Doğru Sayısı: Yanlış Sayısı:
Kullanımı hakkında:
1. Türkçe kelimelerden birini seçin. Seçtiğiniz kelime kırmızı olarak renklenecektir. Seçtiğiniz kelime ile ilgili bilgiler alt tarafta görüntülenecektir.
2. Tablodan karşılığı olduğunu düşündüğünüz satırdaki boş (veya kırmızı ile yazılı kelime olan) hücreye tıklayınız.
3. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU ise YEŞİL olarak hücreye yazılacaktır.
4. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU DEĞİL ise KIRMIZI olarak hücreye yazılacaktır.
5. Sorularınız, istekleriniz ve diğer surelerle ilgili çalışmaları talep etmek için tkuzan@gmail.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Turgut Kuzan - https://turgutkuzan.com/ - Aralık 2024
Arapça | Okunuş | Türkçe | Dilbilgisi | Meal | Ayet | İndex |
بِالرُّسُلِ | bir-rusuli | peygamberler | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 2:87 Yemin olsun ki, Mûsa'ya Kitap'ı verdik. Ve arkasından da resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da açık-seçik deliller verdik ve kendisini Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük taslamadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz. | وَلَقَدْ اتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَاتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ | 002:087:008 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir peygamber | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 2:87 Yemin olsun ki, Mûsa'ya Kitap'ı verdik. Ve arkasından da resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da açık-seçik deliller verdik ve kendisini Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük taslamadınız mı? Bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz. | وَلَقَدْ اتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَاتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ | 002:087:019 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve resullerine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 2:98 Kim Allah'a, O'nun meleklerine, resullerine, Cebrail'e, Mikâil'e düşman kesilirse, Allah da bu tür inkârcılara düşman kesilir. | مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللَّهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِرِينَ | 002:098:006 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 2:101 Allah katından kendilerine, ellerinde bulunanı tasdikleyici bir resul geldiğinde, kitap verilenlerden bir fırka, Allah'ın Kitabı'nı hiç bilmiyorlarmış gibi kaldırıp arkalarına attılar. | وَلَمَّا جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَهُمْ نَبَذَ فَرِيقٌ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ كِتَابَ اللَّهِ وَرَاءَ ظُهُورِهِمْ كَأَنَّهُمْ لَا يَعْلَمُونَ | 002:101:003 |
رَسُولَكُمْ | rasūlekum | rasulunüzden | N– ismin -i hali eril isim PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri mansub kaf muttasıl (bitişik) zamir | 2:108 Yoksa siz de resulünüzden, daha önce Mûsa'dan istekte bulunulduğu gibi isteklerde bulunmak mı diliyorsunuz?! İmanı küfürle değiştirmeye kalkan,yolun dosdoğrusunu saptırmış olur. | أَمْ تُرِيدُونَ أَنْ تَسْأَلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ | 002:108:005 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | seni gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 2:119 İnan olsun ki, biz seni hak üzere bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen, cehennem ehlinden sorgu suale çekilmeyeceksin/cehennem yâranından sen sorumlu değilsin. | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَا تُسْأَلُ عَنْ أَصْحَابِ الْجَحِيمِ | 002:119:002 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 2:129 "Rabb'imiz! İçlerinden onlara, senin ayetlerini okuyacak, kendilerine Kitap'ı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyip arındıracak bir resul gönder. Sen, evet sen, Azîz'sin, tüm ululuk ve onurun sahibisin; Hakîm'sin, tüm hikmetlerin kaynağısın." | رَبَّنَا وَابْعَثْ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ ايَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ | 002:129:004 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | rasulün (de) | N– yalın hal eril isim merfu | 2:143 İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir. | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنْتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ وَإِنْ كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ | 002:143:010 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçi'ye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 2:143 İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir. | وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا وَمَا جَعَلْنَا الْقِبْلَةَ الَّتِي كُنْتَ عَلَيْهَا إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يَتَّبِعُ الرَّسُولَ مِمَّنْ يَنْقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ وَإِنْ كَانَتْ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى الَّذِينَ هَدَى اللَّهُ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَانَكُمْ إِنَّ اللَّهَ بِالنَّاسِ لَرَءُوفٌ رَحِيمٌ | 002:143:023 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdiğimiz | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 2:151 Nitekim size aranızdan bir resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor, size, daha önce bilmediklerinizi belletiyor. | كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ ايَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ | 002:151:002 |
رَسُولًا | rasūlen | bir Elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 2:151 Nitekim size aranızdan bir resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor, size, daha önce bilmediklerinizi belletiyor. | كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِنْكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ ايَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُمْ مَا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ | 002:151:004 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | peygamber | N– yalın hal eril isim merfu | 2:214 Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye yakarıyordu. Haberiniz olsun ki, Allah'ın yardımı çok yakındır. | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّىٰ يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ امَنُوا مَعَهُ مَتَىٰ نَصْرُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ نَصْرَ اللَّهِ قَرِيبٌ | 002:214:019 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilenlerdensin | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 2:252 İşte bunlar Allah'ın ayetleri. Onları sana hak olarak okuyoruz. Yemin olsun ki sen, gönderilen elçilerdensin. | تِلْكَ ايَاتُ اللَّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ | 002:252:009 |
الرُّسُلُ | r-rusulu | elçiler ki | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 2:253 İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs'le güçlendirdik. Allah dileseydi, onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak tartışmaya girdiler de içlerinden bazısı iman etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah dilediğini yapıyor. | تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللَّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَاتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ امَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ | 002:253:002 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisi | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 2:279 Eğer bunu yapmazsanız Allah ve resulünden bir harp ilanını duymuş olun. Tövbe ederseniz, mallarınızın esasları/ana paralarınız sizindir; ne zulmeden olursunuz ne de zulme uğratılan. | فَإِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُءُوسُ أَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ | 002:279:008 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Resul | N– yalın hal eril isim merfu | 2:285 Resul, Rabb'inden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiç birini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdir: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabb'imiz. Dönüş yalnız sanadır." | امَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ امَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ | 002:285:002 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve peygamberlerine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 2:285 Resul, Rabb'inden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiç birini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdir: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabb'imiz. Dönüş yalnız sanadır." | امَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ امَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ | 002:285:014 |
رُسُلِهِ | rusulihi | O'nun elçileri- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 2:285 Resul, Rabb'inden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiç birini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdir: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabb'imiz. Dönüş yalnız sanadır." | امَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ امَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ | 002:285:020 |
وَالرَّسُولَ | ve rrasūle | ve Elçiye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim atıf vavı mansub | 3:32 Şunu da söyle: "Allah'a ve resule itaat edin." Eğer yüz çevirirlerse, Allah küfre sapanları sevmez. | قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ | 003:032:004 |
وَرَسُولًا | ve rasūlen | ve bir elçi (şöyle diyen) | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril belirsiz isim atıf vavı mansub | 3:49 Onu Beni İsrail'e şöyle konuşan bir resul yapacak: "Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir mucize getirdim: Ben, çamurdan, kuş görünümünde bir şey yapar, ona üflerim de Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ben, körü ve abraşı iyileştirir, ölüleri Allah'ın izniyle diriltirim. Evlerinizde yemekte ve biriktirmekte olduklarınızı size haber veririm. Eğer inananlarsanız, bunda sizin için tam bir mucize vardır." | وَرَسُولًا إِلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنِّي قَدْ جِئْتُكُمْ بِايَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ أَنِّي أَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنْفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللَّهِ وَأُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَىٰ بِإِذْنِ اللَّهِ وَأُنَبِّئُكُمْ بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَايَةً لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ | 003:049:001 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | elçiye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 3:53 "Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik, resule uyduk; artık bizi gerçeğin tanıklarıyla beraber yaz!" | رَبَّنَا امَنَّا بِمَا أَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ | 003:053:006 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir peygamber | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 3:81 Ve unutma ki Allah, peygamberlerden mîsaklarını almış, şöyle demişti: "Size Kitap'tan ve hikmetten nasip verdim. Sonra size elinizdekini doğrulayıcı bir resul geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona muhakkak yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?". "Kabul ettik." dediler. "O halde tanık olun, sizinle beraber ben de tanıklardanım." dedi. | وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا اتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنْصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَىٰ ذَٰلِكُمْ إِصْرِي قَالُوا أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ | 003:081:013 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Resul'ün | N– ismin -i hali eril isim mansub | 3:86 İmanlarından, resulün hak olduğuna tanıklık ettikten ve kendilerine ayan-beyan deliller geldikten sonra küfre sapmış bir topluluğa Allah nasıl kılavuzluk eder? Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez. | كَيْفَ يَهْدِي اللَّهُ قَوْمًا كَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُوا أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ | 003:086:010 |
رَسُولُهُ | rasūluhu | O'nun Elçisi | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 3:101 Allah'ın ayetleri size okunuyor, Resulü de aranızda; peki, nasıl küfre sapıyorsunuz? Kim Allah'a sarılırsa dosdoğru yola iletilmiştir o... | وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَأَنْتُمْ تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ ايَاتُ اللَّهِ وَفِيكُمْ رَسُولُهُ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللَّهِ فَقَدْ هُدِيَ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ | 003:101:009 |
وَالرَّسُولَ | ve rrasūle | ve Elçiye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim atıf vavı mansub | 3:132 Allah'a ve resule itaat edin ki, merhamet görebilesiniz. | وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ | 003:132:003 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 3:144 Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir. | وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ | 003:144:004 |
الرُّسُلُ | r-rusulu | elçiler | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 3:144 Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir. | وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ | 003:144:009 |
وَالرَّسُولُ | verrasūlu | ve Elçi | CIRC– durum / koşul ifadesi N– yalın hal eril isim hal vavı merfu | 3:153 Siz şaşkınlıkla sağa-sola kaçıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Resul ise arkanızdan sizi çağırıyordu. Böylece Allah size keder üstüne keder verdi ki, elinizden uçup gidene de size isabet edene de üzülmeyesiniz. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. | إِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُونَ عَلَىٰ أَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ فِي أُخْرَاكُمْ فَأَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلَىٰ مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَا أَصَابَكُمْ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ | 003:153:007 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 3:164 Yemin olsun ki, Allah müminlere lütufta bulunup onları minnettar bırakmıştır: Kendi içlerinde onlara öyle bir resul gönderdi ki, onlara Allah'ın ayetlerini okuyor, onları temizleyip arındırıyor, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor. Oysaki onlar, bundan önce açık bir sapıklığın tam içindeydiler. | لَقَدْ مَنَّ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِنْ أَنْفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ ايَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ | 003:164:009 |
وَالرَّسُولِ | ve rrasūli | ve Elçinin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim atıf vavı mecrur | 3:172 O müminler ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah'ın ve resulün çağrısına cevap verdiler. Onlar içinden, güzel işler yapıp takvaya sarılanlara büyük bir ödül vardır. | الَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِلَّهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَا أَصَابَهُمُ الْقَرْحُ لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا أَجْرٌ عَظِيمٌ | 003:172:004 |
رُسُلِهِ | rusulihi | elçileri- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 3:179 Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır. | مَا كَانَ اللَّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَىٰ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتَّىٰ يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَجْتَبِي مِنْ رُسُلِهِ مَنْ يَشَاءُ فَامِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ | 003:179:025 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve elçilerine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 3:179 Allah, müminleri şu üzerinde bulunduğunuz halde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah, resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah'a ve resullerine inanın. Eğer inanır, korunursanız sizin için büyük bir ödül vardır. | مَا كَانَ اللَّهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنِينَ عَلَىٰ مَا أَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتَّىٰ يَمِيزَ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَجْتَبِي مِنْ رُسُلِهِ مَنْ يَشَاءُ فَامِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَإِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ أَجْرٌ عَظِيمٌ | 003:179:030 |
لِرَسُولٍ | lirasūlin | hiçbir elçiye | P– önekli edat lām N– -in hali eril belirsiz isim car mecrur | 3:183 Onlar şöyle demişlerdi: "Allah bize ant verdi, kendisi bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir resule inanmayacağız." Söyle onlara: "Size benden önce o dediğinizle birlikte açık deliller getiren resuller gelmişti. Peki, madem doğru sözlülerdiniz neden onları katlettiniz?" | الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ عَهِدَ إِلَيْنَا أَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّىٰ يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ قُلْ قَدْ جَاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ | 003:183:009 |
رُسُلٌ | rusulun | elçiler | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 3:183 Onlar şöyle demişlerdi: "Allah bize ant verdi, kendisi bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir resule inanmayacağız." Söyle onlara: "Size benden önce o dediğinizle birlikte açık deliller getiren resuller gelmişti. Peki, madem doğru sözlülerdiniz neden onları katlettiniz?" | الَّذِينَ قَالُوا إِنَّ اللَّهَ عَهِدَ إِلَيْنَا أَلَّا نُؤْمِنَ لِرَسُولٍ حَتَّىٰ يَأْتِيَنَا بِقُرْبَانٍ تَأْكُلُهُ النَّارُ قُلْ قَدْ جَاءَكُمْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِي بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالَّذِي قُلْتُمْ فَلِمَ قَتَلْتُمُوهُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ | 003:183:018 |
رُسُلٌ | rusulun | peygamberler de | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 3:184 Seni yalanladılarsa, senden önce de resuller yalanlandı. Açık-seçik deliller, kutsal sayfalar ve aydınlatıcı Kitap'ı getirmişlerdi onlar. | فَإِنْ كَذَّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ جَاءُوا بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِ وَالْكِتَابِ الْمُنِيرِ | 003:184:005 |
رُسُلِكَ | rusulike | elçilerine | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur kaf muttasıl (bitişik) zamir | 3:194 "Ey Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vaat etmiş olduğunu da bize ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Sen, vaadine asla ters düşmezsin." | رَبَّنَا وَاتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلَىٰ رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ | 003:194:006 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 4:13 İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve onun resulüne itaat ederse Allah onu, altından nehirler akan cennetlere, orada sürekli kalıcılar halinde, sokar. İşte bu, en büyük başarıdır. | تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ | 004:013:007 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisi'ne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 4:14 Kim de Allah'a ve onun resulüne isyan eder, Allah'ın sınırlarını da aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalıcı olarak ateşe sokar. Artık onun için yere batırıcı bir azap vardır. | وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا وَلَهُ عَذَابٌ مُهِينٌ | 004:014:004 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçi'ye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 4:42 Bir gündür ki o, küfre sapıp resule isyan edenler toprağa karışıp gitmeyi isteyecekler ve Allah'tan hiçbir sözü gizleyemeyecekler. | يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوَّىٰ بِهِمُ الْأَرْضُ وَلَا يَكْتُمُونَ اللَّهَ حَدِيثًا | 004:042:006 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçiye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 4:59 Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan/sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا | 004:059:008 |
وَالرَّسُولِ | ve rrasūli | ve Elçiye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim atıf vavı mecrur | 4:59 Ey iman sahipleri! Allah'a itaat edin. Resule ve sizin içinizden olan/sizin seçtiğiniz hüküm ve yetki sahiplerine de itaat edin. Sonra bir şeyde tartışmaya girdiniz mi, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, onu Allah'a ve resule arz edin. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de sonuç bakımından daha güzeldir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ ذَٰلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا | 004:059:019 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçiye | N– -in hali eril isim mecrur | 4:61 Kendilerine, Allah'ın indirdiğine ve resule gelin denince, o ikiyüzlülerin senden iyice yüz çevirdiklerini görürsün. | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًا | 004:061:010 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 4:64 Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا | 004:064:002 |
رَسُولٍ | rasūlin | elçiyi | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 4:64 Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا | 004:064:004 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 4:64 Biz hiçbir resulü, Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, öz benliklerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan af dileseler, resul de kendileri için af dileseydi, elbette ki Allah'ı tövbeleri cömertçe kabul eden bir Rahîm olarak bulacaklardı. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا لِيُطَاعَ بِإِذْنِ اللَّهِ وَلَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جَاءُوكَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّابًا رَحِيمًا | 004:064:019 |
وَالرَّسُولَ | ve rrasūle | ve Elçi'ye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim atıf vavı mansub | 4:69 Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı sevenlerle. Ne güzel dosttur bunlar! | وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَأُولَٰئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ وَحَسُنَ أُولَٰئِكَ رَفِيقًا | 004:069:004 |
وَأَرْسَلْنَاكَ | ve erselnāke | ve seni gönderdik | REM– devam ettirme öneki V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 4:79 İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter. | مَا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللَّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا | 004:079:013 |
رَسُولًا | rasūlen | elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 4:79 İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter. | مَا أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللَّهِ وَمَا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ وَأَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًا وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا | 004:079:015 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçi'ye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 4:80 Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. | مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّىٰ فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا | 004:080:003 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | biz seni göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 4:80 Resule itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Yan çizen çizsin, biz seni onlar üzerine bekçi göndermedik. | مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ وَمَنْ تَوَلَّىٰ فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا | 004:080:010 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçi'ye | N– -in hali eril isim mecrur | 4:83 Onlara, güven yahut korkuya ilişkin bir haber ulaştığında onu hemen yaydılar. Oysaki, onu resule ve içlerindeki sorumluluk sahiplerine götürmüş olsalardı, aralarındaki okuyup araştırarak hüküm çıkaranlar, onu elbette bileceklerdi. Eğer Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız/pek az işiniz hariç şeytanın ardısıra giderdiniz. | وَإِذَا جَاءَهُمْ أَمْرٌ مِنَ الْأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُوا بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَىٰ أُولِي الْأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلَّا قَلِيلًا | 004:083:013 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:100 Kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde, varıp sığınarak karşı harekete girişecek çok yer bulur; geniş bir imkân da bulur. Ve her kim, evinden Allah'a ve resulüne hicret niyetiyle çıkar da kendisine ölüm yetişirse onun ödülünü vermek Allah'a düşer. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. | وَمَنْ يُهَاجِرْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ يَجِدْ فِي الْأَرْضِ مُرَاغَمًا كَثِيرًا وَسَعَةً وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِهِ مُهَاجِرًا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ أَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا | 004:100:019 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçi'ye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 4:115 Erdirici kılavuzluk kendisine ayan-beyan geldikten sonra, resulden kopup müminlerin yolunun dışını izleyeni biz, yöneldiğiyle kaynaştırır, sonra da cehenneme sallarız. Ne kötü bir dönüş yeridir o! | وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءَتْ مَصِيرًا | 004:115:003 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:136 Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın. Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş olur. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا امِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا | 004:136:007 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisine | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:136 Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın. Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş olur. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا امِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا | 004:136:012 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve elçilerini | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:136 Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın. Kim Allah'ı, O'nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa gömülmüş olur. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا امِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي نَزَّلَ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَالْكِتَابِ الَّذِي أَنْزَلَ مِنْ قَبْلُ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا | 004:136:023 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve elçilerini | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:150 Onlar ki Allah'ı ve O'nun resullerini inkar ederler, Allah'la O'nun resulleri arasını açmak isterler de "bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz" derler; böylece imanla inkâr arasında bir yol tutmak isterler. | إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا | 004:150:005 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ile elçilerinin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:150 Onlar ki Allah'ı ve O'nun resullerini inkar ederler, Allah'la O'nun resulleri arasını açmak isterler de "bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz" derler; böylece imanla inkâr arasında bir yol tutmak isterler. | إِنَّ الَّذِينَ يَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيُرِيدُونَ أَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللَّهِ وَرُسُلِهِ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍ وَيُرِيدُونَ أَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذَٰلِكَ سَبِيلًا | 004:150:011 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve elçilerine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:152 Allah'a ve O'nun resullerine iman edip onlardan birini ötekilerden ayırmayanlara gelince, Allah böylelerinin ödüllerini yakında kendilerine verecektir. Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir. | وَالَّذِينَ امَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ أَحَدٍ مِنْهُمْ أُولَٰئِكَ سَوْفَ يُؤْتِيهِمْ أُجُورَهُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا | 004:152:004 |
رَسُولَ | rasūle | elçisi | N– ismin -i hali eril isim mansub | 4:157 "Biz, Allah'ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleri yüzünden. Oysaki onu öldürmediler, onu asmadılar da; sadece o onlara benzer gösterildi. Onun hakkında tartışmaya girenler, onunla ilgili olarak tam bir kuşku içindedirler. Onların, ona ilişkin bir bilgileri yoktur; sadece sanıya uymaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler. | وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللَّهِ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلَٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْ وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُوا فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِنْهُ مَا لَهُمْ بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّ وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا | 004:157:008 |
وَرُسُلًا | ve rusulen | ve elçilere | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim atıf vavı mansub | 4:164 Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Mûsa'ya kelime kelime söz söylemişti. | وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَىٰ تَكْلِيمًا | 004:164:001 |
وَرُسُلًا | ve rusulen | ve elçilere | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim atıf vavı mansub | 4:164 Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Mûsa'ya kelime kelime söz söylemişti. | وَرُسُلًا قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلًا لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَ وَكَلَّمَ اللَّهُ مُوسَىٰ تَكْلِيمًا | 004:164:007 |
رُسُلًا | rusulen | elçiler (gönderdik) ki | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 4:165 Müjdeleyici ve uyarıcı resuller gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı kanıtı olmasın. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. | رُسُلًا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا | 004:165:001 |
الرُّسُلِ | r-rusuli | elçilerden | N– -in hali eril çoğul isim mecrur | 4:165 Müjdeleyici ve uyarıcı resuller gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı kanıtı olmasın. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. | رُسُلًا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا | 004:165:011 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 4:170 Ey insanlar! Resul size Rabbinizden hakkı getirdi; artık inanın ona ki hayrınıza olsun. Nankörlük ederseniz göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. | يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَامِنُوا خَيْرًا لَكُمْ وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَكَانَ اللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا | 004:170:006 |
رَسُولُ | rasūlu | elçisidir | N– yalın hal eril isim merfu | 4:171 Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter. | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ فَامِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ انْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا | 004:171:019 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve elçilerine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 4:171 Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter. | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ فَامِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ انْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا | 004:171:029 |
بِرُسُلِي | birusulī | elçilerimle | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 5:12 Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki temsilci/başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur." | وَلَقَدْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا وَقَالَ اللَّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَاةَ وَاتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَامَنْتُمْ بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَٰلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ | 005:012:022 |
رَسُولُنَا | rasūlunā | elçimiz | N– yalın hal eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 5:15 Ey Ehlikitap! Resulümüz size geldi. Kitap'tan saklamış olduklarınızın çoğunu size ayan-beyan açıklıyor; çoğundan da geçiyor. Şu bir gerçek ki, size Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap gelmiştir. | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ كَثِيرًا مِمَّا كُنْتُمْ تُخْفُونَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَعْفُو عَنْ كَثِيرٍ قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللَّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ | 005:015:006 |
رَسُولُنَا | rasūlunā | Elçimiz | N– yalın hal eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 5:19 Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye kadirdir. | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَىٰ فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | 005:019:006 |
الرُّسُلِ | r-rusuli | elçilerin | N– -in hali eril çoğul isim mecrur | 5:19 Ey Ehlikitap! Resullerin arası kesildiği bir sırada resulümüz size geldi; ayan-beyan açıklamalarda bulunuyor. "Bize ne müjdeci geldi ne uyarıcı" demeyesiniz. İşte müjdeci de geldi size, uyarıcı da. Allah her şeye kadirdir. | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَىٰ فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَنْ تَقُولُوا مَا جَاءَنَا مِنْ بَشِيرٍ وَلَا نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | 005:019:012 |
رُسُلُنَا | rusulunā | elçilerimiz | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 5:32 İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır. | مِنْ أَجْلِ ذَٰلِكَ كَتَبْنَا عَلَىٰ بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعًا وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ بَعْدَ ذَٰلِكَ فِي الْأَرْضِ لَمُسْرِفُونَ | 005:032:030 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve elçisiyle | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 5:33 Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır. | إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ أَوْ يُنْفَوْا مِنَ الْأَرْضِ ذَٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْاخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ | 005:033:006 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 5:41 Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş kelimeleri, yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlemek istemiyor. Dünyada bir rezillik vardır onlar için; âhirette de büyük bir azap var onlara. | يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لَا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُوا امَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ وَمِنَ الَّذِينَ هَادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ اخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ | 005:041:003 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisi(dir) | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 5:55 Sizin gönül dostunuz Allah'tır, O'nun resulüdür, bir de rükû eder bir halde namazı kılıp zekâtı vererek iman edenlerdir. | إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ امَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ | 005:055:004 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisini | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 5:56 Allah'ı, O'nun resulünü ve iman edenleri dost edinen/Allah'tan, O'nun resulünden ve iman edenlerden yüz çeviren bilsin ki, galip gelecek olanlar Allah'ın taraftarlarıdır. | وَمَنْ يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ امَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ | 005:056:004 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 5:67 Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. | يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ | 005:067:003 |
رِسَالَتَهُ | risāletehu | O'nun mesajını | N– ismin -i hali dişil isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 5:67 Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. | يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ | 005:067:015 |
وَأَرْسَلْنَا | ve erselnā | ve göndermiştik | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 5:70 Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı. | لَقَدْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَأَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ رُسُلًا كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُوا وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ | 005:070:006 |
رُسُلًا | rusulen | elçiler | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 5:70 Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı. | لَقَدْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَأَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ رُسُلًا كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُوا وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ | 005:070:008 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 5:70 Yemin olsun ki biz, İsrailoğullarının kesin sözlerini almış da onlara resuller göndermiştik. Ne zaman bir resul onlara nefislerinin hoşlanmadığı birşeyi getirdiyse bir kısmını yalanladılar; bir kısmını da öldürüyorlardı. | لَقَدْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَأَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ رُسُلًا كُلَّمَا جَاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَىٰ أَنْفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُوا وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ | 005:070:011 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçidir | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 5:75 Meryem'in oğlu Mesih, bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Onun annesi de özü-sözü doğru biriydi. İkisi de yemek yerlerdi. Bak nasıl açıklıyoruz onlara ayetleri! Sonra bak, nasıl gerisin geri çevriliyorlar! | مَا الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ انْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْايَاتِ ثُمَّ انْظُرْ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ | 005:075:006 |
الرُّسُلُ | r-rusulu | elçiler | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 5:75 Meryem'in oğlu Mesih, bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Onun annesi de özü-sözü doğru biriydi. İkisi de yemek yerlerdi. Bak nasıl açıklıyoruz onlara ayetleri! Sonra bak, nasıl gerisin geri çevriliyorlar! | مَا الْمَسِيحُ ابْنُ مَرْيَمَ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ وَأُمُّهُ صِدِّيقَةٌ كَانَا يَأْكُلَانِ الطَّعَامَ انْظُرْ كَيْفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ الْايَاتِ ثُمَّ انْظُرْ أَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ | 005:075:011 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçi'ye | N– -in hali eril isim mecrur | 5:83 Resule indirileni dinlediklerinde farkına vardıkları gerçekten dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Şöyle derler: "Ey Rabbimiz, iman ettik. Artık bizi de gerçeğin tanıklarıyla birlikte kaydet." | وَإِذَا سَمِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرَىٰ أَعْيُنَهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمَّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ يَقُولُونَ رَبَّنَا امَنَّا فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ | 005:083:006 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçi'ye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 5:92 Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim resulümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir. | وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُوا فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 005:092:004 |
رَسُولِنَا | rasūlinā | elçimize | N– -in hali eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 5:92 Allah'a itaat edin, resule itaat edin, sakının. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin: Bizim resulümüze düşen sadece apaçık bir tebliğdir. | وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاحْذَرُوا فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 005:092:011 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçi'nin | N– -in hali eril isim mecrur | 5:99 Resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir. Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir. | مَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ | 005:099:003 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçi'ye | N– -in hali eril isim mecrur | 5:104 Onlara, Allah'ın indirdiğine ve resule gelin dendiğinde şöyle derler: "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter." Peki, ataları hiçbir şey bilmiyor, doğru yolu bulamıyor idiyseler de mi? | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا إِلَىٰ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ ابَاءَنَا أَوَلَوْ كَانَ ابَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْئًا وَلَا يَهْتَدُونَ | 005:104:010 |
الرُّسُلَ | r-rusule | Elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 5:109 Allah, resulleri bir araya getireceği gün şöyle der: "Size ne cevap verildi?" Şöyle derler: "Hiçbir bilgimiz yok. Gaybları en iyi biçimde bilen sensin, sen!" | يَوْمَ يَجْمَعُ اللَّهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَا أُجِبْتُمْ قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَا إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ | 005:109:004 |
وَبِرَسُولِي | ve birasūlī | ve elçime | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) P– önekli edat bi N– -in hali eril isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri atıf vavı car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 5:111 Havarilere şunu vahyetmiştim: "Bana ve resulüme iman edin." Şöyle demişlerdi: "İman ettik, sen de tanık ol ki biz, müslümanlarız/Allah'a teslim olanlarız!" | وَإِذْ أَوْحَيْتُ إِلَى الْحَوَارِيِّينَ أَنْ امِنُوا بِي وَبِرَسُولِي قَالُوا امَنَّا وَاشْهَدْ بِأَنَّنَا مُسْلِمُونَ | 005:111:008 |
وَأَرْسَلْنَا | ve erselnā | ve boşaltmıştık | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 6:6 Kendilerinden önce nice yurt ve medeniyeti yerle bir ettiğimizi görmediler mi? Biz o yurtlara yeryüzünde size vermediğimiz imkânları vermiş, üzerlerine gök bereketini bol bol indirmiş, nehirleri altlarından akar hale getirmiştik. Derken, onları kendi günahlarıyla helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil oluşturduk. | أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّنْ لَكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاءَ عَلَيْهِمْ مِدْرَارًا وَجَعَلْنَا الْأَنْهَارَ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَأَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْنًا اخَرِينَ | 006:006:016 |
بِرُسُلٍ | birusulin | peygamberlerle | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul belirsiz isim car mecrur | 6:10 Yemin olsun ki, senden önceki resullerle de alay edildi; fakat eğlence konusu yaptıkları şey, o maskaralığı sergileyenleri kıskıvrak sarıverdi. | وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | 006:010:003 |
رُسُلٌ | rusulun | elçiler | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 6:34 Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir. | وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ | 006:034:003 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçilerin | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 6:34 Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir. | وَلَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ فَصَبَرُوا عَلَىٰ مَا كُذِّبُوا وَأُوذُوا حَتَّىٰ أَتَاهُمْ نَصْرُنَا وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِ اللَّهِ وَلَقَدْ جَاءَكَ مِنْ نَبَإِ الْمُرْسَلِينَ | 006:034:022 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | (elçiler) gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 6:42 Andolsun ki, senden önce de ümmetlere elçiler göndermiştik. O ümmetleri, bize yaklaşıp sığınsınlar diye zorluklar ve darlıklarla yakalamıştık. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ | 006:042:002 |
نُرْسِلُ | nursilu | biz gönderimeyi | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 6:48 Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte bir şey için göndermiyoruz. İman edip hayrı ve barışı yerleştirenlere korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar. | وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ فَمَنْ امَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ | 006:048:002 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 6:48 Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte bir şey için göndermiyoruz. İman edip hayrı ve barışı yerleştirenlere korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar. | وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ فَمَنْ امَنَ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ | 006:048:003 |
وَيُرْسِلُ | ve yursilu | ve gönderir | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye muzari fiil | 6:61 Kulları üzerinde egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Üzerinize koruyucular gönderir. Nihayet ölüm birinize geldiğinde, elçilerimiz onu vefat ettirirler. Ne vaktinden önce iş yaparlar onlar ne de vaktinden sonra. | وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ | 006:061:005 |
رُسُلُنَا | rusulunā | elçilerimiz | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 6:61 Kulları üzerinde egemenlik sahibi Kaahir'dir O. Üzerinize koruyucular gönderir. Nihayet ölüm birinize geldiğinde, elçilerimiz onu vefat ettirirler. Ne vaktinden önce iş yaparlar onlar ne de vaktinden sonra. | وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَيُرْسِلُ عَلَيْكُمْ حَفَظَةً حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا وَهُمْ لَا يُفَرِّطُونَ | 006:061:014 |
رُسُلُ | rusulu | elçilerine | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 6:124 Onlara bir ayet geldiğinde şöyle demişlerdi: "Allah resullerine verilenin tıpkısı bize de verilmedikçe asla inanmayacağız." Allah resullük görevini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, oynadıkları oyunlar yüzünden Allah katında bir küçüklük ve şiddetli bir azap öngörülmüştür. | وَإِذَا جَاءَتْهُمْ ايَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتَّىٰ نُؤْتَىٰ مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللَّهِ اللَّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ | 006:124:012 |
رِسَالَتَهُ | risāletehu | mesajını | N– ismin -i hali dişil isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 6:124 Onlara bir ayet geldiğinde şöyle demişlerdi: "Allah resullerine verilenin tıpkısı bize de verilmedikçe asla inanmayacağız." Allah resullük görevini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, oynadıkları oyunlar yüzünden Allah katında bir küçüklük ve şiddetli bir azap öngörülmüştür. | وَإِذَا جَاءَتْهُمْ ايَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتَّىٰ نُؤْتَىٰ مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللَّهِ اللَّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ | 006:124:018 |
رُسُلٌ | rusulun | elçiler | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 6:130 Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüz yüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Kendi aleyhimize tanıklık ettik." dediler. İğreti hayat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin, öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler. | يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ ايَاتِي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا قَالُوا شَهِدْنَا عَلَىٰ أَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ | 006:130:007 |
أُرْسِلَ | ursile | elçi gönderilmiş | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 7:6 Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz. | فَلَنَسْأَلَنَّ الَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ | 007:006:003 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçilere | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 7:6 Yemin olsun, kendilerine elçi gönderilenleri muhakkak hesaba çekeceğiz; gönderilen elçileri de mutlaka hesaba çekeceğiz. | فَلَنَسْأَلَنَّ الَّذِينَ أُرْسِلَ إِلَيْهِمْ وَلَنَسْأَلَنَّ الْمُرْسَلِينَ | 007:006:006 |
رُسُلٌ | rusulun | elçiler | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 7:35 Ey ademoğulları! İçinizden size ayetlerimi yüzünüze karşı anlatan resuller geldiğinde, korunup hallerini düzeltenlere hiçbir korku dokunmayacaktır. Onlar tasalanmayacaklardır da. | يَا بَنِي ادَمَ إِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ ايَاتِي فَمَنِ اتَّقَىٰ وَأَصْلَحَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ | 007:035:006 |
رُسُلُنَا | rusulunā | elçilerimiz | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 7:37 Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır? İşte bunların Kitap'tan nasipleri kendilerine ulaşır, nihayet elçilerimiz onlara gelip canlarını alırken şöyle derler: "Allah dışındaki yakardıklarınız nerede?" Şu cevabı verirler: "Bizden uzaklaşıp kayboldular." Böylece, öz benlikleri aleyhine kendilerinin kafir olduğuna tanıklık ettiler. | فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِايَاتِهِ أُولَٰئِكَ يَنَالُهُمْ نَصِيبُهُمْ مِنَ الْكِتَابِ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمْ رُسُلُنَا يَتَوَفَّوْنَهُمْ قَالُوا أَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ | 007:037:019 |
رُسُلُ | rusulu | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 7:43 Göğüslerinde düşmanlıktan ne varsa söküp atmışızdır. Irmaklar akar altlarından. Şöyle derler: "Hamdolsun bizi buraya ulaştıran Allah'a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık. Andolsun ki, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Şöyle seslenilir: "İşte size, yaptıklarınıza karşılık mirasçı kılındığınız cennet." | وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ لَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ وَنُودُوا أَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 007:043:026 |
رُسُلُ | rusulu | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 7:53 Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu. | هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا تَأْوِيلَهُ يَوْمَ يَأْتِي تَأْوِيلُهُ يَقُولُ الَّذِينَ نَسُوهُ مِنْ قَبْلُ قَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا أَوْ نُرَدُّ فَنَعْمَلَ غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ قَدْ خَسِرُوا أَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ | 007:053:015 |
يُرْسِلُ | yursilu | gönderir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 7:57 Rüzgarları, rahmetinin önünden müjdeci gönderen O'dur. Nihayet onlar, yüklerle ağırlaşmış bulutları yüklenince onu ölü bir beldeye göndeririz; onunla su indiririz de o suyla her türlü meyvayı çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle çıkarırız. Düşünüp ibret almanız umuluyor. | وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ حَتَّىٰ إِذَا أَقَلَّتْ سَحَابًا ثِقَالًا سُقْنَاهُ لِبَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَنْزَلْنَا بِهِ الْمَاءَ فَأَخْرَجْنَا بِهِ مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ كَذَٰلِكَ نُخْرِجُ الْمَوْتَىٰ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ | 007:057:003 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 7:59 Andolsun ki biz, Nuh'u toplumuna gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk ve ibadet edin. Sizin ondan başka tanrınız yok. Üstünüze çok büyük bir azabın inmesinden korkuyorum." | لَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | 007:059:002 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 7:61 Nuh dedi: "Ey toplumum! Sapıklık falan yok bende. Tam aksine ben, alemlerin Rabbi'nden bir resulüm." | قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي ضَلَالَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ | 007:061:008 |
رِسَالَاتِ | risālāti | mesajlarını | N– ismin -i hali dişil çoğul isim mansub | 7:62 "Size Rabbimin vahiylerini tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum. Allah'ın yardımıyla, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum." | أُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَأَنْصَحُ لَكُمْ وَأَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ | 007:062:002 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 7:67 Hud dedi: "Ey toplumum! Bende beyinsizlik yok, ben alemlerin Rabbi'nden bir resulüm." | قَالَ يَا قَوْمِ لَيْسَ بِي سَفَاهَةٌ وَلَٰكِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ | 007:067:008 |
رِسَالَاتِ | risālāti | mesajlarını | N– ismin -i hali dişil çoğul isim mansub | 7:68 "Rabbimin mesajlarını size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." | أُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَأَنَا لَكُمْ نَاصِحٌ أَمِينٌ | 007:068:002 |
مُرْسَلٌ | murselun | gönderildiğini | N– yalın hal eril belirsiz (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 7:75 Toplumunun kibre saplanmış kodamanları, içlerinden inanıp da baskı altında tutularak ezilenlere şöyle dediler: "Siz Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Onun aracılığıyla gönderilene gerçekten inanıyoruz." dediler. | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ امَنَ مِنْهُمْ أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّهِ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلَ بِهِ مُؤْمِنُونَ | 007:075:015 |
أُرْسِلَ | ursile | gönderilene | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 7:75 Toplumunun kibre saplanmış kodamanları, içlerinden inanıp da baskı altında tutularak ezilenlere şöyle dediler: "Siz Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Onun aracılığıyla gönderilene gerçekten inanıyoruz." dediler. | قَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِمَنْ امَنَ مِنْهُمْ أَتَعْلَمُونَ أَنَّ صَالِحًا مُرْسَلٌ مِنْ رَبِّهِ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلَ بِهِ مُؤْمِنُونَ | 007:075:021 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçiler- | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 7:77 Bu arada dişi deveyi boğazladılar. Ve Rablerinin emrinden dışarı çıkıp şöyle dediler: "Ey Salih! Eğer Allah tarafından gönderilenlerdensen, bizi tehdit ettiğin şeyi önümüze getiriver." | فَعَقَرُوا النَّاقَةَ وَعَتَوْا عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ وَقَالُوا يَا صَالِحُ ائْتِنَا بِمَا تَعِدُنَا إِنْ كُنْتَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ | 007:077:016 |
رِسَالَةَ | risālete | mesajlarını | N– ismin -i hali dişil isim mansub | 7:79 Nihayet, Salih onlardan yüzünü döndürüp şöyle dedi: "Ey toplumum! Andolsun ki, Rabbimin mesajını size tebliğ ettim, size öğüt verdim; ama siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz." | فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَةَ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ وَلَٰكِنْ لَا تُحِبُّونَ النَّاصِحِينَ | 007:079:008 |
أُرْسِلْتُ | ursiltu | benimle gönderilen | V– 1. şahıs tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul te muttasıl (bitişik) zamir | 7:87 "İçinizden bir grup, benimle gönderilene inanmış, bir başka grup da inanmamışsa, Allah aranızda hükmedinceye kadar sabırlı olun. O, yargıçların en hayırlısıdır." | وَإِنْ كَانَ طَائِفَةٌ مِنْكُمْ امَنُوا بِالَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ وَطَائِفَةٌ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاصْبِرُوا حَتَّىٰ يَحْكُمَ اللَّهُ بَيْنَنَا وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِمِينَ | 007:087:007 |
رِسَالَاتِ | risālāti | mesajlarını | N– ismin -i hali dişil çoğul isim mansub | 7:93 Şuayb onlardan yüzünü döndürdü de şöyle dedi: "Yemin olsun, ben size Rabbimin mesajlarını ilettim. Size öğüt verdim. Artık küfre batmış bir topluluğa nasıl acırım?" | فَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبِّي وَنَصَحْتُ لَكُمْ فَكَيْفَ اسَىٰ عَلَىٰ قَوْمٍ كَافِرِينَ | 007:093:008 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 7:94 Biz bir ülkeye bir peygamber gönderdiğimizde, onun halkını zorluk ve darlıkla mutlaka sıktık ki, sığınıp yakarsınlar. | وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَبِيٍّ إِلَّا أَخَذْنَا أَهْلَهَا بِالْبَأْسَاءِ وَالضَّرَّاءِ لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ | 007:094:002 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 7:101 İşte o kentler / medeniyetler! Haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz sana. Andolsun, resulleri onlara açık-seçik deliller getirmişti. Ama daha önce yalanlamış oldukları için inanmadılar. Küfre sapanların kalplerini Allah işte böyle mühürler. | تِلْكَ الْقُرَىٰ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَائِهَا وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُ كَذَٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْكَافِرِينَ | 007:101:009 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 7:104 Musa dedi ki: "Ey Firavun! Kuşkun olmasın ki ben, alemlerin Rabbi'nin bir resulüyüm." | وَقَالَ مُوسَىٰ يَا فِرْعَوْنُ إِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ | 007:104:006 |
فَأَرْسِلْ | feersil | artık gönder | CAUS– sebep ifadesi V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil sebep fa sı emir fiili | 7:105 "Allah hakkında gerçek dışında birşey söylememek benim üzerimde bir varoluş borcudur. Ben size Rabbinizden bir beyyine getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder." | حَقِيقٌ عَلَىٰ أَنْ لَا أَقُولَ عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ قَدْ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَأَرْسِلْ مَعِيَ بَنِي إِسْرَائِيلَ | 007:105:015 |
وَأَرْسِلْ | ve ersil | ve gönder | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil atıf vavı emir fiili | 7:111 Dediler ki: "Onu kardeşiyle birlikte alıkoy. Ve şehirlere, toplayıcılar gönder." | قَالُوا أَرْجِهْ وَأَخَاهُ وَأَرْسِلْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ | 007:111:004 |
فَأَرْسَلْنَا | feerselnā | biz de gönderdik | REM– devam ettirme öneki V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 7:133 Biz de onlar üzerine, açık mucizeler olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve günahkar bir topluluk oluverdiler. | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الطُّوفَانَ وَالْجَرَادَ وَالْقُمَّلَ وَالضَّفَادِعَ وَالدَّمَ ايَاتٍ مُفَصَّلَاتٍ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِمِينَ | 007:133:001 |
وَلَنُرْسِلَنَّ | velenursilenne | ve mutlaka göndereceğiz | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) EMPH– vurgulu önek lām V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil EMPH– vurgulu son ek nūn atıf vavı tekid (kuvvetlendirme) Lâmı muzari fiil tekid nunu | 7:134 Pislik üzerlerine çökünce şöyle dediler: "Ey Musa! Sana verdiği söze dayanarak Rabbine dua et. Şu pisliği üzerimizden kaldırırsa, sana kesinlikle inanacağız ve İsrailoğullarını seninle birlikte mutlaka göndereceğiz." | وَلَمَّا وَقَعَ عَلَيْهِمُ الرِّجْزُ قَالُوا يَا مُوسَىٰ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ لَئِنْ كَشَفْتَ عَنَّا الرِّجْزَ لَنُؤْمِنَنَّ لَكَ وَلَنُرْسِلَنَّ مَعَكَ بَنِي إِسْرَائِيلَ | 007:134:020 |
بِرِسَالَاتِي | birisālātī | mesajlarımla | P– önekli edat bi N– -in hali dişil isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri car mecrur ya muttasıl (bitişik) zamir | 7:144 Allah buyurdu: "Ey Musa! Ben, gönderdiğim vahiylerle, konuşmamla seni seçip yücelttim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol." | قَالَ يَا مُوسَىٰ إِنِّي اصْطَفَيْتُكَ عَلَى النَّاسِ بِرِسَالَاتِي وَبِكَلَامِي فَخُذْ مَا اتَيْتُكَ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِرِينَ | 007:144:008 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | o Elçi'ye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 7:157 Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları ümmi peygambere uyarlar; o onlara iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları alıkoyar. Güzel şeyleri onlara helal kılar, pis şeyleri onlara yasaklar. Sırtlarından ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki zincirleri, bağları söküp atar. Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, onunla indirilen ışığa uyan kişiler, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. | الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ فَالَّذِينَ امَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنْزِلَ مَعَهُ أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ | 007:157:003 |
رَسُولُ | rasūlu | Elçisiyim | N– yalın hal eril isim merfu | 7:158 De ki: "Ey insanlar! Ben sizin üstünüze Allah'ın resulüyüm. Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır. İlah yoktur O'ndan başka. O diriltir, O ölüdürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmi peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz." | قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَامِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ | 007:158:006 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve O'nun Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 7:158 De ki: "Ey insanlar! Ben sizin üstünüze Allah'ın resulüyüm. Göklerin ve yerin mülkü o Allah'ındır. İlah yoktur O'ndan başka. O diriltir, O ölüdürür. O halde Allah'a ve resulüne iman edin; Allah'a ve onun sözlerine inanan o ümmi peygambere iman edip uyun ki, doğruya ve güzele ulaşabilesiniz." | قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحْيِي وَيُمِيتُ فَامِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ النَّبِيِّ الْأُمِّيِّ الَّذِي يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ | 007:158:023 |
فَأَرْسَلْنَا | feerselnā | biz de gönderdik | REM– devam ettirme öneki V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 7:162 Onların zulme sapanları, sözü, kendilerine söylenenin dışında bir sözle değiştirdiler. Bunun üzerine biz de üzerlerine gökten bir pislik azabı saldık; çünkü zulmediyorlardı. | فَبَدَّلَ الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ قَوْلًا غَيْرَ الَّذِي قِيلَ لَهُمْ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِجْزًا مِنَ السَّمَاءِ بِمَا كَانُوا يَظْلِمُونَ | 007:162:010 |
وَالرَّسُولِ | ve rrasūli | ve Elçi(si)nindir | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim atıf vavı mecrur | 8:1 Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: "Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah'tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun. Ve eğer müminler iseniz Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaat edin!" | يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْأَنْفَالِ قُلِ الْأَنْفَالُ لِلَّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ | 008:001:007 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 8:1 Sana harp ganimetlerini sorarlar. De ki: "Onlar Allah ve Resul içindir. O halde Allah'tan korkun ve aranızda barış ve esenliği kurun. Ve eğer müminler iseniz Allah'a ve O'nun Resulü'ne itaat edin!" | يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْأَنْفَالِ قُلِ الْأَنْفَالُ لِلَّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ | 008:001:015 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 8:13 Bu böyledir. Çünkü onlar Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa kuşkusuz ki, Allah'ın azabı şiddetli olur. | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ | 008:013:005 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 8:13 Bu böyledir. Çünkü onlar Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa kuşkusuz ki, Allah'ın azabı şiddetli olur. | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ | 008:013:009 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 8:20 Ey iman edenler! Allah'a ve resulüne itaat edin. İşitip durduğunuz halde ondan yüzünüzü çevirmeyin. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنْتُمْ تَسْمَعُونَ | 008:020:007 |
وَلِلرَّسُولِ | velirrasūli | ve Elçisinin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) P– önekli edat lām N– -in hali eril isim atıf vavı car mecrur | 8:24 Ey iman sahipleri! Sizi, size hayat verecek şeye çağırdığında, Allah'a da resule de "Buyur deyin!" Şunu da bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına sokulur ve bilin ki en son O'nun huzurunda haşredileceksiniz. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ | 008:024:007 |
وَالرَّسُولَ | ve rrasūle | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim atıf vavı mansub | 8:27 Ey inananlar! Allah'a ve resule hıyanet etmeyin! Bilip durduğunuz halde, öz emanetlerinize hıyanet mi ediyorsunuz? | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا لَا تَخُونُوا اللَّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوا أَمَانَاتِكُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ | 008:027:008 |
وَلِلرَّسُولِ | velirrasūli | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) P– önekli edat lām N– -in hali eril isim atıf vavı car mecrur | 8:41 Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet/kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah herşeye kadirdir. | وَاعْلَمُوا أَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَأَنَّ لِلَّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ إِنْ كُنْتُمْ امَنْتُمْ بِاللَّهِ وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | 008:041:009 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 8:46 Allah'a ve resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız, rüzgârınız kesilir. Sabredin; Allah sabredenlerle beraberdir. | وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ وَاصْبِرُوا إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ | 008:046:003 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisinden | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:1 Allah ve resulünden, kendileriyle antlaşma yapmış bulunduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu; | بَرَاءَةٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ | 009:001:004 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisinden | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:3 Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O'nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövde ederseniz bu sizin için hayırlırdır. Yok eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah'ı acze düşüremezsiniz. Küfre saplananlara acıklı bir azabı muştula! | وَأَذَانٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْأَكْبَرِ أَنَّ اللَّهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللَّهِ وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ | 009:003:004 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisi | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 9:3 Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O'nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövde ederseniz bu sizin için hayırlırdır. Yok eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah'ı acze düşüremezsiniz. Küfre saplananlara acıklı bir azabı muştula! | وَأَذَانٌ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْأَكْبَرِ أَنَّ اللَّهَ بَرِيءٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ وَرَسُولُهُ فَإِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللَّهِ وَبَشِّرِ الَّذِينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ | 009:003:015 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisinin | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:7 Müşriklerin Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir! Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız müstesna. Bu şekilde antlaşması olanlara, onlar size doğru dürüst davrandıkça, siz de doğru dürüst davranın. Allah, sakınanları sever. | كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكِينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ رَسُولِهِ إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ | 009:007:008 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçiyi | N– -in hali eril isim mecrur | 9:13 Yeminlerini bozan, resulü yurdundan çıkarmaya gayret eden bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan, Allah'tır. | أَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَءُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ أَتَخْشَوْنَهُمْ فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَوْهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ | 009:013:008 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisin(den) | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:16 Allah; içinizden cihat edenleri, Allah'tan, resulünden ve müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri belirlemedikçe, bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. | أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللَّهُ الَّذِينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَلَمْ يَتَّخِذُوا مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَا رَسُولِهِ وَلَا الْمُؤْمِنِينَ وَلِيجَةً وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ | 009:016:017 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisi(nden) | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:24 De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz." | قُلْ إِنْ كَانَ ابَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ | 009:024:020 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisinin | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:26 Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin üzerine de sükûnetini indirmiş, ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de küfre sapanlara azap etmişti. Kâfirlerin cezası işte budur. | ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَنْزَلَ جُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذِينَ كَفَرُوا وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ | 009:026:006 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisi | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 9:29 Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. | قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ | 009:029:014 |
أَرْسَلَ | ersele | gönderdi | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 9:33 O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler hoşlanmasa da o dini dinlerin tümünün üstüne çıkarsın. | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ | 009:033:003 |
رَسُولَهُ | rasūlehu | Elçisini | N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 9:33 O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler hoşlanmasa da o dini dinlerin tümünün üstüne çıkarsın. | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ | 009:033:004 |
وَبِرَسُولِهِ | ve birasūlihi | ve elçisini | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) P– önekli edat bi N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:54 İnfaklarının onlardan kabul edilmesini engelleyen sadece şudur: Onlar, Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler. Namaza ancak üşene üşene gelirler, infak edip dağıttıklarını da içlerinden gelmeyerek verirler. | وَمَا مَنَعَهُمْ أَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ إِلَّا أَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَبِرَسُولِهِ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلَاةَ إِلَّا وَهُمْ كُسَالَىٰ وَلَا يُنْفِقُونَ إِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ | 009:054:011 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisinin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 9:59 Ne olurdu, bunlar, Allah ve resulünün kendilerine verdiklerine razı olsalardı da şöyle deselerdi: "Allah bize yeter. Allah bize lütfundan verecektir; resulü de. Zaten biz, gönlümüzü yalnız Allah'a bağlamışız." | وَلَوْ أَنَّهُمْ رَضُوا مَا اتَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ سَيُؤْتِينَا اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَرَسُولُهُ إِنَّا إِلَى اللَّهِ رَاغِبُونَ | 009:059:007 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisi de | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 9:59 Ne olurdu, bunlar, Allah ve resulünün kendilerine verdiklerine razı olsalardı da şöyle deselerdi: "Allah bize yeter. Allah bize lütfundan verecektir; resulü de. Zaten biz, gönlümüzü yalnız Allah'a bağlamışız." | وَلَوْ أَنَّهُمْ رَضُوا مَا اتَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ سَيُؤْتِينَا اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَرَسُولُهُ إِنَّا إِلَى اللَّهِ رَاغِبُونَ | 009:059:015 |
رَسُولَ | rasūle | Elçisini | N– ismin -i hali eril isim mansub | 9:61 İçlerinden bazıları da o Peygamber'i incitirler ve şöyle derler: "O, her şeye kulak kesilir." De ki: "Hayır kulağıdır sizin için o; Allah'a iman eder, müminlere güvenir. İnananlarınız için de bir rahmettir o." Allah'ın resulüne eza edenler için korkunç bir azap öngörülmüştür. | وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذِينَ امَنُوا مِنْكُمْ وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 009:061:022 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Resulünü | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 9:62 Sizin gönlünüzü hoş etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer bunlar inanmış iseler Allah'ın ve resulünün hoşnutluğunu öne almaları daha uygun düşer. | يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْ وَاللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَقُّ أَنْ يُرْضُوهُ إِنْ كَانُوا مُؤْمِنِينَ | 009:062:006 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 9:63 Bilmediler mi ki, her kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa ona, içinde sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır. Büyük rezillik işte budur. | أَلَمْ يَعْلَمُوا أَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَأَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا فِيهَا ذَٰلِكَ الْخِزْيُ الْعَظِيمُ | 009:063:007 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve O'nun Elçisi ile | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:65 Onlara sorarsan elbette şöyle diyeceklerdir: "Lakırdıya dalmış, şakalaşıyorduk, hepsi bu!" De ki: "Allah ile, O'nun ayetleriyle, O'nun resulüyle mi eğleniyordunuz?" | وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ قُلْ أَبِاللَّهِ وَايَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِئُونَ | 009:065:011 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 9:70 Gelmedi mi onlara kendilerinden öncekilerin haberi: Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altı üstüne gelmiş kentlerin. Resulleri onlara açık seçik ayetler getirmişti. Allah onlara zulmediyor değildi; aksine, öz benliklerine onlar zulmediyorlardı. | أَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ إِبْرَاهِيمَ وَأَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِ أَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ | 009:070:017 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 9:71 Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. | وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ | 009:071:017 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisi | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 9:74 Söylemediklerine ilişkin Allah'a yemin ediyorlar. Yemin olsun ki, o küfür sözünü söylediler. İslam'a girmeleri ardından küfre saptılar. Başaramadıkları bir şeyi tasarladılar. Oysaki intikam almaları için, Allah'ın ve resulünün, Allah'ın lütfuyla kendilerini zengin etmiş olmasından başka bir sebep de yoktu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir yardımcısı. | يَحْلِفُونَ بِاللَّهِ مَا قَالُوا وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ إِسْلَامِهِمْ وَهَمُّوا بِمَا لَمْ يَنَالُوا وَمَا نَقَمُوا إِلَّا أَنْ أَغْنَاهُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ مِنْ فَضْلِهِ فَإِنْ يَتُوبُوا يَكُ خَيْرًا لَهُمْ وَإِنْ يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ عَذَابًا أَلِيمًا فِي الدُّنْيَا وَالْاخِرَةِ وَمَا لَهُمْ فِي الْأَرْضِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ | 009:074:022 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisini | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:80 İster af dile onlar için, ister dileme. Yetmiş kez af dilesen de onlar için, Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah'ı da resulünü de inkâr ettiler. Allah, yoldan çıkmış böyle bir topluluğa kılavuzluk etmez. | اسْتَغْفِرْ لَهُمْ أَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ إِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْعِينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَهُمْ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ | 009:080:020 |
رَسُولِ | rasūli | Peygamberine | N– -in hali eril isim mecrur | 9:81 Allah'ın resulüne ters düşmek için arkada kalanlar, çöküp oturdukları için sevindiler; Allah yolunda, mallarıyla canlarıyla didinmeyi tiksindirici bulup şöyle dediler: "Bu sıcakta seferber olmayın." De ki: "Hararet bakımından cehennem daha zorludur." Bir anlayabilselerdi! | فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلَافَ رَسُولِ اللَّهِ وَكَرِهُوا أَنْ يُجَاهِدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَقَالُوا لَا تَنْفِرُوا فِي الْحَرِّ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ | 009:081:005 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisini | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:84 Onlardan ölen biri üzerine sonsuza dek dua etme; böyle birinin mezarı başında da durma. Bunlar Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış olarak ölüp gittiler. | وَلَا تُصَلِّ عَلَىٰ أَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ أَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلَىٰ قَبْرِهِ إِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ | 009:084:015 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisiyle | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:86 "Allah'a inanın, O'nun resulüyle beraber savaşa çıkın" anlamında bir sure indirildiği zaman, onların imkân ve servet sahibi olanları, senden izin isteyerek şöyle demişlerdi: "Bırak bizi, oturanlarla beraber olalım." | وَإِذَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ أَنْ امِنُوا بِاللَّهِ وَجَاهِدُوا مَعَ رَسُولِهِ اسْتَأْذَنَكَ أُولُو الطَّوْلِ مِنْهُمْ وَقَالُوا ذَرْنَا نَكُنْ مَعَ الْقَاعِدِينَ | 009:086:009 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 9:88 Fakat resul ve onunla birlikte iman edenler, mallarıyla, canlarıyla didindiler. İşte bunlarındır tüm hayırlar. İşte bunlardır tam kurtulanlar. | لَٰكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ امَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ وَأُولَٰئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُ وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ | 009:088:002 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 9:90 Göçebe Arapların özür bahane edenleri kendilerine izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve resulüne yalan söyleyenler oturdular. Onların küfre sapanlarına korkunç bir azap erişecektir. | وَجَاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْأَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذِينَ كَذَبُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ سَيُصِيبُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 009:090:011 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisi için | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:91 Güçsüzlere, hastalara, infak edecek bir şey bulamayanlara, Allah ve resulü için öğüt verdikleri takdirde bir günah yoktur. Güzel davrananlar aleyhine bir yol yok. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. | لَيْسَ عَلَى الضُّعَفَاءِ وَلَا عَلَى الْمَرْضَىٰ وَلَا عَلَى الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنْفِقُونَ حَرَجٌ إِذَا نَصَحُوا لِلَّهِ وَرَسُولِهِ مَا عَلَى الْمُحْسِنِينَ مِنْ سَبِيلٍ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ | 009:091:018 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisi de | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 9:94 Dönüp yanlarına geldiğinizde sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin. Size asla inanmayacağız. Allah bize sizin hallerinizden birçoğunu haber vermiştir. Yapıp ettiğinizi Allah da resulü de görecektir. Sonra görünmeyen ve görünen âlemleri bilenin huzuruna çıkarılacaksınız da O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir. | يَعْتَذِرُونَ إِلَيْكُمْ إِذَا رَجَعْتُمْ إِلَيْهِمْ قُلْ لَا تَعْتَذِرُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّأَنَا اللَّهُ مِنْ أَخْبَارِكُمْ وَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 009:094:020 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisine | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 9:97 Çöl Arapları; küfür, parçalanma/ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli; Allah'ın resulüne indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. | الْأَعْرَابُ أَشَدُّ كُفْرًا وَنِفَاقًا وَأَجْدَرُ أَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ | 009:097:013 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçinin | N– -in hali eril isim mecrur | 9:99 Çöl Araplarından bazıları da Allah'a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. | وَمِنَ الْأَعْرَابِ مَنْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ قُرُبَاتٍ عِنْدَ اللَّهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِ أَلَا إِنَّهَا قُرْبَةٌ لَهُمْ سَيُدْخِلُهُمُ اللَّهُ فِي رَحْمَتِهِ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ | 009:099:015 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisi de | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 9:105 De ki: "İş yapıp değer üretin; yapıp ürettiğinizi Allah da resulü de müminler de görecektir. Ve siz, görülmeyen âlemi de görülen âlemi de bilenin huzuruna döndürüleceksiniz, O size, yapıp ettiklerinizi bir bir haber verecektir." | وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 009:105:006 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisiyle | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 9:107 Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar. | وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مَسْجِدًا ضِرَارًا وَكُفْرًا وَتَفْرِيقًا بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ وَإِرْصَادًا لِمَنْ حَارَبَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُ وَلَيَحْلِفُنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلَّا الْحُسْنَىٰ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ | 009:107:013 |
رَسُولِ | rasūli | Elçisi- | N– -in hali eril isim mecrur | 9:120 Medine halkına ve çevrelerindeki Bedevî Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez. | مَا كَانَ لِأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْأَعْرَابِ أَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللَّهِ وَلَا يَرْغَبُوا بِأَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِهِ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ لَا يُصِيبُهُمْ ظَمَأٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا يَطَئُونَ مَوْطِئًا يَغِيظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِهِ عَمَلٌ صَالِحٌ إِنَّ اللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ | 009:120:012 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir Elçi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 9:128 Yemin olsun, içinizden size onurlu bir resul gelmiştir. Sizi rahatsız eden şey onu da üzer. Çok düşkündür size. Müminlere ise daha şefkatli, daha merhametlidir. | لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ | 009:128:003 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | peygamberleri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 10:13 Yemin olsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız. | وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ | 010:013:009 |
رُسُلَنَا | rusulenā | elçilerimiz | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 10:21 İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra bir rahat tattırdığımızda, ayetlerimiz hakkında hemen bir tuzak sergilerler. De ki: "Tuzak kurma bakımından Allah daha hızlıdır." Zaten, resullerimiz, kurmakta oldukları tuzakları kaydediyorlar. | وَإِذَا أَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُمْ إِذَا لَهُمْ مَكْرٌ فِي ايَاتِنَا قُلِ اللَّهُ أَسْرَعُ مَكْرًا إِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ | 010:021:019 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir peygamberi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 10:47 Her ümmet için bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiçbir zulme uğratılmazlar. | وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَسُولٌ فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ | 010:047:003 |
رَسُولُهُمْ | rasūluhum | Peygamberleri | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 10:47 Her ümmet için bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiçbir zulme uğratılmazlar. | وَلِكُلِّ أُمَّةٍ رَسُولٌ فَإِذَا جَاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ | 010:047:006 |
رُسُلًا | rusulen | peygamberleri | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 10:74 Nûh'un ardından birçok resulleri daha toplumlarına gönderdik. Onlara açık seçik kanıtlar getirdiler. Ama onlar daha önceden yalanladıkları şeye bir türlü inanmadılar. Azgınlığa sapanların kalplerini biz, işte böyle mühürleriz. | ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِهِ مِنْ قَبْلُ كَذَٰلِكَ نَطْبَعُ عَلَىٰ قُلُوبِ الْمُعْتَدِينَ | 010:074:005 |
رُسُلَنَا | rusulenā | peygamberlerimizi | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 10:103 Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarıyoruz. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız. | ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ امَنُوا كَذَٰلِكَ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِنِينَ | 010:103:003 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermiştik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 11:25 Andolsun biz, Nûh'u da toplumuna resul olarak göndermiştik. "Ben sizin için açık bir uyarıcıyım." | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ | 011:025:002 |
يُرْسِلِ | yursili | göndersin | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi muzari fiil meczum | 11:52 "Ey toplumum! Rabbinizden af dileyin, sonra O'na yönelin ki üzerinize göğü bol bol göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkârlar olup da Allah'tan yüz çevirmeyin." | ويَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُوا إِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِمِينَ | 011:052:008 |
أُرْسِلْتُ | ursiltu | benimle gönderilen | V– 1. şahıs tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul te muttasıl (bitişik) zamir | 11:57 "Eğer yüz çevirirseniz ben, bana gönderilen şeyi size tebliğ etmiş bulunuyorum. Rabbim, yerinize başka bir topluluk getirir ve siz O'na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Kuşkusuz benim Rabbim herşey üzerinde bir Hafîz'dir; kollar, gözetir." | فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ أَبْلَغْتُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ | 011:057:006 |
رُسُلَهُ | rusulehu | peygamberlerine | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 11:59 İşte buydu Âd. Rablerinin ayetlerine kafa tuttular, O'nun resullerine isyan ettiler. Ve her inatçı zorbanın emrine uydular. | وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِايَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُوا أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ | 011:059:007 |
رُسُلُنَا | rusulunā | elçilerimiz | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 11:69 Yemin olsun, resullerimiz İbrahim'e muştu getirip "Selam!" demişlerdi. O da "Selam!" demiş, fazla beklemeden kızartılmış bir buzağı getirmişti. | وَلَقَدْ جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ فَمَا لَبِثَ أَنْ جَاءَ بِعِجْلٍ حَنِيذٍ | 011:069:003 |
أُرْسِلْنَا | ursilnā | gönderildik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 11:70 Ellerinin ona ulaşmadığını görünce onlardan işkillendi. Ve kendilerinden ürpermeye başladı. "Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik." | فَلَمَّا رَأَىٰ أَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً قَالُوا لَا تَخَفْ إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمِ لُوطٍ | 011:070:015 |
رُسُلُنَا | rusulunā | Elçilerimiz | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 11:77 Elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlar için kaygılanmış, göğsü daralmış da şöyle demişti: "Bu, zorlu bir gün!" | وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هَٰذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ | 011:077:003 |
رُسُلُ | rusulu | elçileriyiz | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 11:81 Melekler dediler: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Sana asla el süremezler. Gecenin bir yerinde aileni götür. İçinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. O, ötekilere çatan belaya çarptırılacaktır. Onların azap vakti, sabah vaktidir. Sabah da ne kadar yakın, değil mi?" | قَالُوا يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُوا إِلَيْكَ فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ اللَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ أَحَدٌ إِلَّا امْرَأَتَكَ إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ | 011:081:005 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 11:96 Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle ve açık bir kanıtla gönderdik; | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِايَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ | 011:096:002 |
الرُّسُلِ | r-rusuli | Peygamberlerin | N– -in hali eril çoğul isim mecrur | 11:120Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız herşeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır. | وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ أَنْبَاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِ فُؤَادَكَ وَجَاءَكَ فِي هَٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ | 011:120:006 |
أَرْسِلْهُ | ersilhu | onu gönder | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri emir fiili ha muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 12:12 "Yarın onu bizimle gönder, gezip oynasın. Kuşkun olmasın biz onu çok güzel korur, gözetiriz." | أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ | 012:012:001 |
فَأَرْسَلُوا | fe erselū | gönderdiler | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 12:19 Bir yolcu kafilesi gelmişti. Sucularını gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Müjde! Bu bir oğlan!" diye haykırdı. Ticaret maksadıyla onu sakladılar. Allah ne yaptıklarını çok iyi biliyordu. | وَجَاءَتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَأَدْلَىٰ دَلْوَهُ قَالَ يَا بُشْرَىٰ هَٰذَا غُلَامٌ وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ | 012:019:003 |
أَرْسَلَتْ | erselet | (haber) gönderdi | V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 12:31 Kadın onların oyunlarını işitince, onlara haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yûsuf'a: "Karşılarına çık." dedi. Nihayet Yûsuf'u görünce onu öylesine yücelttiler ki, kendilerinin ellerini kestiler. Şöyle dediler: "Aman Allahım! Bu bir insan değil; asil bir melek bu!" | فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً وَاتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكِّينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلَّهِ مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنْ هَٰذَا إِلَّا مَلَكٌ كَرِيمٌ | 012:031:004 |
فَأَرْسِلُونِ | feersilūni | hemen beni gönderin | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 1. şahıs tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir sondaki esre mahzuf mütekkellim ya sı kısaltması mahallen mansub mefulün bih | 12:45 Zındandaki iki adamdan kurtulanı, uzun bir zamandan sonra eskiyi hatırladı da şöyle dedi: "Onun yorumunu size ben haber veririm. Siz beni zındana gönderin." | وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ أَنَا أُنَبِّئُكُمْ بِتَأْوِيلِهِ فَأَرْسِلُونِ | 012:045:011 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 12:50 Kral: "Bu yorumu yapanı bana getirin." dedi. Elçi kendisine gelince, Yûsuf dedi ki: "Kralına dön de sor bakalım, o ellerini kesen kadınların derdi neydi? Rabbim, o kadınların hilelerini çok iyi bilmektedir." | وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ فَلَمَّا جَاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ إِلَىٰ رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللَّاتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ | 012:050:007 |
فَأَرْسِلْ | feersil | (oyüzden) gönder | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 12:63 Babalarına döndüklerinde dediler ki: "Ey babamız! Ölçü bizden yasaklandı. Şimdi kardeşimizi bizimle gönder ki, ölçüp alabilelim. Biz onu gerçekten iyi koruyacağız." | فَلَمَّا رَجَعُوا إِلَىٰ أَبِيهِمْ قَالُوا يَا أَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَأَرْسِلْ مَعَنَا أَخَانَا نَكْتَلْ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ | 012:063:011 |
أُرْسِلَهُ | ursilehu | onu asla göndermem | V– 1. şahıs tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 12:66 Yakub dedi: "Hepinizin çepeçevre kuşatılması müstesna, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah'tan bir garanti vermedikçe, onu sizinle asla göndermem." Kardeşler ona garanti verince şöyle dedi: "Şu söylediğinize Allah Vekîl'dir." | قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّىٰ تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِنَ اللَّهِ لَتَأْتُنَّنِي بِهِ إِلَّا أَنْ يُحَاطَ بِكُمْ فَلَمَّا اتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٌ | 012:066:003 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 12:109 Senden önce gönderdiklerimiz de kentler halkından kendilerine vahyettiğimiz bazı erlerden başkası değildi. Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti nice oldu görsünler. Elbette ki âhiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllarınızı kullanmayacak mısınız?" | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَدَارُ الْاخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا أَفَلَا تَعْقِلُونَ | 012:109:002 |
الرُّسُلُ | r-rusulu | elçiler | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 12:110 Ne zaman ki resuller ümitsizliğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan geri çevrilemez. | حَتَّىٰ إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ | 012:110:004 |
وَيُرْسِلُ | ve yursilu | ve gönderir | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil atıf vavı muzari fiil | 13:13 Gök gürültüsü O'nu hamd ile tespih eder; melekler de O'ndan ürpererek... Yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Allah, tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde, onlar O'na karşı mücadele edip duruyorlar. | وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلَائِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَنْ يَشَاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللَّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ | 013:013:007 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | seni gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 13:30 İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman'a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: "O'dur benim Rabbim, ilah yok O'ndan başka, O'na dayanmışım ben! Yalnız O'nadır tövbem!" | كَذَٰلِكَ أَرْسَلْنَاكَ فِي أُمَّةٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهَا أُمَمٌ لِتَتْلُوَ عَلَيْهِمُ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَهُمْ يَكْفُرُونَ بِالرَّحْمَٰنِ قُلْ هُوَ رَبِّي لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ مَتَابِ | 013:030:002 |
بِرُسُلٍ | birusulin | peygamberlerle | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul belirsiz isim car mecrur | 13:32 Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edildi. İnkâr edenlere biraz süre verdim ama sonunda hepsini yakaladım. Gördüler nasılmış azap! | وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَأَمْلَيْتُ لِلَّذِينَ كَفَرُوا ثُمَّ أَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ | 013:032:003 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 13:38 Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre için bir yazı vardır. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِايَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ | 013:038:002 |
رُسُلًا | rusulen | elçiler | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 13:38 Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre için bir yazı vardır. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِايَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ | 013:038:003 |
لِرَسُولٍ | lirasūlin | hiçbir elçinin | P– önekli edat lām N– -in hali eril belirsiz isim car mecrur | 13:38 Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre için bir yazı vardır. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ وَجَعَلْنَا لَهُمْ أَزْوَاجًا وَذُرِّيَّةً وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِايَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ لِكُلِّ أَجَلٍ كِتَابٌ | 013:038:012 |
مُرْسَلًا | murselen | gönderilmiş bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 13:43 Küfre sapanlar: "Sen gönderilmiş bir elçi değilsin." diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter." | وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلًا قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِنْدَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ | 013:043:005 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 14:4 Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azîz'dir, Hakîm'dir O! | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ | 014:004:002 |
رَسُولٍ | rasūlin | elçiyi | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 14:4 Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından, Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azîz'dir, Hakîm'dir O! | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ إِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ فَيُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ | 014:004:004 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermiştik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 14:5 Yemin olsun ki, biz Mûsa'yı, "Toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlatıp bellet!" diye ayetlerimizle gönderdik. Şu bir gerçek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sayısız ayetler vardır. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِايَاتِنَا أَنْ أَخْرِجْ قَوْمَكَ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَذَكِّرْهُمْ بِأَيَّامِ اللَّهِ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَايَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ | 014:005:002 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 14:9 Sizden öncekilerin, Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un ve onlardan sonrakilerin haberleri ulaşmadı mı size? Allah'tan başkası bilmez onları. Peygamberleri onlara açık deliller getirmişti de onlar ellerini ağızlarına itip şöyle demişlerdi: "Biz size gönderileni kesinlikle tanımıyoruz ve biz sizin çağırdığınız şey konusunda karmaşa ve çıkmaza iten bir kuşku içindeyiz." | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا اللَّهُ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ وَقَالُوا إِنَّا كَفَرْنَا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ وَإِنَّا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ | 014:009:019 |
أُرْسِلْتُمْ | ursiltum | sizinle gönderilen | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul te muttasıl (bitişik) zamir | 14:9 Sizden öncekilerin, Nûh kavminin, Âd'ın, Semûd'un ve onlardan sonrakilerin haberleri ulaşmadı mı size? Allah'tan başkası bilmez onları. Peygamberleri onlara açık deliller getirmişti de onlar ellerini ağızlarına itip şöyle demişlerdi: "Biz size gönderileni kesinlikle tanımıyoruz ve biz sizin çağırdığınız şey konusunda karmaşa ve çıkmaza iten bir kuşku içindeyiz." | أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَأُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا اللَّهُ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرَدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ وَقَالُوا إِنَّا كَفَرْنَا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ وَإِنَّا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ | 014:009:029 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 14:10 Resulleri dediler ki: "Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında mı kuşku? O sizi, günahlarınızı afftetsin, belirli bir süreye kadar size zaman tanısın diye çağırıyor." Şöyle cevap verdiler: "Siz de bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Atalarımızın kulluk ettiklerinden bizi yüz geri çevirmek istiyorsunuz. Hadi açık bir kanıt getirin bize!" | قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللَّهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى قَالُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ ابَاؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ | 014:010:002 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 14:11 Resulleri onlara dediler ki: "Biz de sadece sizin gibi birer insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil. İnananlar yalnız Allah'a dayanıp güvensinler." | قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِنْ نَحْنُ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يَمُنُّ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَمَا كَانَ لَنَا أَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ وَعَلَى اللَّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ | 014:011:003 |
لِرُسُلِهِمْ | lirusulihim | elçilerine | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri car mecrur «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 14:13 Küfre sapanlar kendi resullerine şöyle dediler: "Ya tam bir biçimde bizim milletimize dönersiniz yahut da sizi yurdumuzdan mutlaka çıkarırız." Rableri de onlara şunu vahyetti: "Zalimleri muhakkak helâk edeceğiz." | وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِرُسُلِهِمْ لَنُخْرِجَنَّكُمْ مِنْ أَرْضِنَا أَوْ لَتَعُودُنَّ فِي مِلَّتِنَا فَأَوْحَىٰ إِلَيْهِمْ رَبُّهُمْ لَنُهْلِكَنَّ الظَّالِمِينَ | 014:013:004 |
الرُّسُلَ | r-rusule | elçilere | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 14:44 İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım." Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi? | وَأَنْذِرِ النَّاسَ يَوْمَ يَأْتِيهِمُ الْعَذَابُ فَيَقُولُ الَّذِينَ ظَلَمُوا رَبَّنَا أَخِّرْنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ نُجِبْ دَعْوَتَكَ وَنَتَّبِعِ الرُّسُلَ أَوَلَمْ تَكُونُوا أَقْسَمْتُمْ مِنْ قَبْلُ مَا لَكُمْ مِنْ زَوَالٍ | 014:044:017 |
رُسُلَهُ | rusulehu | elçilerine | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 14:47 Sakın Allah'ı, resullerine verdiği söze ters düşer sanma. Allah Azîz'dir, intikam da alır. | فَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ مُخْلِفَ وَعْدِهِ رُسُلَهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ | 014:047:006 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | elçiler gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 15:10 Yemin olsun ki, senden öncekilerin o ilk kümeleri içine de nebiler gönderdik biz! | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي شِيَعِ الْأَوَّلِينَ | 015:010:002 |
رَسُولٍ | rasūlin | elçi | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 15:11 Onlara bir Tanrı elçisi gelir gelmez, onunla mutlaka alay ederlerdi. | وَمَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | 015:011:004 |
وَأَرْسَلْنَا | ve erselnā | ve gönderdik | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 15:22 Rüzgârları dölleyiciler olarak gönderdik; gökten bir su indirdik de onunla sizi suvardık. Onun depolayıcıları siz değilsiniz. | وَأَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنْتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ | 015:022:001 |
الْمُرْسَلُونَ | l-murselūne | elçiler | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 15:57 "Amacınız nedir ey elçiler?" diye sordu. | قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ | 015:057:005 |
أُرْسِلْنَا | ursilnā | gönderildik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 15:58 Dediler: "Biz günahkâr bir topluluğa gönderildik." | قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ | 015:058:003 |
الْمُرْسَلُونَ | l-murselūne | Elçiler | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 15:61 Elçiler Lût ailesine geldiklerinde, | فَلَمَّا جَاءَ الَ لُوطٍ الْمُرْسَلُونَ | 015:061:005 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | peygamberleri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 15:80 Yemin olsun, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı. | وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَلِينَ | 015:080:005 |
الرُّسُلِ | r-rusuli | elçilere | N– -in hali eril çoğul isim mecrur | 16:35 Ortak koşanlar dediler ki: "Eğer Allah isteseydi ne biz ne de atalarımız Allah dışında bir şeye kulluk/ibadet etmez, O'na rağmen hiçbir şeyi haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir. | وَقَالَ الَّذِينَ أَشْرَكُوا لَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَا ابَاؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِهِ مِنْ شَيْءٍ كَذَٰلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 016:035:029 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 16:36 Andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün. | وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَسُولًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللَّهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُ فَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ | 016:036:006 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 16:43 Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir/Kur'an ehline sorun. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ | 016:043:002 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | elçi gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 16:63 Yemin olsun Allah'a ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik de şeytan onlara amellerini süslü gösterdi. O, bugün de onların dostudur/ o gün de onların dostu idi. Onlar için acıklı bir azap var. | تَاللَّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ أُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 016:063:003 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 16:113 Yemin olsun ki, onlara içlerinden bir resul geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar zulümlerine devam edip dururken azap kendilerini yakaladı. | وَلَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ | 016:113:003 |
رَسُولًا | rasūlen | elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 17:15 Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz. Ve biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz. | مَنِ اهْتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهْتَدِي لِنَفْسِهِ وَمَنْ ضَلَّ فَإِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَا وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِينَ حَتَّىٰ نَبْعَثَ رَسُولًا | 017:015:021 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | biz seni göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 17:54 Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size rahmet eder, dilerse size azap eder. Biz seni onlar üzerine vekil göndermedik. | رَبُّكُمْ أَعْلَمُ بِكُمْ إِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ أَوْ إِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَكِيلًا | 017:054:012 |
نُرْسِلَ | nursile | göndermekten | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 17:59 Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz. | وَمَا مَنَعَنَا أَنْ نُرْسِلَ بِالْايَاتِ إِلَّا أَنْ كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ وَاتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا وَمَا نُرْسِلُ بِالْايَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا | 017:059:004 |
نُرْسِلُ | nursilu | biz göndermeyiz | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 17:59 Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz. | وَمَا مَنَعَنَا أَنْ نُرْسِلَ بِالْايَاتِ إِلَّا أَنْ كَذَّبَ بِهَا الْأَوَّلُونَ وَاتَيْنَا ثَمُودَ النَّاقَةَ مُبْصِرَةً فَظَلَمُوا بِهَا وَمَا نُرْسِلُ بِالْايَاتِ إِلَّا تَخْوِيفًا | 017:059:018 |
يُرْسِلَ | yursile | göndermeyeceğinden | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 17:68 Peki, kara tarafında sizi yere geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin misiniz? Sonra kendinize hiçbir vekil bulamazsınız. | أَفَأَمِنْتُمْ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَكِيلًا | 017:068:008 |
فَيُرْسِلَ | fe yursile | salarak | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi atıf fa sı muzari fiil mansub | 17:69 Yoksa sizi bir kez daha oraya gönderip üstünüze kırıp geçiren bir fırtına salarak, inkâr ettiğinizden dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? Sizin adınıza, bizden bunun öcünü alacak birini de bulamazsınız. | أَمْ أَمِنْتُمْ أَنْ يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَىٰ فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا | 017:069:008 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdiğimiz | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 17:77 Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın. | سُنَّةَ مَنْ قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلًا | 017:077:004 |
رُسُلِنَا | rusulinā | elçilerimiz- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 17:77 Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve yöntemimizde değişme bulamazsın. | سُنَّةَ مَنْ قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنْ رُسُلِنَا وَلَا تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلًا | 017:077:007 |
رَسُولًا | rasūlen | elçi ol(arak gönderil)en | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 17:93 "Yahut altından bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız!" De ki: "Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?" | أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَىٰ فِي السَّمَاءِ وَلَنْ نُؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّىٰ تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنْتُ إِلَّا بَشَرًا رَسُولًا | 017:093:026 |
رَسُولًا | rasūlen | elçi olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 17:94 Kendilerine hak kılavuzcusu geldiğinde, insanların iman etmelerine, şöyle demelerinden başka bir şey engel olmadı: "Allah, bir insan mı resul gönderdi?" | وَمَا مَنَعَ النَّاسَ أَنْ يُؤْمِنُوا إِذْ جَاءَهُمُ الْهُدَىٰ إِلَّا أَنْ قَالُوا أَبَعَثَ اللَّهُ بَشَرًا رَسُولًا | 017:094:015 |
رَسُولًا | rasūlen | elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 17:95 De ki: "Eğer yeryüzünde doygunluğa ulaşmış melekler dolaşır olsaydı, elbette gökten onlara bir melek resul gönderirdik." | قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْأَرْضِ مَلَائِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنِّينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَاءِ مَلَكًا رَسُولًا | 017:095:014 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | seni göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 17:105 Biz onu hak ile indirdik ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. | وَبِالْحَقِّ أَنْزَلْنَاهُ وَبِالْحَقِّ نَزَلَ وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا | 017:105:006 |
وَيُرْسِلَ | ve yursile | ve gönderir | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi atıf vavı muzari fiil mansub | 18:40 Olabilir ki, Rabbim bana senin bağından daha değerlisini verir; seninkinin üzerine de gökten bir âfet gönderir de bağlığın yalçın bir toprak kesilir." | فَعَسَىٰ رَبِّي أَنْ يُؤْتِيَنِ خَيْرًا مِنْ جَنَّتِكَ وَيُرْسِلَ عَلَيْهَا حُسْبَانًا مِنَ السَّمَاءِ فَتُصْبِحَ صَعِيدًا زَلَقًا | 018:040:008 |
نُرْسِلُ | nursilu | biz göndermeyiz | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 18:56 Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise bâtıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler. | وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُوا ايَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا | 018:056:002 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 18:56 Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise bâtıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler. | وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ وَيُجَادِلُ الَّذِينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُوا ايَاتِي وَمَا أُنْذِرُوا هُزُوًا | 018:056:003 |
وَرُسُلِي | ve rusulī | ve elçilerimi | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 18:106 İşte böyle! Cezaları cehennemdir. Çünkü nankörlük ettiler; ayetlerimi ve resullerini eğlence aracı yaptılar. | ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا ايَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا | 018:106:008 |
فَأَرْسَلْنَا | feerselnā | biz de gönderdik | REM– devam ettirme öneki V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 19:17 Onlarla arasına bir perde çekmişti. Biz de ruhumuzu ona göndermiştik de o kendisine sapasağlam bir insan şeklinde görünmüştü. | فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا | 019:017:005 |
رَسُولُ | rasūlu | elçisiyim | N– yalın hal eril isim merfu | 19:19 Ruh dedi: "Ben, sadece Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan bağışlamak için buradayım." | قَالَ إِنَّمَا أَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِأَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا | 019:019:004 |
رَسُولًا | rasūlen | bir peygamber | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 19:51 Kitap'ta Mûsa'yı da an. Çünkü o, içtenlik ve dürüstlüğe erdirilmişti ve o bir resul, bir peygamberdi. | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسَىٰ إِنَّهُ كَانَ مُخْلَصًا وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا | 019:051:009 |
رَسُولًا | rasūlen | risaleyi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 19:54 Kitap'ta İsmail'i de an. Çünkü o, vaadinde sadıktı; bir resuldü, bir peygamberdi. | وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا | 019:054:010 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 19:83 Görmedin mi biz, şeytanları inkârcıların üzerine salmışız da onları oynatıp kıvırttırıyorlar. | أَلَمْ تَرَ أَنَّا أَرْسَلْنَا الشَّيَاطِينَ عَلَى الْكَافِرِينَ تَؤُزُّهُمْ أَزًّا | 019:083:004 |
رَسُولَا | rasūlā | elçileriyiz | N– yalın hal eril ikil isim merfu | 20:47 "Hadi gidin ona! Deyin ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını bizimle gönder, onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, hidayete uyanlaradır." | فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِايَةٍ مِنْ رَبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَىٰ مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَىٰ | 020:047:004 |
فَأَرْسِلْ | feersil | gönder | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 20:47 "Hadi gidin ona! Deyin ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını bizimle gönder, onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, hidayete uyanlaradır." | فَأْتِيَاهُ فَقُولَا إِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَأَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْ قَدْ جِئْنَاكَ بِايَةٍ مِنْ رَبِّكَ وَالسَّلَامُ عَلَىٰ مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَىٰ | 020:047:006 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçinin | N– -in hali eril isim mecrur | 20:96 Sâmirî dedi: "Onların görmediklerini gördüm. Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Nefsim bana böylesini hoş gösterdi." | قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذَٰلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي | 020:096:011 |
أَرْسَلْتَ | erselte | gönderseydin | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 20:134 Eğer biz onları, ondan önce bir azapla helâk etseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: "Rabbimiz, ne olurdu bize bir resul gönderseydin de zelil ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık!" | وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ ايَاتِكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزَىٰ | 020:134:010 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 20:134 Eğer biz onları, ondan önce bir azapla helâk etseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: "Rabbimiz, ne olurdu bize bir resul gönderseydin de zelil ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık!" | وَلَوْ أَنَّا أَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِهِ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ ايَاتِكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَذِلَّ وَنَخْزَىٰ | 020:134:012 |
أُرْسِلَ | ursile | gönderildikleri | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 21:5 Şöyle de dediler: "Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi..." | بَلْ قَالُوا أَضْغَاثُ أَحْلَامٍ بَلِ افْتَرَاهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌ فَلْيَأْتِنَا بِايَةٍ كَمَا أُرْسِلَ الْأَوَّلُونَ | 021:005:013 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 21:7 Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur'an ehline, eğer bilmiyorsanız... | وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ فَاسْأَلُوا أَهْلَ الذِّكْرِ إِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ | 021:007:002 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 21:25 Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin." | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ | 021:025:002 |
رَسُولٍ | rasūlin | peygamber | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 21:25 Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin." | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ | 021:025:006 |
بِرُسُلٍ | birusulin | peygamberlerle | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul belirsiz isim car mecrur | 21:41 Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi. | وَلَقَدِ اسْتُهْزِئَ بِرُسُلٍ مِنْ قَبْلِكَ فَحَاقَ بِالَّذِينَ سَخِرُوا مِنْهُمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | 021:041:003 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | biz seni göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 21:107 Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik. | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ | 021:107:002 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermemiştik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 22:52 Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّىٰ أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ ايَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ | 022:052:002 |
رَسُولٍ | rasūlin | resul | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 22:52 Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّىٰ أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ ايَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ | 022:052:006 |
رُسُلًا | rusulen | elçiler | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 22:75 Allah, meleklerden de resuller seçer, insanlardan da. Şüphesiz ki, Allah Semî' ve Basîr'dir. | اللَّهُ يَصْطَفِي مِنَ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا وَمِنَ النَّاسِ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ | 022:075:005 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Elçi'nin | N– yalın hal eril isim merfu | 22:78 Allah uğrunda O'na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel yardımcıdır O! | وَجَاهِدُوا فِي اللَّهِ حَقَّ جِهَادِهِ هُوَ اجْتَبَاكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدِّينِ مِنْ حَرَجٍ مِلَّةَ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ هُوَ سَمَّاكُمُ الْمُسْلِمِينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَٰذَا لِيَكُونَ الرَّسُولُ شَهِيدًا عَلَيْكُمْ وَتَكُونُوا شُهَدَاءَ عَلَى النَّاسِ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتُوا الزَّكَاةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللَّهِ هُوَ مَوْلَاكُمْ فَنِعْمَ الْمَوْلَىٰ وَنِعْمَ النَّصِيرُ | 022:078:026 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 23:23 Yemin olsun, Nûh'u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: "Ey toplumum! Allah'a kulluk/ibadet edin! O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ sakınmayacak mısınız?" | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ | 023:023:002 |
فَأَرْسَلْنَا | fe erselnā | ve gönderdik | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf fa sı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 23:32 Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah'a kulluk/ibadet edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz? | فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ | 023:032:001 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 23:32 Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah'a kulluk/ibadet edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Hâlâ ürpermiyor musunuz? | فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُمْ مِنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ أَفَلَا تَتَّقُونَ | 023:032:003 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 23:44 Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk! | ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ | 023:044:002 |
رُسُلَنَا | rusulenā | elçilerimizi | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 23:44 Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk! | ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ | 023:044:003 |
رَسُولُهَا | rasūluhā | elçileri | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs dişil tekil iyelik zamiri merfu «ها» muttasıl (bitişik) zamir | 23:44 Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk! | ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ فَبُعْدًا لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ | 023:044:009 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 23:45 Sonra, Mûsa ile kardeşi Hârun'u mucizelerimizle, açık bir kanıtla gönderdik; | ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِايَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ | 023:045:002 |
الرُّسُلُ | r-rusulu | elçiler | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 23:51 Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa, hayra yönelik iş yapın! Çünkü ben, yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmekteyim. | يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ | 023:051:003 |
رَسُولَهُمْ | rasūlehum | elçilerini | N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 23:69 Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar? | أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ | 023:069:004 |
وَبِالرَّسُولِ | ve bil-rasūli | ve Rasule | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) P– önekli edat bi N– -in hali eril isim atıf vavı car mecrur | 24:47 "Allah'a ve o resule inandık, boyun eğdik." diyorlar, sonra da içlerinden bir fırka bunun hemen ardından yüz çeviriyor. Bunlar, inanmış insanlar değiller. | وَيَقُولُونَ امَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّىٰ فَرِيقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذَٰلِكَ وَمَا أُولَٰئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ | 024:047:004 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Rasulüne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 24:48 Allah'a ve aralarında hüküm versin diye elçiye çağrıldıklarında, içlerinden bir fırka hemen yüz çevirenler oluveriyor. | وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ | 024:048:005 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Elçisinin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 24:50 Kalplerinde maraz mı var bunların, yoksa kuşkuya mı düştüler, yoksa Allah'ın ve resulünün kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, hayır! Bunlar zalimlerin ta kendileri... | أَفِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُولَٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ | 024:050:012 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Rasulüne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 24:51 Allah'a ve aralarında hüküm vermek üzere O'nun resulüne çağrıldıklarında, müminlerin sözleri sadece şunu söylemeleridir: "İşittik, itaat ettik." İşte bunlardır kurtuluşa erenler. | إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ | 024:051:009 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Resulüne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 24:52 Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, Allah'a saygı duyan ve O'ndan korkan kişiler, zafere ulaşanların ta kendileridir. | وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ | 024:052:004 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Rasule | N– ismin -i hali eril isim mansub | 24:54 De ki: "Allah'a da itaat edin, resule de. Eğer yüz çevirirseniz/yüz çevirirlerse, onun görevi ona yükletilen, sizin göreviniz de size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz yolu bulursunuz. Resule düşen, açık bir tebliğden başkası değildir." | قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 024:054:005 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Rasule | N– -in hali eril isim mecrur | 24:54 De ki: "Allah'a da itaat edin, resule de. Eğer yüz çevirirseniz/yüz çevirirlerse, onun görevi ona yükletilen, sizin göreviniz de size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz yolu bulursunuz. Resule düşen, açık bir tebliğden başkası değildir." | قُلْ أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْ وَإِنْ تُطِيعُوهُ تَهْتَدُوا وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 024:054:020 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçiye- | N– ismin -i hali eril isim mansub | 24:56 Namazı kılın, zekâtı verin, resule itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz. | وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ | 024:056:006 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 24:62 Müminler o insanlardır ki, Allah'a ve O'nun resulüne inanırlar. Resulle beraber, ortaklaşa bir iş üzerinde bulundukları zaman, ondan izin almadan çekip gitmezler. O senden izin isteyenler var ya, onlar Allah'a ve O'nun resulüne iman edenlerdir. Bazı uğraşları için senden izin istediklerinde, onlardan dilediğine izin ver ve kendileri için af dile. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. | إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ امَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَىٰ أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّىٰ يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ | 024:062:006 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 24:62 Müminler o insanlardır ki, Allah'a ve O'nun resulüne inanırlar. Resulle beraber, ortaklaşa bir iş üzerinde bulundukları zaman, ondan izin almadan çekip gitmezler. O senden izin isteyenler var ya, onlar Allah'a ve O'nun resulüne iman edenlerdir. Bazı uğraşları için senden izin istediklerinde, onlardan dilediğine izin ver ve kendileri için af dile. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. | إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ امَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَإِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلَىٰ أَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتَّىٰ يَسْتَأْذِنُوهُ إِنَّ الَّذِينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ | 024:062:024 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Rasulün | N– -in hali eril isim mecrur | 24:63 Aranızda peygamberi çağırmayı, sizin birbirinizi çağırmanıza eş tutmayın. Allah sizin, birbirini siper ederek sıvışıp gidenlerinizi bilir. Resulün emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin gelip çatmasından yahut acıklı bir azabın yakalarına yapışmasından çekinsinler. | لَا تَجْعَلُوا دُعَاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضًا قَدْ يَعْلَمُ اللَّهُ الَّذِينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذًا فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 024:063:004 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | elçiye | N– -in hali eril isim mecrur | 25:7 Şunu da söylemişlerdir: "Ne biçim resuldür bu; yemek yiyor, sokaklarda yürüyor. Üzerine bir melek indirilmeli, beraberinde özel bir uyarıcı olmalı değil miydi?" | وَقَالُوا مَالِ هَٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذِيرًا | 025:007:004 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 25:20 Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de mutlaka yemek yiyorlar, sokaklarda yürüyorlardı. Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık. Sabrediyor musunuz? Rabbin her şeyi görmektedir. | وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا | 025:020:002 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçiler- | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 25:20 Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de mutlaka yemek yiyorlar, sokaklarda yürüyorlardı. Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık. Sabrediyor musunuz? Rabbin her şeyi görmektedir. | وَمَا أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَلِينَ إِلَّا إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْأَسْوَاقِ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا | 025:020:005 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | elçiyle | N– -in hali eril isim mecrur | 25:27 O gün zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: "Ne olurdu, resulle birlikte bir yol tutsaydım." | وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبِيلًا | 025:027:011 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 25:30 Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular." | وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَٰذَا الْقُرْانَ مَهْجُورًا | 025:030:002 |
الرُّسُلَ | r-rusule | peygamberleri | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 25:37 Ve Nûh kavmi... Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık. | وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ أَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ ايَةً وَأَعْتَدْنَا لِلظَّالِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا | 025:037:005 |
رَسُولًا | rasūlen | elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 25:41 Seni gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey yapmazlar: "Allah'ın, resul olarak gönderdiği şu mu?" | وَإِذَا رَأَوْكَ إِنْ يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا الَّذِي بَعَثَ اللَّهُ رَسُولًا | 025:041:011 |
أَرْسَلَ | ersele | gönderdi | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 25:48 O gönderdi rüzgârı bir müjde olarak rahmetinin önünden. Biz indirdik gökten tertemiz bir su. | وَهُوَ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً طَهُورًا | 025:048:003 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | biz seni göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 25:56 Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا | 025:056:002 |
فَأَرْسِلْ | feersil | onun için elçilik ver | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil istinaf fa sı emir fiili | 26:13 "Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder." | وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَىٰ هَارُونَ | 026:013:006 |
رَسُولُ | rasūlu | elçisiyiz | N– yalın hal eril isim merfu | 26:16 "Hemen Firavun'a gidin, şöyle deyin: -Âlemlerin Rabbi'nin resulleriyiz biz." | فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ | 026:016:005 |
أَرْسِلْ | ersil | gönder | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil emir fiili | 26:17 "İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder." | أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ | 026:017:002 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçiler- | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 26:21 "Sizden korkunca aranızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana hükmetme gücü bağışladı ve beni peygamberlerden biri yaptı." | فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ | 026:021:011 |
رَسُولَكُمُ | rasūlekumu | elçiniz | N– ismin -i hali eril isim PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri mansub kaf muttasıl (bitişik) zamir | 26:27 Firavun dedi: "Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli." | قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ | 026:027:003 |
أُرْسِلَ | ursile | gönderilen | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 26:27 Firavun dedi: "Şu size gönderilmiş bulunan resulünüz gerçekten tam bir deli." | قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ | 026:027:005 |
فَأَرْسَلَ | feersele | sonra gönderdi | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 26:53 Bunun üzerine Firavun, kentlere toplayıcılar gönderdi: | فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ | 026:053:001 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 26:105 Nûh kavmi de hak elçileri yalanladı. | كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ | 026:105:004 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 26:107 "Ben sizin için gelmiş, güvenilir bir resulüm." | إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ | 026:107:003 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 26:123 Âd da peygamberleri yalanladı. | كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ | 026:123:003 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 26:125 "Ben sizin için, güvenilir bir resulüm." | إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ | 026:125:003 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 26:141 Semûd da peygamlerleri yalanladı. | كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ | 026:141:003 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 26:143 "Ben sizin için emin bir resulüm." | إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ | 026:143:003 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 26:160 Lût kavmi de hak elçilerini yalanladı. | كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ | 026:160:004 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 26:162 "Ben size gelen emin bir elçiyim." | إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ | 026:162:003 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 26:176 Eyke halkı da elçileri yalanladı. | كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ | 026:176:004 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 26:178 "Kuşkusuz, ben sizin için güvenilir bir resulüm." | إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ | 026:178:003 |
الْمُرْسَلُونَ | l-murselūne | elçiler | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 27:10 "Asanı bırak!" Bunun üzerine Mûsa, asayı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır görünce gerisin geri kaçtı ve arkasına bakmadı. "Korkma ey Mûsa, benim. Benim huzurumda, elçi olarak gönderilenler korkmaz." | وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَاهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ | 027:010:020 |
مُرْسِلَةٌ | mursiletun | göndereyim | N– yalın hal dişil belirsiz (kalıp IV) etken sıfat merfu | 27:35 "Şimdi ben onlara bir hediye göndereceğim ve bakacağım elçiler neyle geri dönecekler." | وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ | 027:035:002 |
الْمُرْسَلُونَ | l-murselūne | elçiler | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 27:35 "Şimdi ben onlara bir hediye göndereceğim ve bakacağım elçiler neyle geri dönecekler." | وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ | 027:035:008 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 27:45 Yemin olsun, Semûd'a da kardeşleri Sâlih'i, şunu tebliğ etmek üzere gönderdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin." Bir de ne görelim, onlar birbiriyle boğuşan iki fırka oluvermişler. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ | 027:045:002 |
يُرْسِلُ | yursilu | gönderen | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 27:63 Yoksa size karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın beraberinde bir ilah daha mı var? Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır. | أَمَّنْ يَهْدِيكُمْ فِي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِهِ أَإِلَٰهٌ مَعَ اللَّهِ تَعَالَى اللَّهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ | 027:063:008 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçiler- | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 28:7 Mûsa'nın annesine şunu vahyettik: "Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince de nehire bırakıver onu. Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu resullerden biri yapacağız." | وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّ مُوسَىٰ أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ | 028:007:022 |
فَأَرْسِلْهُ | feersilhu | onu gönder | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili ha muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 28:34 "Kardeşim Hârun var ya, o benden lisanca daha etkilidir/benden daha güzel konuşur. Onu da benimle yardımcı olarak gönder ki beni tasdiklesin; beni yalanlamalarından korkuyorum." | وَأَخِي هَارُونُ هُوَ أَفْصَحُ مِنِّي لِسَانًا فَأَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُنِي إِنِّي أَخَافُ أَنْ يُكَذِّبُونِ | 028:034:007 |
مُرْسِلِينَ | mursilīne | elçi olarak gönderen | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) etken sıfat mansub | 28:45 Ancak biz, birçok nesil oluşturduk da bunlar üzerinden ömürler akıp gitti. Sen Medyen halkı içinde oturarak onlara ayetlerimizi okuyor değildin. Biz, peygamberler gönderiyoruz, hepsi bu. | وَلَٰكِنَّا أَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا فِي أَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُو عَلَيْهِمْ ايَاتِنَا وَلَٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ | 028:045:018 |
أَرْسَلْتَ | erselte | gönderseydin | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 28:47 Kendi ellerinin önden hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde hemen şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir resul gönderseydin de senin ayetlerine uyup müminlerden olsaydık ne olurdu!" | وَلَوْلَا أَنْ تُصِيبَهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ ايَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ | 028:047:011 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 28:47 Kendi ellerinin önden hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde hemen şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir resul gönderseydin de senin ayetlerine uyup müminlerden olsaydık ne olurdu!" | وَلَوْلَا أَنْ تُصِيبَهُمْ مُصِيبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَا أَرْسَلْتَ إِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ ايَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ | 028:047:013 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 28:59 Senin Rabbin, memleketleri/medeniyetleri, ana merkezlerinde kendilerine ayetlerimizi okuyan bir resul göndermedikçe helâk etmez. Biz; ülkeleri/medeniyetleri, halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz. | وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَىٰ حَتَّىٰ يَبْعَثَ فِي أُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْهِمْ ايَاتِنَا وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرَىٰ إِلَّا وَأَهْلُهَا ظَالِمُونَ | 028:059:010 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçilere | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 28:65 Allah o gün onlara seslenir de şöyle der: "Hak elçilerine ne cevap verdiniz?" | وَيَوْمَ يُنَادِيهِمْ فَيَقُولُ مَاذَا أَجَبْتُمُ الْمُرْسَلِينَ | 028:065:006 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 29:14 Yemin olsun, biz Nûh'u toplumuna gönderdik de o, onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. Çünkü zalimlerdi onlar. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ | 029:014:002 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | elçiye | N– -in hali eril isim mecrur | 29:18 "Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir." | وَإِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 029:018:010 |
رُسُلُنَا | rusulunā | elçilerimiz | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 29:31 Elçilerimiz, İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: "Biz şu kentin halkını helâk edeceğiz. Çünkü ora halkı zalim oldular." | وَلَمَّا جَاءَتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَىٰ قَالُوا إِنَّا مُهْلِكُو أَهْلِ هَٰذِهِ الْقَرْيَةِ إِنَّ أَهْلَهَا كَانُوا ظَالِمِينَ | 029:031:003 |
رُسُلُنَا | rusulunā | elçilerimiz | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 29:33 Elçilerimiz Lût'a gelince, onlar yüzünden fenalaştı, eli kolu birbirine dolandı. "Korkma, tasalanma dediler, biz seni de aileni de kurtaracağız. Ama karın, azaba terk edilenlerden olacaktır." | وَلَمَّا أَنْ جَاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ إِنَّا مُنَجُّوكَ وَأَهْلَكَ إِلَّا امْرَأَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِرِينَ | 029:033:004 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 29:40 Herbirini kendi günahı ile yakaladık. Bazılarının üstüne taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Bir kısmını, o korkunç titreşimli ses yakaladı. Onlardan, yere batırdıklarımız da oldu. Bazılarını da boğduk. Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı. | فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنْبِهِ فَمِنْهُمْ مَنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُمْ مَنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُمْ مَنْ أَغْرَقْنَا وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ | 029:040:006 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçiler | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 30:9 Yeryüzünde dolaşıp bir bakmıyorlar mı ki, nasıl oldu kendilerinden öncekilerin sonu? Onlar kuvvet yönünden bunlardan daha ağır ve baskındılar. Toprağı eşip deşip didik didik etmişlerdi. Ve yeryüzünü, bunların imar ettiklerinden çok daha fazla imar etmişlerdi. Ve resulleri onlara açık seçik deliller getirmişti. O halde, Allah onlara zulmediyor değildi. Doğrusu, onlardı öz benliklerine zulmedip duranlar. | أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ | 030:009:023 |
يُرْسِلَ | yursile | göndermesidir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 30:46O'nun ayetlerindendir ki, size rahmetinden tattırsın; gemiler, buyruğu ile akıp gitsin. Lütfundan nasip arayasınız ve şükredebilesiniz diye, rüzgarları müjdeciler olarak gönderir. | وَمِنْ ايَاتِهِ أَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذِيقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِهِ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ | 030:046:004 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 30:47Andolsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öc aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ | 030:047:002 |
رُسُلًا | rusulen | elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 30:47Andolsun biz, senden önce de resulleri toplumlarına gönderdik, onlara açık kanıtlar getirdiler. Nihayet, günah işleyenlerden öc aldık. İnananlara yardım etmek bizim üzerimizde bir haktı. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا إِلَىٰ قَوْمِهِمْ فَجَاءُوهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذِينَ أَجْرَمُوا وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِنِينَ | 030:047:005 |
يُرْسِلُ | yursilu | gönderir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 30:48O Allah'tır ki, rüzgarları gönderir de onlar, bulutu savurur. Sonra Allah o bulutu gökte dilediği gibi yayıp döşer, onu parça parça eder. Nihayet sen onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Sonra onu kullarından dilediğine ulaştırdığında onlar, müjde almış gibi sevinirler. | اللَّهُ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَاءِ كَيْفَ يَشَاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ فَإِذَا أَصَابَ بِهِ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ إِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ | 030:048:003 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndersek | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 30:51Yemin olsun, bir rüzgar göndersek de yeri sararmış görseler, arkasından hiç şaşmadan nankörlük etmeye başlarlar. | وَلَئِنْ أَرْسَلْنَا رِيحًا فَرَأَوْهُ مُصْفَرًّا لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِهِ يَكْفُرُونَ | 030:051:002 |
فَأَرْسَلْنَا | fe erselnā | ve biz göndermiştik | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf fa sı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 33:9 Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın! Hani, üstünüze ordular gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salmıştık. Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ جَاءَتْكُمْ جُنُودٌ فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَكَانَ اللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرًا | 033:009:012 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Resulü | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 33:12 Münafıklarla, kalplerinde maraz olanlar şöyle diyorlardı: "Allah ve resulü bize, bir aldanışdan başka bir şey vaat etmemiş." | وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا | 033:012:011 |
رَسُولِ | rasūli | Elçisinde | N– -in hali eril isim mecrur | 33:21 Yemin olsun, Allah resulünde sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenlerle Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır. | لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْاخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا | 033:021:005 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Resulünün | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 33:22 Müminler, düşman hizipleri gördüklerinde şöyle demişlerdir: "Allah'ın ve resulünün bize vaat ettiği işte budur. Ve Allah da resulü de doğru sözlüdür." Bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı. | وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَٰذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا | 033:022:010 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Resulü | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 33:22 Müminler, düşman hizipleri gördüklerinde şöyle demişlerdir: "Allah'ın ve resulünün bize vaat ettiği işte budur. Ve Allah da resulü de doğru sözlüdür." Bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı. | وَلَمَّا رَأَى الْمُؤْمِنُونَ الْأَحْزَابَ قَالُوا هَٰذَا مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَصَدَقَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَمَا زَادَهُمْ إِلَّا إِيمَانًا وَتَسْلِيمًا | 033:022:013 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Eçisini | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 33:29 "Yok eğer Allah'ı, resulünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah sizin güzel düşünüp güzel hareket edenlerinize büyük bir ödül hazırlamıştır." | وَإِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاخِرَةَ فَإِنَّ اللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا | 033:029:005 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Resulüne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 33:31 Sizden kim, Allah'a ve resulüne itaat eder, iyilik yaparsa, ona da ücretini iki kat olarak veririz. Kendisi için bol ve bereketli bir rızık da hazırlamışızdır. | وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ وَتَعْمَلْ صَالِحًا نُؤْتِهَا أَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ وَأَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقًا كَرِيمًا | 033:031:005 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Resulüne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 33:33 Evlerinizde de vakarlı oturun. İlk cahiliye teşhirciliği gibi kendinizi teşhir etmeyin. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve resulüne itaat edin. Allah sizden kiri/lekeyi gidermek istiyor ey Ehlibeyt, sizi tam bir biçimde temizlemek istiyor. | وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْأُولَىٰ وَأَقِمْنَ الصَّلَاةَ وَاتِينَ الزَّكَاةَ وَأَطِعْنَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا | 033:033:015 |
وَرَسُولُهُ | ve rasūluhu | ve Resulü | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 33:36 Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir. | وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا | 033:036:009 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Resulüne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 33:36 Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir. | وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا | 033:036:020 |
رِسَالَاتِ | risālāti | elçiliğini | N– -in hali dişil çoğul isim mecrur | 33:39 Onlar ki Allah'ın mesajlarını tebliğ edip O'ndan korkarlar, Allah'tan gayrı hiç kimseden korkmazlar. Hesap sorucu olarak Allah yeter. | الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا | 033:039:003 |
رَسُولَ | rasūle | Elçisidir | N– ismin -i hali eril isim mansub | 33:40 Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; O, Allah'ın resulü ve nebilerin sonuncusudur. Allah herşeyi gereğince biliyor. | مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَٰكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا | 033:040:009 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | seni gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 33:45 Ey Peygamber! Hiç kuşkusuz, biz seni bir tanık bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. | يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا | 033:045:005 |
رَسُولَ | rasūle | Elçisini | N– ismin -i hali eril isim mansub | 33:53 Ey iman edenler! Size bir yemek için izin verilmedikçe Peygamber'in evlerine girmeyin. Vaktini bekleyip durmaksızın çağırıldığınızda girin, ancak yemeği yiyince hemen dağılın. Söze dalıp lafı koyulaştırmayın. Çünkü böyle davranmanız Peygamber'i rahatsız eder. Fakat o size bir şey söylemekten utanır. Allah ise hakkı dile getirmekten çekinmez. Peygamber'in eşlerinden bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temiz bir yoldur. Allah'ın resulüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra onun eşleriyle nikâhlanmanız, size helal kılınmamıştır. Böyle bir şey Allah katında büyük bir vebaldir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتَ النَّبِيِّ إِلَّا أَنْ يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَاظِرِينَ إِنَاهُ وَلَٰكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَادْخُلُوا فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَانْتَشِرُوا وَلَا مُسْتَأْنِسِينَ لِحَدِيثٍ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي النَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِي مِنْكُمْ وَاللَّهُ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ الْحَقِّ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ذَٰلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَنْ تُؤْذُوا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَنْ تَنْكِحُوا أَزْوَاجَهُ مِنْ بَعْدِهِ أَبَدًا إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمًا | 033:053:056 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisini | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 33:57 Allah'ı ve resulünü incitenleri Allah dünyada da âhirette de lanetlemiştir. Onlar için, alçaltıcı bir azap da hazırlanmıştır. | إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهِينًا | 033:057:005 |
الرَّسُولَا | r-rasūlā | elçiye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 33:66 Gün olur, yüzleri ateşin içinde evrilip çevrilir de şöyle derler: "Vay başımıza! Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke resule itaat etseydik." | يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا | 033:066:012 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Resulüne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 33:71 Ki Allah amellerinizi hayra ve barışa yarayışlı kılsın, günahlarınızı affetsin. Allah'a ve O'nun resulüne itaat eden, büyük bir başarıyı elde etmiştir. | يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا | 033:071:010 |
فَأَرْسَلْنَا | feerselnā | bu yüzden gönderdik | REM– devam ettirme öneki V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 34:16 Ne var ki onlar yüz çevirdiler; biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı, birazcık da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. | فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُمْ بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَيْ أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَيْءٍ مِنْ سِدْرٍ قَلِيلٍ | 034:016:002 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | biz seni göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 34:28 Biz seni, bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik, başka değil! Ama insanların çokları bilmiyorlar. | وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ | 034:028:002 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 34:34 Biz, hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, onun servet ve refahla şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz, sizin elçilik yaptığınız şeyi inkâr ediyoruz!" | وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ | 034:034:002 |
أُرْسِلْتُمْ | ursiltum | sizin gönderildiğiniz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul te muttasıl (bitişik) zamir | 34:34 Biz, hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, onun servet ve refahla şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz, sizin elçilik yaptığınız şeyi inkâr ediyoruz!" | وَمَا أَرْسَلْنَا فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ | 034:034:012 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermemiştik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 34:44 Oysaki biz onlara, araştırıp ders alacakları kitaplar vermemiştik; daha önce kendilerine bir uyarıcı da göndermemiştik. | وَمَا اتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَا أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذِيرٍ | 034:044:007 |
رُسُلِي | rusulī | elçilerimi | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 34:45 Onlardan öncekiler de yalanladılar. Üstelik bunlar, ötekilerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamadılar. Resullerimi yalanladılar. Peki, benim azabım nasıl oldu!? | وَكَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَمَا بَلَغُوا مِعْشَارَ مَا اتَيْنَاهُمْ فَكَذَّبُوا رُسُلِي فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ | 034:045:011 |
رُسُلًا | rusulen | elçiler | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 35:1 Hamt, Fâtır olan Allah'adır; gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan O'dur. Yaratışta/yaratılmışlarda dilediğini artırır O. Hiç kuşkusuz, Allah her şeye gücü yetendir. | الْحَمْدُ لِلَّهِ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَاعِلِ الْمَلَائِكَةِ رُسُلًا أُولِي أَجْنِحَةٍ مَثْنَىٰ وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزِيدُ فِي الْخَلْقِ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | 035:001:008 |
مُرْسِلَ | mursile | salıverecek | N– ismin -i hali eril (kalıp IV) etken sıfat mansub | 35:2 Allah'ın insanlar için açıp yaydığı rahmeti hiç kimse tutup kısamaz. Onun tutup kıstığını ise O'ndan sonra salıp açacak yoktur. Azîz'dir O, Hakîm'dir. | مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ | 035:002:013 |
رُسُلٌ | rusulun | elçiler (de) | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 35:4 Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki resuller de yalanlanmıştır. Bütün işler ve oluşlar Allah'a döndürülür. | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كُذِّبَتْ رُسُلٌ مِنْ قَبْلِكَ وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ | 035:004:005 |
أَرْسَلَ | ersele | gönderir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 35:9 Allah odur ki, rüzgârları gönderdi. Rüzgârlar bir bulut kaldırır. Derken onu ölü bir beldeye sevk ettik de ölümünden sonra toprağa onunla hayat verdik. İşte ölümünden sonra dirilme de böyledir. | وَاللَّهُ الَّذِي أَرْسَلَ الرِّيَاحَ فَتُثِيرُ سَحَابًا فَسُقْنَاهُ إِلَىٰ بَلَدٍ مَيِّتٍ فَأَحْيَيْنَا بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا كَذَٰلِكَ النُّشُورُ | 035:009:003 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | seni gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 35:24 Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun. | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ | 035:024:002 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 35:25 Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Resulleri onlara açık seçik mesajlar, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. | وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ | 035:025:009 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilmiş elçilerdensin | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 36:3 Hiç kuşkusuz, sen, gönderilen elçilerdensin; | إِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ | 036:003:003 |
الْمُرْسَلُونَ | l-murselūne | elçiler | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 36:13 Onlara o kent halkını örnek ver. Hani, elçiler gelmişti oraya. | وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ | 036:013:008 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 36:14 Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: "Biz, size gönderilen elçileriz!" | إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ | 036:014:002 |
مُرْسَلُونَ | murselūne | gönderilen elçileriz | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 36:14 Hani, biz onlara iki kişi göndermiştik, onları yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz, üçüncü bir kişiyle destek vermiştik. Şöyle demişlerdi: "Biz, size gönderilen elçileriz!" | إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ | 036:014:011 |
لَمُرْسَلُونَ | lemurselūne | gönderilmiş elçileriz | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat | 36:16 Dediler: "Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz." | قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ | 036:016:006 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçilere | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 36:20 Kentin öbür ucundan bir adam koşarak gelip şöyle dedi: "Ey topluluk, bu elçilere uyun!" | وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ | 036:020:011 |
رَسُولٍ | rasūlin | elçi | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 36:30 Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her resulle mutlaka alay ederlerdi. | يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | 036:030:008 |
الْمُرْسَلُونَ | l-murselūne | peygamberler | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 36:52 Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler." | قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ | 036:052:013 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mansub | 37:37 Hayır, öyle değil! O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti. | بَلْ جَاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ | 037:037:005 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz göndermiştik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 37:72 Yemin olsun, onların içlerinde uyarıcılar görevlendirmiştik. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِمْ مُنْذِرِينَ | 037:072:002 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | elçilerdendi | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 37:123 İlyas da elbette ki peygamberlerdendi. | وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ | 037:123:004 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçilerdendi | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 37:133 Hiç kuşkusuz, Lût da peygamberlerdendi. | وَإِنَّ لُوطًا لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ | 037:133:004 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçilerdendi | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 37:139 Yûnus da gönderilen elçilerdendi. | وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ | 037:139:004 |
وَأَرْسَلْنَاهُ | ve erselnāhu | ve onu elçi gönderdik | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri atıf vavı mazi fiilhe muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 37:147 Onu yüz bin kişiye yahut daha fazla olanlara elçi olarak gönderdik. | وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ مِائَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ | 037:147:001 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçi | ADJ– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat sıfat mecrur | 37:171 Yemin olsun, elçi olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti: | وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ | 037:171:005 |
الْمُرْسَلِينَ | l-murselīne | gönderilen elçiler | N– -in hali eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat mecrur | 37:181 Selam olsun tüm hak elçilerine!... | وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ | 037:181:003 |
الرُّسُلَ | r-rusule | elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 38:14 Bunların hepsi, resulleri yalanlamaktan başka bir şey yapmadılar. Sonunda azabım hak oldu. | إِنْ كُلٌّ إِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ | 038:014:005 |
وَيُرْسِلُ | ve yursilu | ve salıverir | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil atıf vavı muzari fiil | 39:42 Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. | اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَايَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ | 039:042:016 |
رُسُلٌ | rusulun | elçiler | N– yalın hal eril çoğul belirsiz isim merfu | 39:71İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Onlar: "Evet, derler, geldiler ama inkarcılar hakkında azap hükmü hak oldu." | وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ ايَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا قَالُوا بَلَىٰ وَلَٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ | 039:071:017 |
بِرَسُولِهِمْ | birasūlihim | elçisini | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri car mecrur «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 40:5 Onlardan önce Nûh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen oymaklar da. Her ümmet kendilerine gelen elçiyi yakalasınlar diye uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için yanlışı/tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler; nihayet onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım?! | كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْأَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْ وَهَمَّتْ كُلُّ أُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَأَخَذْتُهُمْ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ | 040:005:011 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 40:22 Sebep şuydu: Resulleri onlara açık seçik mesajlar getirirdi de onlar inkâr ederlerdi. Sonunda Allah hepsini yakaladı. O çok güçlüdür, azabı da şiddetlidir. | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَأَخَذَهُمُ اللَّهُ إِنَّهُ قَوِيٌّ شَدِيدُ الْعِقَابِ | 040:022:005 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 40:23 Yemin olsun, Mûsa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla göndermiştik. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِايَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ | 040:023:002 |
رَسُولًا | rasūlen | elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 40:34 Yemin olsun, daha önce Yûsuf da size açık seçik mesajlar getirmişti de onun size getirdikleri hakkında hep kuşku duymuştunuz. Daha sonra o ölünce de şöyle demiştiniz: "Allah ondan sonra bir daha asla resul göndermez." Allah, sınır tanımaz kuşkucuları işte böyle saptırır. | وَلَقَدْ جَاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِي شَكٍّ مِمَّا جَاءَكُمْ بِهِ حَتَّىٰ إِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللَّهُ مِنْ بَعْدِهِ رَسُولًا كَذَٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌ | 040:034:023 |
رُسُلُكُمْ | rusulukum | elçileriniz | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu kaf muttasıl (bitişik) zamir | 40:50 Bekçiler derler ki: "Resulleriniz size açık seçik mesajlar getirmezler miydi?" Derler ki: "Elbette getirirlerdi!" Bekçiler: "O halde yalvarın durun; inkârcıların yakarışları çıkmazda kalıp gitmiştir." diye cevap verirler. | قَالُوا أَوَلَمْ تَكُ تَأْتِيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا بَلَىٰ قَالُوا فَادْعُوا وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ | 040:050:005 |
رُسُلَنَا | rusulenā | elçilerimize | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 40:51 Şu bir gerçek ki, biz, resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz. | إِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِينَ امَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْأَشْهَادُ | 040:051:003 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdiğimiz | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 40:70 Kitap'ı ve resullerimiz aracılığıyla gönderdiğimizi yalayanlayanlar, yakında bilecekler! | الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ | 040:070:005 |
رُسُلَنَا | rusulenā | elçilerimizi | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 40:70 Kitap'ı ve resullerimiz aracılığıyla gönderdiğimizi yalayanlayanlar, yakında bilecekler! | الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ | 040:070:007 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 40:78 Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hayat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِايَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ | 040:078:002 |
رُسُلًا | rusulen | elçiler | N– ismin -i hali eril çoğul belirsiz isim mansub | 40:78 Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hayat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِايَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ | 040:078:003 |
لِرَسُولٍ | lirasūlin | hiçbir elçinin | P– önekli edat lām N– -in hali eril belirsiz isim car mecrur | 40:78 Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hayat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلًا مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ أَنْ يَأْتِيَ بِايَةٍ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ فَإِذَا جَاءَ أَمْرُ اللَّهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ | 040:078:017 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 40:83 Resulleri onlara açık seçik beyyineler getirdiklerinde, onlar yanlarındaki bilgiyle sevinip övündüler. Ve alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıverdi. | فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ | 040:083:003 |
الرُّسُلُ | r-rusulu | elçiler | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 41:14 Hani, resuller onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: "Allah'tan başkasına ibadet/kulluk etmeyin!" Şöyle cevap vermişlerdi: "Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz sizinle gönderileni tanımıyoruz." | إِذْ جَاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ قَالُوا لَوْ شَاءَ رَبُّنَا لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ | 041:014:003 |
أُرْسِلْتُمْ | ursiltum | gönderildiğiniz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul te muttasıl (bitişik) zamir | 41:14 Hani, resuller onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: "Allah'tan başkasına ibadet/kulluk etmeyin!" Şöyle cevap vermişlerdi: "Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz sizinle gönderileni tanımıyoruz." | إِذْ جَاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ قَالُوا لَوْ شَاءَ رَبُّنَا لَأَنْزَلَ مَلَائِكَةً فَإِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ | 041:014:021 |
فَأَرْسَلْنَا | feerselnā | biz de gönderdik | REM– devam ettirme öneki V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 41:16 Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Âhiretin azabı elbette ki daha rezil edicidir. Üstelik onlar hiçbir yardım da görmeyeceklerdir. | فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي أَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذِيقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الْاخِرَةِ أَخْزَىٰ وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ | 041:016:001 |
لِلرُّسُلِ | lirrusuli | elçilere | P– önekli edat lām N– -in hali eril çoğul isim car mecrur | 41:43 Senin için söylenen, senden önceki resuller için söylenenden başka şey değildir. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin hem çok affedicidir hem de acıklı bir azabın sahibidir. | مَا يُقَالُ لَكَ إِلَّا مَا قَدْ قِيلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَ إِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ أَلِيمٍ | 041:043:008 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | biz seni göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 42:48 Yüz çevirirlerse, biz seni onlar üzerine bekçi göndermemişiz. Sana düşen, tebliğden başkası değildir. Biz insana, bizden bir rahmet tattırdığımızda, onunla sevinip şımarır. Kendi ellerinin hazırladığından bir kötülük başlarına sarılınca, bakarsın insan, alabildiğine nankörleşmiştir. | فَإِنْ أَعْرَضُوا فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا إِنْ عَلَيْكَ إِلَّا الْبَلَاغُ وَإِنَّا إِذَا أَذَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَا وَإِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ فَإِنَّ الْإِنْسَانَ كَفُورٌ | 042:048:004 |
يُرْسِلَ | yursile | gönderir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 42:51 Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve hikmet sahibi O'dur. | وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ | 042:051:014 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 42:51 Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve hikmet sahibi O'dur. | وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ | 042:051:015 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 43:6 Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik. | وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ | 043:006:002 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | göndermedik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 43:23 İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir ümmet/bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız." | وَكَذَٰلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِنْ نَذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا ابَاءَنَا عَلَىٰ أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَىٰ اثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ | 043:023:003 |
أُرْسِلْتُمْ | ursiltum | sizinle gönderilen | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul te muttasıl (bitişik) zamir | 43:24 Uyarıcı dedi: "Peki, ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?" Dediler: "Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz." | قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِأَهْدَىٰ مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ ابَاءَكُمْ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُمْ بِهِ كَافِرُونَ | 043:024:012 |
وَرَسُولٌ | ve rasūlun | ve elçi | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril belirsiz isim atıf vavı merfu | 43:29 Ben, şunlar ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim. | بَلْ مَتَّعْتُ هَٰؤُلَاءِ وَابَاءَهُمْ حَتَّىٰ جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبِينٌ | 043:029:008 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdiğimiz | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 43:45 Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk/ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız? | وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ الِهَةً يُعْبَدُونَ | 043:045:003 |
رُسُلِنَا | rusulinā | elçilerimiz- | N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 43:45 Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman'dan başka kulluk/ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız? | وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمَٰنِ الِهَةً يُعْبَدُونَ | 043:045:007 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 43:46 Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm." | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِايَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ | 043:046:002 |
رَسُولُ | rasūlu | elçisiyim | N– yalın hal eril isim merfu | 43:46 Yemin olsun, Mûsa'yı ayetlerimizle Firavun'a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: "Ben âlemlerin Rabbi'nin resulüyüm." | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ بِايَاتِنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ | 043:046:010 |
وَرُسُلُنَا | ve rusulunā | ve elçilerimiz | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri atıf vavı merfu «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 43:80 Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; elçilerimiz yanlarında yazıp duruyorlar. | أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُمْ بَلَىٰ وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ | 043:080:009 |
مُرْسِلِينَ | mursilīne | elçi göndericiyiz | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) etken sıfat mansub | 44:5 Katımızdan bir emir olarak. Hiç kuşkusuz biz, resuller göndeririz, | أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ | 044:005:006 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 44:13 Nerede onlarda öğüt almak? Yemin olsun, delillerle açıklayan bir resul gelmişti onlara. | أَنَّىٰ لَهُمُ الذِّكْرَىٰ وَقَدْ جَاءَهُمْ رَسُولٌ مُبِينٌ | 044:013:006 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 44:17 Kudretimize yemin olsun ki, onlardan önce Firavun'un kavmini de ince bir imtihana çektik de, asil ve onurlu bir resul geldi onlara. | وَلَقَدْ فَتَنَّا قَبْلَهُمْ قَوْمَ فِرْعَوْنَ وَجَاءَهُمْ رَسُولٌ كَرِيمٌ | 044:017:007 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçiyim | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 44:18 Şöyle sesleniyordu: "Ey Allah'ın kulları, bana gelin! Çünkü ben sizin için güvenilir bir resulüm." | أَنْ أَدُّوا إِلَيَّ عِبَادَ اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ | 044:018:008 |
الرُّسُلِ | r-rusuli | elçiler | N– -in hali eril çoğul isim mecrur | 46:9 De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim." | قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلَا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُبِينٌ | 046:009:006 |
أُرْسِلْتُ | ursiltu | gönderildiğim | V– 1. şahıs tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul te muttasıl (bitişik) zamir | 46:23 Dedi: "İlim, ancak Allah katındadır. Ben size, bana vahyedileni tebliğ ediyorum. Fakat sizin, cahillik edip duran bir toplum olduğunuzu görüyorum." | قَالَ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَأُبَلِّغُكُمْ مَا أُرْسِلْتُ بِهِ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ | 046:023:008 |
الرُّسُلِ | r-rusuli | elçilerin | N– -in hali eril çoğul isim mecrur | 46:35 Artık, resullerin azim sahibi olanlarının sabrettiği gibi sabret! O inkârcılar için acele etme! Tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bir duyurudur bu. Sapmışlar topluluğundan başka kim helâk edilir! | فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُولُو الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ يُهْلَكُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ | 046:035:007 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçiyi | N– ismin -i hali eril isim mansub | 47:32 Nankörlüğe sapıp Allah yolundan alıkoyanlar ve hidayet kendilerine tam bir şekilde belli olduktan sonra resule kafa tutanlar, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezler. O, onların amellerini işe yaramaz hale getirecektir. | إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَشَاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىٰ لَنْ يَضُرُّوا اللَّهَ شَيْئًا وَسَيُحْبِطُ أَعْمَالَهُمْ | 047:032:009 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçi'ye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 47:33 Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; resule de itaat edin! Amellerinizi işe yaramaz hale getirmeyin. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُوا أَعْمَالَكُمْ | 047:033:008 |
أَرْسَلْنَاكَ | erselnāke | seni gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 48:8 Şu bir gerçek ki, biz seni, bir tanık, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. | إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا | 048:008:002 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Resulüne | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 48:9 Allah'a ve resulüne inanasınız, O'nu destekleyesiniz, O'nu yüce bilesiniz ve sabah akşam O'nu tespih edesiniz diye. | لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا | 048:009:003 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 48:12 Siz sanmıştınız ki, resul de müminler de ailelerine bir daha asla dönmeyecekler. Bu düşünce kalplerinizde süslendi de çirkin bir sanıya saplandınız ve mahvolmuş bir topluluk haline geldiniz. | بَلْ ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَنْقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَىٰ أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَٰلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنْتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنْتُمْ قَوْمًا بُورًا | 048:012:006 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 48:13 Kim Allah'a ve resulüne iman etmezse bilsin ki biz, inkârcılar için alevli bir ateş hazırladık. | وَمَنْ لَمْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ فَإِنَّا أَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ سَعِيرًا | 048:013:005 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 48:17 Köre zorlama yoktur, topala zorlama yoktur, hastaya da zorlama yoktur. Kim Allah'a ve resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse, Allah onu acıklı bir azapla cezalandırır. | لَيْسَ عَلَى الْأَعْمَىٰ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْأَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرِيضِ حَرَجٌ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَنْ يَتَوَلَّ يُعَذِّبْهُ عَذَابًا أَلِيمًا | 048:017:016 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisi | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 48:26 İnkâr edenler, kalplerine öfkeli taassubu, o cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise huzur ve mutluluğunu resulünün, inananların üstüne indirmişti. Onları, takva kelimesine bağlı tutmuştu. Zaten onlar buna layık ve ehil idiler. Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. | إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَىٰ وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا | 048:026:014 |
رَسُولَهُ | rasūlehu | Elçisinin | N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 48:27 Yemin olsun ki Allah, resulüne o rüyayı hak olarak doğru çıkarmıştır. Allah dilerse, başlarınızı tıraş etmiş, saçlarınızı kısaltmış olarak güven içinde, korku duymadan Mescid-i Haram'a mutlaka gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi de bundan önce size yakın bir fetih nasip etti. | لَقَدْ صَدَقَ اللَّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِالْحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ إِنْ شَاءَ اللَّهُ امِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُءُوسَكُمْ وَمُقَصِّرِينَ لَا تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذَٰلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا | 048:027:004 |
أَرْسَلَ | ersele | gönderendir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 48:28 O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın. Tanık olarak Allah yeter. | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا | 048:028:003 |
رَسُولَهُ | rasūlehu | Elçisini | N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 48:28 O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın. Tanık olarak Allah yeter. | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا | 048:028:004 |
رَسُولُ | rasūlu | elçisidir | N– yalın hal eril isim merfu | 48:29 Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik işlen yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir. | مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَازَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا | 048:029:002 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisinin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 49:1 Ey iman edenler! Allah'ın ve resulünün önüne geçmeyin! Allah'tan korkun! Allah gerçekten çok iyi duyan ve gereğince bilendir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ | 049:001:010 |
رَسُولِ | rasūli | elçisinin | N– -in hali eril isim mecrur | 49:3 Allah resulünün huzurunda seslerini alçaltanlar var ya, onlar Allah'ın, gönüllerini takva için imtihan ettiği kişilerdir. Bir bağışlanma vardır onlar için, bir büyük ödül vardır. | إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَىٰ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ | 049:003:006 |
رَسُولَ | rasūle | Elçisi | N– ismin -i hali eril isim mansub | 49:7 Bilin ki, Allah'ın resulü içinizdedir. Eğer o çoğu işte size uysaydı, gerçekten zorlukla karşılaşır, sıkıntıya düşerdiniz. Ama Allah, imanı size sevdirmiş ve onu gönüllerinizde süslemiştir. Ve size küfrü, öz söz bozukluğunu, isyanı çirkin göstermiştir. Rüşte ermiş olanlar işte bunlardır; | وَاعْلَمُوا أَنَّ فِيكُمْ رَسُولَ اللَّهِ لَوْ يُطِيعُكُمْ فِي كَثِيرٍ مِنَ الْأَمْرِ لَعَنِتُّمْ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ حَبَّبَ إِلَيْكُمُ الْإِيمَانَ وَزَيَّنَهُ فِي قُلُوبِكُمْ وَكَرَّهَ إِلَيْكُمُ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ أُولَٰئِكَ هُمُ الرَّاشِدُونَ | 049:007:004 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 49:14 Bedeviler: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." | قَالَتِ الْأَعْرَابُ امَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَٰكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِنْ تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُمْ مِنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ | 049:014:018 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 49:15 Müminler ancak şu kimselerdir ki, Allah'a ve resulüne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya düşmezler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda didinirler. İşte bunlardır, özü sözü birbirine uyanlar. | إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ امَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ | 049:015:006 |
الرُّسُلَ | r-rusule | elçileri | N– ismin -i hali eril çoğul isim mansub | 50:14 Eykeliler, Tübba' kavmi de. Hepsi resulleri yalanladı da duyurulan azap hak oldu. | وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ | 050:014:007 |
الْمُرْسَلُونَ | l-murselūne | elçiler | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat merfu | 51:31 İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?" | قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ | 051:031:005 |
أُرْسِلْنَا | ursilnā | gönderildik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 51:32 Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik." | قَالُوا إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَىٰ قَوْمٍ مُجْرِمِينَ | 051:032:003 |
لِنُرْسِلَ | linursile | salalım diye | PRP– niyet önekilām V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 51:33 "Üzerlerine çamurdan taş atalım diye." | لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ طِينٍ | 051:033:001 |
أَرْسَلْنَاهُ | erselnāhu | onu göndermiştik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiilhe muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 51:38 Mûsa'da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun'a gönderdik. | وَفِي مُوسَىٰ إِذْ أَرْسَلْنَاهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ | 051:038:004 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 51:41 Âd kavminde de bir ibret var. Onlar üzerine, her şeyi yerinden söken rüzgârı göndermiştik. | وَفِي عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ الرِّيحَ الْعَقِيمَ | 051:041:004 |
رَسُولٍ | rasūlin | elçi | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 51:52 İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli." | كَذَٰلِكَ مَا أَتَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا قَالُوا سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ | 051:052:008 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 54:19 Biz onların üzerine uğursuzluğu kesiksiz bir günde, dondurucu/uğultulu bir kasırga gönderdik. | إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّ | 054:019:002 |
مُرْسِلُو | mursilū | onlara göndereceğiz | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) etken sıfat merfu | 54:27 Bir imtihan aracı olarak kendilerine dişi deveyi göndereceğiz. Artık gözetle onları ve sabret! | إِنَّا مُرْسِلُو النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْ | 054:027:002 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 54:31 Biz, onlar üzerine bir tek ses gönderdik de ağılcının serptiği kuru ot gibi kırılıp ufalandılar. | إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَشِيمِ الْمُحْتَظِرِ | 054:031:002 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 54:34 Biz de üzerlerine çakıl taşları fırlatan bir rüzgâr gönderdik. Sadece Lût'un ailesini, seher vakti kurtarmıştık, | إِنَّا أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّا الَ لُوطٍ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ | 054:034:002 |
يُرْسَلُ | yurselu | gönderilir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil mebni meçhul | 55:35 İkinizin de üzerine ateşten bir alev ve erimiş bakır/duman gönderilir de başarılı olamazsınız. | يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِ | 055:035:001 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 57:7 Allah'a resulüne iman edin; sizi üzerinde buyruk sahibi yaptığı şeylerden başkalarına bol bol verin! İçinizden iman eden ve infakta bulunanlar için çok büyük bir ödül vardır. | امِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَأَنْفِقُوا مِمَّا جَعَلَكُمْ مُسْتَخْلَفِينَ فِيهِ فَالَّذِينَ امَنُوا مِنْكُمْ وَأَنْفَقُوا لَهُمْ أَجْرٌ كَبِيرٌ | 057:007:003 |
وَالرَّسُولُ | verrasūlu | ve elçi | CIRC– durum / koşul ifadesi N– yalın hal eril isim hal vavı merfu | 57:8 İman sahipleri iseniz size ne oluyor da Allah'a güvenmiyorsunuz? Oysaki Resul sizi Rabbinize inanmaya çağırıyor, sizden kuvvetli bir söz de almıştır. | وَمَا لَكُمْ لَا تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ لِتُؤْمِنُوا بِرَبِّكُمْ وَقَدْ أَخَذَ مِيثَاقَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ | 057:008:006 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve elçilerine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 57:19 Allah'a ve resulüne inananlar var ya, özü sözü doğru kişiler onlardır. Rableri katında tanık olanlar/şehitlik mertebesine erenler de onlardır. Onların ödülleri ve ışıkları vardır. Küfre sapıp ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemin dostu olacaklardır. | وَالَّذِينَ امَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الصِّدِّيقُونَ وَالشُّهَدَاءُ عِنْدَ رَبِّهِمْ لَهُمْ أَجْرُهُمْ وَنُورُهُمْ وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ | 057:019:004 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve elçilerine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 57:21 Rabbinizden bir affa ve Allah ile resulüne inananlar için hazırlanmış bulunan, eni de yerle göğün eni kadar olan bir cennete doğru yarışarak koşun. Bu, Allah'ın dilediğine vereceği bir lütuftur. Allah, o büyük lütfun sahibidir. | سَابِقُوا إِلَىٰ مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا كَعَرْضِ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ أُعِدَّتْ لِلَّذِينَ امَنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ذَٰلِكَ فَضْلُ اللَّهِ يُؤْتِيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ | 057:021:015 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | biz gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 57:25 Yemin olsun, biz, resullerimizi açık seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî'dir, Azîz'dir. | لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ | 057:025:002 |
رُسُلَنَا | rusulenā | elçilerimizi | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 57:25 Yemin olsun, biz, resullerimizi açık seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî'dir, Azîz'dir. | لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ | 057:025:003 |
وَرُسُلَهُ | ve rusulehu | ve elçilerine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 57:25 Yemin olsun, biz, resullerimizi açık seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî'dir, Azîz'dir. | لَقَدْ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا بِالْبَيِّنَاتِ وَأَنْزَلْنَا مَعَهُمُ الْكِتَابَ وَالْمِيزَانَ لِيَقُومَ النَّاسُ بِالْقِسْطِ وَأَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَأْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ وَرُسُلَهُ بِالْغَيْبِ إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ | 057:025:023 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 57:26 Yemin olsun, Nûh'u ve İbrahim'i de resul olarak gönderdik. Peygamberliği ve Kitap'ı bunların soyları arasına koyduk. O soylardan bir kısmı hidayete ermiştir. Ama onlardan çoğu, yoldan çıkmış olanlardır. | وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا وَإِبْرَاهِيمَ وَجَعَلْنَا فِي ذُرِّيَّتِهِمَا النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ فَمِنْهُمْ مُهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ | 057:026:002 |
بِرُسُلِنَا | birusulinā | elçilerimizi | P– önekli edat bi N– -in hali eril çoğul isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri car mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 57:27 Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi art arda gönderdik. Meryem'in oğlu İsa'yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil'i verdik; ona uyanların gönüllerine şefkat ve merhamet koyduk. Bir bid'at olarak ortaya çıkardıkları ruhbaniyeti, onlar üzerine biz yazmamıştık. Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Ama ona gerektiği şekilde saygılı olmadılar. Onların, iman edenlerine ödüllerini verdik. Onlardan çoğu yoldan çıkmış olanlardır. | ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَىٰ اثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَاتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَاتَيْنَا الَّذِينَ امَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ | 057:027:005 |
بِرَسُولِهِ | birasūlihi | O'nun Elçisine | P– önekli edat bi N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 57:28 Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve onun resulüne inanın ki size rahmetinden iki nasip versin: Size, kendisiyle yol açacağınız bir ışık lütfetsin ve sizi affetsin. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَامِنُوا بِرَسُولِهِ يُؤْتِكُمْ كِفْلَيْنِ مِنْ رَحْمَتِهِ وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهِ وَيَغْفِرْ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ | 057:028:008 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 58:4 Özgürlüğe kavuşturma imkânını bulamayan, ilişkiye girmelerinden önce, aralıksız iki ay oruç tutacaktır. Buna da gücü yetmeyen, altmış yoksulu doyuracaktır. Bütün bunlar Allah'a ve resulüne inanasınız diyedir. Ve işte bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Küfre sapanlara korkunç bir azap vardır. | فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَتَمَاسَّا فَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَإِطْعَامُ سِتِّينَ مِسْكِينًا ذَٰلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 058:004:020 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 58:5 Allah'a ve resulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin çarpılıp tepelendikleri gibi çarpılıp tepeleneceklerdir. Biz, gerçekleri apaçık gösteren ayetler indirmişizdir. Küfre sapanlar için, rezil edici bir azap vardır. | إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ كُبِتُوا كَمَا كُبِتَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَقَدْ أَنْزَلْنَا ايَاتٍ بَيِّنَاتٍ وَلِلْكَافِرِينَ عَذَابٌ مُهِينٌ | 058:005:005 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçiye | N– -in hali eril isim mecrur | 58:8 Görmedin mi şu fısıldaşmaktan yasaklananları ki, biraz sonra, yasaklanmış oldukları şeye dönüyorlar ve günah, düşmanlık, peygambere isyan konusunda fısıldaşıyorlar. Sana geldiklerinde, seni Allah'ın selamlamadığı biçimde selamlıyorlar. Kendi içlerinde ise şöyle diyorlar: "Söylediğimiz şey yüzünden Allah bize azap etse ya!" Cehennem yeter onlara. Girecekler oraya. Ne kötü dönüş yeridir o! | أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ نُهُوا عَنِ النَّجْوَىٰ ثُمَّ يَعُودُونَ لِمَا نُهُوا عَنْهُ وَيَتَنَاجَوْنَ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَإِذَا جَاءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اللَّهُ وَيَقُولُونَ فِي أَنْفُسِهِمْ لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اللَّهُ بِمَا نَقُولُ حَسْبُهُمْ جَهَنَّمُ يَصْلَوْنَهَا فَبِئْسَ الْمَصِيرُ | 058:008:017 |
الرَّسُولِ | r-rasūli | Elçiye | N– -in hali eril isim mecrur | 58:9 Ey iman edenler! Aranızda fısıldaştığınız zaman, günah, düşmanlık ve resule isyan hususlarında fısıldaşmayın; hayırda erginlik/dürüstlük ve takva konusunda fısıldaşın. Huzurunda haşredileceğiniz Allah'tan sakının! | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا إِذَا تَنَاجَيْتُمْ فَلَا تَتَنَاجَوْا بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَمَعْصِيَتِ الرَّسُولِ وَتَنَاجَوْا بِالْبِرِّ وَالتَّقْوَىٰ وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ | 058:009:012 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçi ile | N– ismin -i hali eril isim mansub | 58:12 Ey iman edenler! Resulle gizlice konuşacağınız zaman, bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin! Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Eğer bu imkânı bulamazsanız bilin ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ذَٰلِكَ خَيْرٌ لَكُمْ وَأَطْهَرُ فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ | 058:012:007 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 58:13 Gizli konuşmanızdan önce, sadakalar vermekten ürperdiniz mi? Çünkü yapmadınız. Allah size tövbe nasip etti. Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. | أَأَشْفَقْتُمْ أَنْ تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَاتٍ فَإِذْ لَمْ تَفْعَلُوا وَتَابَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ | 058:013:020 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 58:20 Allah'a ve resulüne kafa tutanlar en aşağılık kişiler arasındadırlar. | إِنَّ الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ فِي الْأَذَلِّينَ | 058:020:005 |
وَرُسُلِي | ve rusulī | ve elçilerim | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 1. şahıs tekil iyelik zamiri atıf vavı merfu ya muttasıl (bitişik) zamir | 58:21 Allah, "Ben ve resullerim mutlaka galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Allah çok güçlüdür, Azîz'dir. | كَتَبَ اللَّهُ لَأَغْلِبَنَّ أَنَا وَرُسُلِي إِنَّ اللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٌ | 058:021:005 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 58:22 Allah'a ve âhiret gününe inanan bir topluluğun, Allah'a ve resulüne karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurduğunu göremezsin. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; sürekli kalacaklardır orada. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Allah'ın hizbi işte bunlardır. Dikkat edin, Allah'ın hizbi, başarıya ulaşanların ta kendileridir! | لَا تَجِدُ قَوْمًا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْاخِرِ يُوَادُّونَ مَنْ حَادَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُوا ابَاءَهُمْ أَوْ أَبْنَاءَهُمْ أَوْ إِخْوَانَهُمْ أَوْ عَشِيرَتَهُمْ أُولَٰئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ الْإِيمَانَ وَأَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ أُولَٰئِكَ حِزْبُ اللَّهِ أَلَا إِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ | 058:022:012 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 59:4 Çünkü onlar, Allah'a ve resulüne kafa tuttular. Kim Allah'a kafa tutarsa, bilsin ki Allah'ın azabı çok çetindir. | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَاقُّوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَمَنْ يُشَاقِّ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ | 059:004:005 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisine | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 59:6 Allah'ın onlardan resulüne aktardığı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz ne deve sürdünüz; ama Allah, resullerini dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir. | وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | 059:006:005 |
رُسُلَهُ | rusulehu | elçilerini | N– ismin -i hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 59:6 Allah'ın onlardan resulüne aktardığı ganimetlere gelince, siz onun için ne at bindiniz ne deve sürdünüz; ama Allah, resullerini dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeyi yapmakta sonsuz kudret sahibidir. | وَمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْهُمْ فَمَا أَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلَٰكِنَّ اللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | 059:006:017 |
رَسُولِهِ | rasūlihi | Elçisine | N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 59:7 Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir. | مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ وَمَا اتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ | 059:007:005 |
وَلِلرَّسُولِ | velirrasūli | ve Elçiye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) P– önekli edat lām N– -in hali eril isim atıf vavı car mecrur | 59:7 Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir. | مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ وَمَا اتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ | 059:007:010 |
الرَّسُولُ | r-rasūlu | Elçi | N– yalın hal eril isim merfu | 59:7 Allah'ın, kentler halkından resulüne zahmetsizce aktardığı mal ve nimetler şunlar içindir: Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar. Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın. Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin ve Allah'tan korkun. Hiç kuşkusuz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir. | مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْأَغْنِيَاءِ مِنْكُمْ وَمَا اتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ | 059:007:026 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 59:8 Sözü edilen o mallar, göçmen yoksullar içindir. Onlar ki, yurtlarından çıkarılıp mallarından yoksun bırakılmışlardır; Allah'tan bir lütuf ve bir hoşnutluk peşindedirler; Allah'a ve resulüne yardım ederler. İşte onlardır, özü sözü doğru olanlar. | لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ الَّذِينَ أُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا وَيَنْصُرُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ | 059:008:015 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçiyi | N– ismin -i hali eril isim mansub | 60:1 Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak'tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınız için Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُمْ مِنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَنْ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِنْ كُنْتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنْتُمْ وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ | 060:001:020 |
رَسُولُ | rasūlu | elçisi (olduğumu) | N– yalın hal eril isim merfu | 61:5 Hani, Mûsa, toplumuna şöyle demişti: "Ey toplumum! Benim size gönderilen Allah elçisi olduğumu bilip durduğunuz halde, beni neden incitiyorsunuz?" Onlar bozulup sapınca Allah da onların kalplerini eğriltti. Çünkü Allah, sapıklardan oluşmuş bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz. | وَإِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ لِمَ تُؤْذُونَنِي وَقَدْ تَعْلَمُونَ أَنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ فَلَمَّا زَاغُوا أَزَاغَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ | 061:005:012 |
رَسُولُ | rasūlu | elçisiyim | N– yalın hal eril isim merfu | 61:6 Meryem oğlu İsa'nın da şöyle dediğini hatırla: "Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önce Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim." Fakat İsa'nın müjdelediği elçi onlara apaçık deliller getirdiğinde: "Bu, katıksız bir büyüdür!" dediler. | وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ | 061:006:010 |
بِرَسُولٍ | birasūlin | bir elçiyi | P– önekli edat bi N– -in hali eril belirsiz isim | 61:6 Meryem oğlu İsa'nın da şöyle dediğini hatırla: "Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önce Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim." Fakat İsa'nın müjdelediği elçi onlara apaçık deliller getirdiğinde: "Bu, katıksız bir büyüdür!" dediler. | وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ | 061:006:020 |
أَرْسَلَ | ersele | gönderdi | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 61:9 Resulünü hidayet ve hak dini getirmek üzere o gönderdi ki, ortak koşanlar hoşlanmasa bile, onu tüm dinlerden üstün kılsın. | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ | 061:009:003 |
رَسُولَهُ | rasūlehu | elçisini | N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 61:9 Resulünü hidayet ve hak dini getirmek üzere o gönderdi ki, ortak koşanlar hoşlanmasa bile, onu tüm dinlerden üstün kılsın. | هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ | 061:009:004 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 61:11 Allah'a ve onun resulüne inanır, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla didinirsiniz. İşte bu, sizin için en hayırlısıdır; eğer bilirseniz. | تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَتُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنْفُسِكُمْ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ | 061:011:003 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 62:2 O Allah'tır ki, ümmîlere içlerinden bir resul göndermiştir de o, onlara Allah'ın ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap'ı ve hikmeti öğretir. Onlar bundan önce tam bir sapıklık içine gömülmüşlerdi. | هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ ايَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ | 062:002:006 |
لَرَسُولُ | lerasūlu | elçisi olduğuna | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril isim | 63:1 Münafıklar sana geldikerinde: "Senin kesinlikle Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık ederiz." derler. Senin kesinlikle O'nun elçisi olduğunu Allah zaten biliyor. Ve Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar. | إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ | 063:001:007 |
لَرَسُولُهُ | lerasūluhu | onun elçisisin | EMPH– vurgulu önek lām N– yalın hal eril isim | 63:1 Münafıklar sana geldikerinde: "Senin kesinlikle Allah'ın elçisi olduğuna tanıklık ederiz." derler. Senin kesinlikle O'nun elçisi olduğunu Allah zaten biliyor. Ve Allah tanıklık eder ki, münafıklar kesinlikle yalancıdırlar. | إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ قَالُوا نَشْهَدُ إِنَّكَ لَرَسُولُ اللَّهِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ إِنَّكَ لَرَسُولُهُ وَاللَّهُ يَشْهَدُ إِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَكَاذِبُونَ | 063:001:012 |
رَسُولُ | rasūlu | Elçisi | N– yalın hal eril isim merfu | 63:5 Onlara, "Hadi gelin, Allah resulü sizin için af dilesin!" dendiğinde kafalarını öteye çevirirler. Ve sen onların böbürlenmiş bir halde dönüp gittiklerini görürsün. | وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْا يَسْتَغْفِرْ لَكُمْ رَسُولُ اللَّهِ لَوَّوْا رُءُوسَهُمْ وَرَأَيْتَهُمْ يَصُدُّونَ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَ | 063:005:007 |
رَسُولِ | rasūli | Elçisinin | N– -in hali eril isim mecrur | 63:7 Onlar: "Allah resulünün yanındakilere infak edip bir şey vermeyin ki dağılıp gitsinler!" diyen kişilerdir. Oysaki göklerin ve yerin hazineleri, Allah'ın tekelindedir. Ama münafıklar bunu anlamazlar. | هُمُ الَّذِينَ يَقُولُونَ لَا تُنْفِقُوا عَلَىٰ مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّىٰ يَنْفَضُّوا وَلِلَّهِ خَزَائِنُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَفْقَهُونَ | 063:007:009 |
وَلِرَسُولِهِ | velirasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) P– önekli edat lām N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı car mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 63:8 Şöyle derler: "Eğer Medine'ye dönersek, yemin olsun ki, itibarlı ve baskın olan, ezik ve zayıf olanı oradan çıkaracaktır!" Güç ve itibar Allah'a, onun resulüne ve iman sahiplerine özgüdür. Ama münafıklar bunu bilmezler. | يَقُولُونَ لَئِنْ رَجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْأَعَزُّ مِنْهَا الْأَذَلَّ وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ | 063:008:012 |
رُسُلُهُمْ | rusuluhum | elçileri | N– yalın hal eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 64:6 Bu böyledir. Çünkü resulleri onlara apaçık deliller getirip dururken onlar: "Bir insan mı bize kılavuzluk edecek?!" deyip küfre saptılar ve yüz çevirdiler. Ve Allah hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah, sınırsız zenginliğin, sonsuz övgülerin sahibidir. | ذَٰلِكَ بِأَنَّهُ كَانَتْ تَأْتِيهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُوا أَبَشَرٌ يَهْدُونَنَا فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوْا وَاسْتَغْنَى اللَّهُ وَاللَّهُ غَنِيٌّ حَمِيدٌ | 064:006:005 |
وَرَسُولِهِ | ve rasūlihi | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 64:8 Artık Allah'a, onun resulüne ve size indirdiğimiz nura inanın. Allah, yapmakta olduklarınızı iyiden iyiye haber almaktadır. | فَامِنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَالنُّورِ الَّذِي أَنْزَلْنَا وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ | 064:008:003 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | Elçiye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 64:12 Allah'a itaat edin, resule de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz resulümüze düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir. | وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 064:012:004 |
رَسُولِنَا | rasūlinā | Elçimize | N– -in hali eril isim PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mecrur «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 64:12 Allah'a itaat edin, resule de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz resulümüze düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir. | وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ فَإِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَإِنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ | 064:012:009 |
وَرُسُلِهِ | ve rusulihi | ve elçilerinin | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 65:8 Nice kentler vardı ki, azgınlık edip Rabbinin ve onun resullerinin emrinden çıktılar da biz onları çok zorlu bir hesaba çektik ve onlara, görülmemiş bir azapla azap ettik. | وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِهِ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَابًا شَدِيدًا وَعَذَّبْنَاهَا عَذَابًا نُكْرًا | 065:008:008 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi (gönderdi) | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 65:11 Bir elçi indirmiştir ki, iman edip hayra ve barışa yönelik işler sergileyenleri, karanlıklardan nura çıkarmak için Allah'ın ayetlerini açık seçik okur. Allah'a inanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanları Allah, altlarından ırmaklar akan cennetlere/bahçelere koyacaktır. Onlar orada sonsuza dek kalıcıdır. Allah böylesi için rızkı gerçekten güzelleştirmiştir. | رَسُولًا يَتْلُو عَلَيْكُمْ ايَاتِ اللَّهِ مُبَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَ الَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللَّهِ وَيَعْمَلْ صَالِحًا يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا قَدْ أَحْسَنَ اللَّهُ لَهُ رِزْقًا | 065:011:001 |
يُرْسِلَ | yursile | göndermeyeceğinden | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 67:17 O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgârı üzerinize salmayacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım! | أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ | 067:017:007 |
رَسُولَ | rasūle | elçisine | N– ismin -i hali eril isim mansub | 69:10 Rablerinin resulüne isyan ettiler de O da onları, şiddeti arttıkça artan bir yakalayışla yakaladı. | فَعَصَوْا رَسُولَ رَبِّهِمْ فَأَخَذَهُمْ أَخْذَةً رَابِيَةً | 069:010:002 |
رَسُولٍ | rasūlin | bir elçinin | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 69:40 Ki o, çok soylu bir elçinin sözüdür. | إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ | 069:040:003 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 71:1 Biz, Nûh'u, "Toplumunu, kendilerine korkunç bir azap gelmeden önce uyar!" diye kavmine gönderdik. | إِنَّا أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ أَنْ أَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ أَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 071:001:002 |
يُرْسِلِ | yursili | göndersin | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi muzari fiil meczum | 71:11 "Göğü üzerinize bol bol yağmur taşıyıcı olarak gönderir." | يُرْسِلِ السَّمَاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا | 071:011:001 |
وَرِسَالَاتِهِ | ve risālātihi | ve O'nun elçiliğidir | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali dişil çoğul isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 72:23 "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır. | إِلَّا بَلَاغًا مِنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا | 072:023:005 |
وَرَسُولَهُ | ve rasūlehu | ve Elçisine | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– ismin -i hali eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mansub he muttasıl (bitişik) zamir | 72:23 "Ancak Allah'tan bir tebliğ ve O'nun mesajlarından bir şeyler sunabilirim." Allah'a ve O'nun resulüne isyan edenler için cehennem ateşi vardır. Sürekli içinde kalacaklardır. | إِلَّا بَلَاغًا مِنَ اللَّهِ وَرِسَالَاتِهِ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَإِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا | 072:023:009 |
رَسُولٍ | rasūlin | elçi- | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 72:27 Seçtiği bir elçi müstesna. Çünkü O, resulünün önünden ve arkasından gözetleyiciler yürütür. | إِلَّا مَنِ ارْتَضَىٰ مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا | 072:027:005 |
رِسَالَاتِ | risālāti | risaletini | N– ismin -i hali dişil çoğul isim mansub | 72:28 Ki onların, Rablerinin elçiliklerini hedefine tam ulaştırdıklarını bilsin. Allah, onların katında bulunan şeyleri kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıya bağlamıştır. | لِيَعْلَمَ أَنْ قَدْ أَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَأَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَأَحْصَىٰ كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا | 072:028:005 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdik | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 73:15 Biz size, üstünüze tanık olan bir resul gönderdik. Tıpkı Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi. | إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ رَسُولًا | 073:015:002 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 73:15 Biz size, üstünüze tanık olan bir resul gönderdik. Tıpkı Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi. | إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ رَسُولًا | 073:015:004 |
أَرْسَلْنَا | erselnā | gönderdiğimiz | V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 73:15 Biz size, üstünüze tanık olan bir resul gönderdik. Tıpkı Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi. | إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ رَسُولًا | 073:015:008 |
رَسُولًا | rasūlen | bir elçi | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 73:15 Biz size, üstünüze tanık olan bir resul gönderdik. Tıpkı Firavun'a bir resul gönderdiğimiz gibi. | إِنَّا أَرْسَلْنَا إِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَا أَرْسَلْنَا إِلَىٰ فِرْعَوْنَ رَسُولًا | 073:015:011 |
الرَّسُولَ | r-rasūle | elçiye | N– ismin -i hali eril isim mansub | 73:16 Ama Firavun, resule isyan etti de biz onu korkunç bir tutuşla tutuverdik. | فَعَصَىٰ فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَأَخَذْنَاهُ أَخْذًا وَبِيلًا | 073:016:003 |
وَالْمُرْسَلَاتِ | velmurselāti | andolsun gönderilenlere | P– önekli edat wa (yemin) N– -in hali dişil çoğul (kalıp IV) edilgen sıfat car mecrur | 77:1 Yemin olsun, o art arda gönderilenlere/meleklere/rüzgârlara/vahyin bölümlerine/kalplere inen doğuşlara, | وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًا | 077:001:001 |
الرُّسُلُ | r-rusulu | elçilere | N– yalın hal eril çoğul isim merfu | 77:11 Resuller vakte bağlandığında, | وَإِذَا الرُّسُلُ أُقِّتَتْ | 077:011:002 |
رَسُولٍ | rasūlin | bir elçinin | N– -in hali eril belirsiz isim mecrur | 81:19 Ki o, çok değerli bir elçinin sözüdür. | إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ | 081:019:003 |
أُرْسِلُوا | ursilū | kendileri gönderilmemişlerdi | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 83:33 Oysaki kendileri, inananlar üzerine bekçi gönderilmemişti. | وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ | 083:033:002 |
رَسُولُ | rasūlu | elçisi | N– yalın hal eril isim merfu | 91:13 Allah'ın elçisi onlara şöyle demişti: "Allah'ın devesini ve onun su içme hakkını koruyun." | فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ نَاقَةَ اللَّهِ وَسُقْيَاهَا | 091:013:003 |
رَسُولٌ | rasūlun | bir elçi | N– yalın hal eril belirsiz isim merfu | 98:2 Allah tarafından gönderilen, tertemiz sayfalar okuyan bir resul gelinceye dek. | رَسُولٌ مِنَ اللَّهِ يَتْلُو صُحُفًا مُطَهَّرَةً | 098:002:001 |
وَأَرْسَلَ | ve ersele | ve gönderdi | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 105:3 Gönderdi üzerlerine sürüler halinde kuş, | وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا أَبَابِيلَ | 105:003:001 |