بِهِ إِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ | 083:012:002 |
تُكَذِّبُونَ | tukeƶƶibūne | yalanlıyor(lar) | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 83:17 Sonra da: "İşte budur, o yalanlamakta olduğunuz şey!" denilecektir. | ثُمَّ يُقَالُ هَٰذَا الَّذِي كُنْتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ | 083:017:007 |
يُكَذِّبُونَ | yukeƶƶibūne | yalanlıyorlar | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 84:22 Tam aksine, o küfre sapanlar yalanlıyorlar. | بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا يُكَذِّبُونَ | 084:022:004 |
تَكْذِيبٍ | tekƶībin | bir yalanlama | N– -in hali eril belirsiz (kalıp II) isim-fiil mecrur | 85:19 Gerçek şu ki, inkâr edenler bir yalanlama içindedirler. | بَلِ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي تَكْذِيبٍ | 085:019:005 |
كَذَّبَتْ | keƶƶebet | yalanladı | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 91:11 Semûd kavmi, azgınlığı yüzünden yalanladı. | كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوَاهَا | 091:011:001 |
فَكَذَّبُوهُ | fekeƶƶebūhu | onu yalanladılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 91:14 Fakat elçiye inanmadılar da deveyi devirip boğazladılar. Bunun üzerine, Rableri onların günahlarını kendi başlarına geçirdi de o yurdu dümdüz etti. | فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوَّاهَا | 091:014:001 |
وَكَذَّبَ | ve keƶƶebe | ve yalanlarsa | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 92:9 Ve güzelliği yalanlarsa, | وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَىٰ | 092:009:001 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlandı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 92:16 Yalanlamış, sırtını dönmüştü o. | الَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ | 092:016:002 |
يُكَذِّبُكَ | yukeƶƶibuke | sana yalanlatan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 95:7 Böyle iken dini sana ne yalanlatır? | فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ | 095:007:002 |
كَذَّبَ | keƶƶebe | yalanlarsa? | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 96:13 Gördün mü! Ya şu yalanlamış, sırt dönmüşse! | أَرَأَيْتَ إِنْ كَذَّبَ وَتَوَلَّىٰ | 096:013:003 |
كَاذِبَةٍ | kāƶibetin | yalancı | ADJ– -in hali dişil belirsiz etken sıfat sıfat mecrur | 96:16 O yalancı, o günahkâr alnı. | نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍ | 096:016:002 |
يُكَذِّبُ | yukeƶƶibu | yalanlayan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 107:1 Gördün mü o, dini yalan sayanı? | أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ | 107:001:003 |