Doğru Sayısı: Yanlış Sayısı:
Kullanımı hakkında:
1. Türkçe kelimelerden birini seçin. Seçtiğiniz kelime kırmızı olarak renklenecektir. Seçtiğiniz kelime ile ilgili bilgiler alt tarafta görüntülenecektir.
2. Tablodan karşılığı olduğunu düşündüğünüz satırdaki boş (veya kırmızı ile yazılı kelime olan) hücreye tıklayınız.
3. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU ise YEŞİL olarak hücreye yazılacaktır.
4. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU DEĞİL ise KIRMIZI olarak hücreye yazılacaktır.
5. Sorularınız, istekleriniz ve diğer surelerle ilgili çalışmaları talep etmek için tkuzan@gmail.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Turgut Kuzan - https://turgutkuzan.com/ - Aralık 2024
Arapça | Okunuş | Türkçe | Dilbilgisi | Meal | Ayet | İndex |
لَقُوا | leḳū | rastladıkları | V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:14 Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "îman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz." | وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ امَنُوا قَالُوا امَنَّا وَإِذَا خَلَوْا إِلَىٰ شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا إِنَّا مَعَكُمْ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ | 002:014:002 |
فَتَلَقَّىٰ | feteleḳḳā | derken aldı | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 2:37 Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar. | فَتَلَقَّىٰ ادَمُ مِنْ رَبِّهِ كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ | 002:037:001 |
مُلَاقُو | mulāḳū | kavuşacaklardır | N– yalın hal eril çoğul (kalıp III) etken sıfat merfu | 2:46 O ürperti duyanlar, Rablerine kavuşacaklarını düşünürler ve bilirler ki onlar, mutlaka O'na döneceklerdir. | الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ | 002:046:004 |
لَقُوا | leḳū | rastladıkları | V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 2:76 İnanmış olanlarla karşılaştıklarında, "İnandık" derler. Baş başa kaldıklarında ise şöyle konuşurlar: "Allah'ın size açtığını, Rabb'iniz katında sizinle tartışmada kanıt yapsınlar diye onlara söylüyor musunuz? Aklınızı işletmeyecek misiniz?" | وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ امَنُوا قَالُوا امَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعْضُهُمْ إِلَىٰ بَعْضٍ قَالُوا أَتُحَدِّثُونَهُمْ بِمَا فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْكُمْ لِيُحَاجُّوكُمْ بِهِ عِنْدَ رَبِّكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ | 002:076:002 |
تُلْقُوا | tulḳū | kendinizi atmayın | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir meczum | 2:195 Allah yolunda harcama yapın/nimetleri paylaşın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Güzel düşünüp güzel işler yapın. Çünkü Allah, güzellik sergileyenleri sever. | وَأَنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ | 002:195:006 |
مُلَاقُوهُ | mulāḳūhu | O'na kavuşacaksınız | N– yalın hal eril çoğul (kalıp III) etken sıfat PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 2:223 Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. Öz benlikleriniz için önceden bir şeyler gönderin. Allah'tan korkun ve bilin ki, O'na mutlaka ulaşacaksınız. İman sahiplerine müjde ver. | نِسَاؤُكُمْ حَرْثٌ لَكُمْ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ أَنَّىٰ شِئْتُمْ وَقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّكُمْ مُلَاقُوهُ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ | 002:223:014 |
مُلَاقُو | mulāḳū | kavuşacaklarına | N– yalın hal eril çoğul (kalıp III) etken sıfat merfu | 2:249 Tâlût, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût'a ve ordusuna karşı hiç bir gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir." | فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُمْ بِنَهَرٍ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُوا مِنْهُ إِلَّا قَلِيلًا مِنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ امَنُوا مَعَهُ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُمْ مُلَاقُو اللَّهِ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللَّهِ وَاللَّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ | 002:249:047 |
الْتَقَتَا | t-teḳatā | karşılaşan | V– 3. şahıs dişil ikil (kalıp VIII) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 3:13 Yüz yüze gelen şu iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Biri Allah yolunda çarpışıyordu; ötekisi küfre batmıştı. Allah yolunda çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah, öz yardımıyla dilediğini destekler. İşte bunda, gözleri olanlar için gerçek bir ibret vardır. | قَدْ كَانَ لَكُمْ ايَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَأُخْرَىٰ كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ وَاللَّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهِ مَنْ يَشَاءُ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ | 003:013:007 |
يُلْقُونَ | yulḳūne | attıkları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 3:44 Bu, gayb haberlerindendir ki, sana vahyediyoruz. Onlar, Meryem'in bakımını kimin üstleneceğini belirlemek için kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Çekiştikleri sırada da yanlarında değildin. | ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يُلْقُونَ أَقْلَامَهُمْ أَيُّهُمْ يَكْفُلُ مَرْيَمَ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ يَخْتَصِمُونَ | 003:044:011 |
لَقُوكُمْ | leḳūkum | sizinle karşılaştıkları | V– 3. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 2. şahıs eril çoğul nesne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 3:119 Siz öyle kişilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve Kitap'ın tümüne inanırsınız. Onlar ise sizinle karşılaştıklarında "İnandık!" derler; başbaşa kaldıklarında size öfkelerinden parmak uçlarını ısırırlar. De ki onlara: "Öfkenizle geberin!" Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir. | هَا أَنْتُمْ أُولَاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّهِ وَإِذَا لَقُوكُمْ قَالُوا امَنَّا وَإِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْأَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ | 003:119:011 |
تَلْقَوْهُ | telḳavhu | onunla karşılaşmadan | V– 2. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 3:143 Yemin olsun ki siz, onunla karşılaşmadan önce ölümü arzuluyordunuz. İşte gördünüz onu ve bakıp duruyorsunuz. | وَلَقَدْ كُنْتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِنْ قَبْلِ أَنْ تَلْقَوْهُ فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنْتُمْ تَنْظُرُونَ | 003:143:008 |
سَنُلْقِي | senulḳī | salacağız | FUT– gelecek zaman önekisa V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istikbal edatı muzari fiil | 3:151 Allah'ın, kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koştukları için, küfre sapanların kalplerine korku salacağız. Barınakları ateştir onların. Ne kötüdür o zalimlerin varacakları yer! | سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَا أَشْرَكُوا بِاللَّهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًا وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ | 003:151:001 |
الْتَقَى | t-teḳā | iki topluluğun | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp VIII) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 3:155 İki topluluğun karşılaştığı gün geri dönüp gidenleriniz var ya, yaptıkları bazı işler yüzünden şeytan onların ayağını kaydırmak istemişti. Andolsun, Allah onları yine de affetti. Allah Gafûr'dur, Halîm'dir. | إِنَّ الَّذِينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا وَلَقَدْ عَفَا اللَّهُ عَنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ | 003:155:006 |
الْتَقَى | t-teḳā | karşılaştığı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp VIII) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 3:166 İki topluluğun karşılaştığı gün sizin başınıza gelen, Allah'ın izniyledir ve Allah, müminleri bilsin diyedir. | وَمَا أَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِنِينَ | 003:166:004 |
وَأَلْقَوْا | ve elḳav | ve isterlerse | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 4:90 Ancak sizinle aralarında antlaşma olan bir topluma sığınanlarla, kendi toplumlarıyla yahut sizinle savaşma konusunda yürekleri yetersiz kalıp da size gelenlere dokunmayın. Allah dileseydi onları elbette sizin üstünüze salardı, onlar da sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde, sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa, artık Allah size, üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir. | إِلَّا الَّذِينَ يَصِلُونَ إِلَىٰ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِيثَاقٌ أَوْ جَاءُوكُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ أَنْ يُقَاتِلُوكُمْ أَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْ فَإِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَأَلْقَوْا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ فَمَا جَعَلَ اللَّهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبِيلًا | 004:090:028 |
وَيُلْقُوا | ve yulḳū | ve istemezlerse | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi PRON– özne zamiri atıf vavı muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir meczum | 4:91 Diğer bazılarını da bulacaksınız ki, hem sizden emin olmak hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama fitneyle yüz yüze getirildiklerinde başaşağı içine dalarlar. Bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barışa gitmezler ve ellerini sizden çekmezlerse onları yakalayın, tuttuğunuz yerde öldürün. İşte böylelerinin üstüne gitmeniz için size açık bir izin ve kuvvet verilmiştir. | سَتَجِدُونَ اخَرِينَ يُرِيدُونَ أَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْ كُلَّ مَا رُدُّوا إِلَى الْفِتْنَةِ أُرْكِسُوا فِيهَا فَإِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُوا إِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّوا أَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأُولَٰئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا مُبِينًا | 004:091:018 |
أَلْقَىٰ | elḳā | veren | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 4:94 Ey iman edenler! Allah yolunda gaza için dolaştığınızda, iyice anlayıp dinleyin de size selam verene/barış teklifi sunana "Sen mümin değilsin!" demeyin. İğreti hayatın menfaatine göz dikiyorsunuz ama Allah katında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz ama Allah size lütufta bulundu. O halde, iyice araştırın, anlayın dinleyin. Çünkü Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقَىٰ إِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللَّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ كَذَٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُوا إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا | 004:094:014 |
أَلْقَاهَا | elḳāhā | attığı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– 3. şahıs dişil tekil nesne zamiri mazi fiil mahallen mansub «ها» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 4:171 Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve kelimesidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter. | يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ فَامِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ انْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا | 004:171:022 |
وَأَلْقَيْنَا | ve elḳaynā | biz atmışızdır | REM– devam ettirme öneki V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 5:64 Yahudiler dediler ki: "Allah'ın eli bağlıdır." Kendi elleri bağlandı/elleri bağlanasıcalar! Söylemiş oldukları yüzünden lanetlendiler. Söylediklerinin aksine, Allah'ın iki eli de alabildiğine açıktır; dilediği gibi bağışta bulunur. İnan olsun ki, Rabbinden sana indirilen, küfür ve taşkınlık yönünden onları iyice azdıracaktır. Onların arasına, ta kıyamet gününe kadar düşmanlık ve nefret atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yaksalar, Allah onu söndürür de onlar yeryüzünde yine bozgunculuğa koşarlar. Ama Allah, bozguncuları sevmez. | وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللَّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِنْهُمْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاءَ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلَّمَا أَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللَّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ | 005:064:027 |
بِلِقَاءِ | biliḳā'i | huzuruna çıkmayı | P– önekli edat bi N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil car mecrur | 6:31 Allah'ın huzuruna varmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramıştır. Sonunda o saat ansızın kendilerine gelip çatınca, sırtlarında günahlarını taşır bir halde şöyle demişlerdir: "Dünya hayatında düşdüğümüz aşırılıklardan dolayı vay hasretimize!" Dikkat edin! Ne kötü şeylerdir taşıyıp durdukları. | قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ حَتَّىٰ إِذَا جَاءَتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً قَالُوا يَا حَسْرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطْنَا فِيهَا وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَىٰ ظُهُورِهِمْ أَلَا سَاءَ مَا يَزِرُونَ | 006:031:005 |
لِقَاءَ | liḳā'e | karşılaşacağınıza dair | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil mansub | 6:130 Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüz yüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi? "Kendi aleyhimize tanıklık ettik." dediler. İğreti hayat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin, öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler. | يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ ايَاتِي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا قَالُوا شَهِدْنَا عَلَىٰ أَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلَىٰ أَنْفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرِينَ | 006:130:013 |
بِلِقَاءِ | biliḳā'i | kavuşacaklarına | P– önekli edat bi N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil car mecrur | 6:154 Sonra, güzel davrananlara nimetimizi tamamlamak, her şeyi ayrıntılı kılmak, bir kılavuz ve rahmet olmak üzere Mûsa'ya o Kitap'ı verdik ki onlar Rablerine kavuşacaklarına inanabilsinler. | ثُمَّ اتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ تَمَامًا عَلَى الَّذِي أَحْسَنَ وَتَفْصِيلًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ | 006:154:015 |
تِلْقَاءَ | tilḳā'e | tarafına | LOC– ismin -i hali eril yer zarfı yer zarfı mansub | 7:47 Gözleri ateş halkı tarafına çevrildiğinde de şöyle yakardılar: "Ey Rabbimiz, bizleri, zalimler topluluğuyla birleştirme." | وَإِذَا صُرِفَتْ أَبْصَارُهُمْ تِلْقَاءَ أَصْحَابِ النَّارِ قَالُوا رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ | 007:047:004 |
لِقَاءَ | liḳā'e | karşılaşacaklarını | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil mansub | 7:51 Onlar kendi dinlerini eğlence ve oyun haline getirdiler, iğreti hayat onları aldattı. Onlar bugüne kavuşacaklarını unutmuşlardı. Ayetlerimize karşı direniyorlardı. Bugün de biz onları unutuyoruz. | الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ نَنْسَاهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَاءَ يَوْمِهِمْ هَٰذَا وَمَا كَانُوا بِايَاتِنَا يَجْحَدُونَ | 007:051:013 |
فَأَلْقَىٰ | feelḳā | bunun üzerine attı | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 7:107 Bunun üzerine Musa, asasını yere attı; birden korkunç bir ejderha oluverdi o. | فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ | 007:107:001 |
تُلْقِيَ | tulḳiye | sen atacaksın | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 7:115 Sihirbazlar şöyle dediler: "Ey Musa! Sen mi hünerini ortaya atacaksın yoksa biz mi hünerlerimizi sergileyelim?" | قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ | 007:115:006 |
الْمُلْقِينَ | l-mulḳīne | (önce) atanlar | N– ismin -i hali eril çoğul (kalıp IV) etken sıfat mansub | 7:115 Sihirbazlar şöyle dediler: "Ey Musa! Sen mi hünerini ortaya atacaksın yoksa biz mi hünerlerimizi sergileyelim?" | قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ نَحْنُ الْمُلْقِينَ | 007:115:011 |
أَلْقُوا | elḳū | siz atın | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:116 "Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler. | قَالَ أَلْقُوا فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءُوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ | 007:116:002 |
أَلْقَوْا | elḳav | atınca | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:116 "Siz sergileyin." dedi. Hünerlerini ortaya atınca, halkın gözlerini büyülediler, onları dehşete düşürdüler. Çok büyük bir büyü sergilediler. | قَالَ أَلْقُوا فَلَمَّا أَلْقَوْا سَحَرُوا أَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَاءُوا بِسِحْرٍ عَظِيمٍ | 007:116:004 |
أَلْقِ | elḳi | at | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil emir fiili | 7:117 Biz de Musa'ya şöyle vahyettik: "Hadi at asanı!" Bir de ne görsünler, asa, onların ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. | وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ مُوسَىٰ أَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ | 007:117:005 |
وَأُلْقِيَ | ve ulḳiye | ve kapandılar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil meçhul mebni | 7:120 Ve büyücüler secdeye kapandılar. | وَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ | 007:120:001 |
وَلِقَاءِ | veliḳā'i | ve kavuşmayı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil atıf vavı mecrur | 7:147 Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır. | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَلِقَاءِ الْاخِرَةِ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 007:147:004 |
وَأَلْقَى | ve elḳā | ve yere attı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 7:150 Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin emrini bekleyemediniz mi? Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma." | وَلَمَّا رَجَعَ مُوسَىٰ إِلَىٰ قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا قَالَ بِئْسَمَا خَلَفْتُمُونِي مِنْ بَعْدِي أَعَجِلْتُمْ أَمْرَ رَبِّكُمْ وَأَلْقَى الْأَلْوَاحَ وَأَخَذَ بِرَأْسِ أَخِيهِ يَجُرُّهُ إِلَيْهِ قَالَ ابْنَ أُمَّ إِنَّ الْقَوْمَ اسْتَضْعَفُونِي وَكَادُوا يَقْتُلُونَنِي فَلَا تُشْمِتْ بِيَ الْأَعْدَاءَ وَلَا تَجْعَلْنِي مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ | 007:150:016 |
سَأُلْقِي | seulḳī | ben salacağım | FUT– gelecek zaman önekisa V– 1. şahıs tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istikbal edatı muzari fiil | 8:12 Rabbin, meleklere şöyle vahyediyordu: "Ben sizinle beraberim. İmanı olanları sağlamlaştırın. İnkâr edenlerin kalpleri içine korku salacağım; vurun boyunların üstüne, vurun onların her parmağına." | إِذْ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى الْمَلَائِكَةِ أَنِّي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذِينَ امَنُوا سَأُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْأَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ | 008:012:011 |
لَقِيتُمُ | leḳītumu | karşılaşırsanız | V– 2. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 8:15 Ey iman edenler! İnkâr edenlerle savaşmak üzere karşılaştığınızda, sakın onlara arkalarınızı dönmeyin! | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا إِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْأَدْبَارَ | 008:015:006 |
الْتَقَى | t-teḳā | karşılaştığı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp VIII) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 8:41 Doğru ile yanlışın ayrılış günü, iki topluluğun karşılaştığı gün, kulumuza indirmiş olduğumuza inanıyorsanız şunu bilin: Ganimet/kazanç olarak elde ettiğiniz şeylerin beşte biri Allah'a, resule, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışa aittir. Allah herşeye kadirdir. | وَاعْلَمُوا أَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَأَنَّ لِلَّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَىٰ وَالْيَتَامَىٰ وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ إِنْ كُنْتُمْ امَنْتُمْ بِاللَّهِ وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ | 008:041:027 |
الْتَقَيْتُمْ | t-teḳaytum | karşılaştığınız | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp VIII) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 8:44 Karşılaştığınızda onları sizin gözlerinize az gösteriyordu. Sizi de onların gözünde azaltıyordu ki, yapılmasına karar verilen işi yürürlüğe koysun. Zaten bütün işler Allah'a döndürülür. | وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلًا وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللَّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولًا وَإِلَى اللَّهِ تُرْجَعُ الْأُمُورُ | 008:044:004 |
لَقِيتُمْ | leḳītum | karşılaştığınız | V– 2. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 8:45 Ey inananlar! Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınızda sebat edin. Allah'ı çok anın ki zafere ulaşabilesiniz. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا إِذَا لَقِيتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ | 008:045:006 |
يَلْقَوْنَهُ | yelḳavnehu | kendisiyle karşılaşacakları | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 9:77 Nihayet Allah, kendisine verdikleri söze ters düştüklerinden, yalana sapıp durduklarından, huzuruna çıkacakları güne kadar onların kalplerine ikiyüzlülük yerleştirdi. | فَأَعْقَبَهُمْ نِفَاقًا فِي قُلُوبِهِمْ إِلَىٰ يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَا أَخْلَفُوا اللَّهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ | 009:077:007 |
لِقَاءَنَا | liḳā'enā | bize kavuşmayı | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 10:7Şu bir gerçek ki, bize kavuşmayı ummayanlar, iğreti hayatla tatmin bulup onunla rahatlayanlar ve ayetlerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar, | إِنَّ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاطْمَأَنُّوا بِهَا وَالَّذِينَ هُمْ عَنْ ايَاتِنَا غَافِلُونَ | 010:007:005 |
لِقَاءَنَا | liḳā'enā | bize kavuşmayı | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri mansub «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 10:11 Allah, insanlara şerri, onların hayrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi, ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamaya bırakırız. | وَلَوْ يُعَجِّلُ اللَّهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ إِلَيْهِمْ أَجَلُهُمْ فَنَذَرُ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ | 010:011:015 |
لِقَاءَنَا | liḳā'enā | bize kavuşmayı | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri | 10:15 Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim." | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ايَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْانٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | 010:015:010 |
تِلْقَاءِ | tilḳā'i | tarafımdan | N– -in hali eril isim mecrur | 10:15 Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim." | وَإِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ايَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا ائْتِ بِقُرْانٍ غَيْرِ هَٰذَا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَاءِ نَفْسِي إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰ إِلَيَّ إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ | 010:015:024 |
بِلِقَاءِ | biliḳā'i | kavuşmayı | P– önekli edat bi N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil car mecrur | 10:45 Onları huzuruna toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır. | وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَأَنْ لَمْ يَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْ قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِلِقَاءِ اللَّهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ | 010:045:016 |
أَلْقُوا | elḳū | atın | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:80 Büyücüler gelince, Mûsa onlara şöyle dedi: "Ortaya koyma gücünde olduğunuz şeyleri sergileyin." | فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ | 010:080:007 |
مُلْقُونَ | mulḳūne | atacağınız | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) etken sıfat merfu | 10:80 Büyücüler gelince, Mûsa onlara şöyle dedi: "Ortaya koyma gücünde olduğunuz şeyleri sergileyin." | فَلَمَّا جَاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ | 010:080:010 |
أَلْقَوْا | elḳav | attıkları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:81 Onlar hünerlerini ortaya koyunca Mûsa dedi ki: "Sergilediğiniz şey büyüdür. Allah onu mutlaka hükümsüz kılacaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzgün yürütmez." | فَلَمَّا أَلْقَوْا قَالَ مُوسَىٰ مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُ إِنَّ اللَّهَ سَيُبْطِلُهُ إِنَّ اللَّهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِدِينَ | 010:081:002 |
مُلَاقُو | mulāḳū | kavuşacaklardır | N– yalın hal eril çoğul (kalıp III) etken sıfat merfu | 11:29"Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah'tandır. Ama ben iman edenleri paylayıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum." | ويَا قَوْمِ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًا إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى اللَّهِ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الَّذِينَ امَنُوا إِنَّهُمْ مُلَاقُو رَبِّهِمْ وَلَٰكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ | 011:029:018 |
وَأَلْقُوهُ | veelḳūhu | onu atın | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri atıf vavı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 12:10 İçlerinden söz alan biri şöyle konuştu: "Yûsuf'u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın; gelip geçen kafilelerden biri onu bulup alır. Yapacaksanız böyle yapın!" | قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ إِنْ كُنْتُمْ فَاعِلِينَ | 012:010:007 |
فَأَلْقُوهُ | fe elḳūhu | koyun | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri atıf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 12:93 "Şu gömleğimi götürün, babamın yüzü üstüne koyun ki, gözü görür hale gelsin. Ve sonra da bütün ailenizle toplanıp bana gelin." | اذْهَبُوا بِقَمِيصِي هَٰذَا فَأَلْقُوهُ عَلَىٰ وَجْهِ أَبِي يَأْتِ بَصِيرًا وَأْتُونِي بِأَهْلِكُمْ أَجْمَعِينَ | 012:093:004 |
أَلْقَاهُ | elḳāhu | koyunca | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri mazi fiil he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 12:96 Müjdeci gelip gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhal görür hale geldi. Yakub: "Ben size demedim mi? Allah'ın izniyle sizin bilmediklerinizi bilirim." diye konuştu. | فَلَمَّا أَنْ جَاءَ الْبَشِيرُ أَلْقَاهُ عَلَىٰ وَجْهِهِ فَارْتَدَّ بَصِيرًا قَالَ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ مِنَ اللَّهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ | 012:096:005 |
بِلِقَاءِ | biliḳā'i | karşılaşacağınıza | P– önekli edat bi N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil car mecrur | 13:2 Allah odur ki, gökleri direksiz yükseltmiştir; görüyorsunuz onları... Sonra arş üzerine egemen olmuştur. Güneş'i ve Ay'ı da boyun eğdirmiştir. Bunların tümü belirlenmiş bir vakte kadar akar dururlar. Oluşu yönlendirir, çekip çevirir O... Ayetleri birer birer gözler önüne serer ki, Rabbinize kavuşacağınıza açık seçik inanasınız. | اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الْايَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ | 013:002:024 |
وَأَلْقَيْنَا | ve elḳaynā | ve attık | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 15:19 Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü/ahenkli her şeyden bitirdik. | وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ | 015:019:003 |
وَأَلْقَىٰ | ve elḳā | ve attı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 16:15 Sizi çalkayıp sarsar diye yerküreye ağır dağlar, ırmaklar, yollar koydu. İyiye ve doğruya ulaşmanız umulmaktadır. | وَأَلْقَىٰ فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ | 016:015:001 |
فَأَلْقَوُا | feelḳavu | diyerek | RSLT– sonuç ifadesi öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri şart cümlesi cevap kısmı fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:28 Öz benliklerine zulmedip durdukları bir sırada, meleklerin vefat ettirdikleri kişiler şöyle diyerek teslim bayrağını çekerler: "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk." İş hiç de öyle değil. Allah, sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmektedir. | الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ ظَالِمِي أَنْفُسِهِمْ فَأَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُوءٍ بَلَىٰ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 016:028:006 |
فَأَلْقَوْا | feelḳav | söz atarlar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:86 Şirke sapanlar, ortak tuttuklarını gördüklerinde şöyle derler: "Rabbimiz, işte bunlar seni bırakıp da yalvarıp yakardığımız ortaklarımız." Bunun üzerine ortakları onlara şöyle söz dokundururlar: "Siz, yalancılarsınız, yalancılar!" | وَإِذَا رَأَى الَّذِينَ أَشْرَكُوا شُرَكَاءَهُمْ قَالُوا رَبَّنَا هَٰؤُلَاءِ شُرَكَاؤُنَا الَّذِينَ كُنَّا نَدْعُو مِنْ دُونِكَ فَأَلْقَوْا إِلَيْهِمُ الْقَوْلَ إِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَ | 016:086:015 |
وَأَلْقَوْا | ve elḳav | ve olurlar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 16:87 O gün hepsi Allah huzurunda teslim bayrağı çekmiş, iftira aracı olarak kullandıklarının tümü onları ortada bırakıp kaybolmuştur. | وَأَلْقَوْا إِلَى اللَّهِ يَوْمَئِذٍ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ | 016:087:001 |
يَلْقَاهُ | yelḳāhu | bulacağı | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 17:13 Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız: | وَكُلَّ إِنْسَانٍ أَلْزَمْنَاهُ طَائِرَهُ فِي عُنُقِهِ وَنُخْرِجُ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كِتَابًا يَلْقَاهُ مَنْشُورًا | 017:013:012 |
فَتُلْقَىٰ | fetulḳā | sonra atılırsın | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istinaf fa sı muzari fiil mebni meçhul | 17:39 Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah'ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın. | ذَٰلِكَ مِمَّا أَوْحَىٰ إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ وَلَا تَجْعَلْ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا اخَرَ فَتُلْقَىٰ فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَدْحُورًا | 017:039:014 |
لَقِينَا | leḳīnā | çektik | V– 1. şahıs çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 18:62 Orayı geçtiklerinde Mûsa, genç arkadaşına dedi ki: "Hadi, getir şu sabah yemeğimizi. Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden epey çektik." | فَلَمَّا جَاوَزَا قَالَ لِفَتَاهُ اتِنَا غَدَاءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَٰذَا نَصَبًا | 018:062:008 |
لَقِيَا | leḳiyā | rastladılar | V– 3. şahıs eril ikil geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 18:74 Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rastgeldiler; tuttu onu öldürdü. Mûsa dedi: "Tertemiz bir insanı, bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha!? Vallahi çok kötü bir iş yaptın!" | فَانْطَلَقَا حَتَّىٰ إِذَا لَقِيَا غُلَامًا فَقَتَلَهُ قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا نُكْرًا | 018:074:004 |
وَلِقَائِهِ | veliḳāihi | ve O'na kavuşmayı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 18:105 Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız/onlara hiçbir değer vermeyiz. | أُولَٰئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِايَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَائِهِ فَحَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقِيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَزْنًا | 018:105:006 |
لِقَاءَ | liḳā'e | kavuşmayı | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil mansub | 18:110 De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak koşmasın." | قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَىٰ إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَٰهُكُمْ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَدًا | 018:110:015 |
يَلْقَوْنَ | yelḳavne | onlar bulacaklardır | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 19:59 Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı yitirdiler, şehvetlere uydular. Bunlar, azgınlıklarının cezasını bulacaklardır. | فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ أَضَاعُوا الصَّلَاةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَيًّا | 019:059:010 |
أَلْقِهَا | elḳihā | (yere) at onu | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil PRON– 3. şahıs dişil tekil nesne zamiri emir fiili «ها» muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 20:19 Buyurdu: "Yere at onu ey Mûsa!" | قَالَ أَلْقِهَا يَا مُوسَىٰ | 020:019:002 |
فَأَلْقَاهَا | feelḳāhā | onu attı | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– 3. şahıs dişil tekil nesne zamiri istinaf fa sı mazi fiil mahallen mansub «ها» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 20:20 O da onu attı. Bir de ne görsün, bir yılan olmuş o, koşuyor... | فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَىٰ | 020:020:001 |
فَلْيُلْقِهِ | felyulḳihi | onu bıraksın | REM– devam ettirme öneki IMPV– önekli emir kipi ifadesilām V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı lamul-emr (emir lamı) muzari fiil he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih meczum | 20:39 "Onu tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi bıraktım ki, gözümün önünde yetiştirilesin." | أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِي وَعَدُوٌّ لَهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي | 020:039:008 |
وَأَلْقَيْتُ | ve elḳaytu | ve koydum | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 20:39 "Onu tabuta koyup ırmağa bırak! Irmak onu sahile götürsün ki, benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri onu alsın. Üzerine kendimden bir sevgi bıraktım ki, gözümün önünde yetiştirilesin." | أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِي وَعَدُوٌّ لَهُ وَأَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنِّي وَلِتُصْنَعَ عَلَىٰ عَيْنِي | 020:039:016 |
تُلْقِيَ | tulḳiye | sen at | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 20:65 Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız." | قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَىٰ | 020:065:006 |
أَلْقَىٰ | elḳā | atan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 20:65 Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız." | قَالُوا يَا مُوسَىٰ إِمَّا أَنْ تُلْقِيَ وَإِمَّا أَنْ نَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَلْقَىٰ | 020:065:012 |
أَلْقُوا | elḳū | siz atın | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 20:66 Mûsa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayalini verdi. | قَالَ بَلْ أَلْقُوا فَإِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَىٰ | 020:066:003 |
وَأَلْقِ | ve elḳi | ve at | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil atıf vavı emir fiili | 20:69 "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez." | وَأَلْقِ مَا فِي يَمِينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُوا إِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ أَتَىٰ | 020:069:001 |
فَأُلْقِيَ | feulḳiye | sonra kapandılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil meçhul mebni | 20:70 Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun'un ve Mûsa'nın Rabbine inandık!" | فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّدًا قَالُوا امَنَّا بِرَبِّ هَارُونَ وَمُوسَىٰ | 020:070:001 |
أَلْقَى | elḳā | attı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 20:87 Dediler ki: "Biz sana kendi irademizle/malımızla karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı." | قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلَٰكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِنْ زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذَٰلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ | 020:087:014 |
وَتَتَلَقَّاهُمُ | ve teteleḳḳāhumu | onları şöyle karşılar | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri atıf vavı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 21:103 O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: "Bu size o vaat edilen gününüzdür!" | لَا يَحْزُنُهُمُ الْفَزَعُ الْأَكْبَرُ وَتَتَلَقَّاهُمُ الْمَلَائِكَةُ هَٰذَا يَوْمُكُمُ الَّذِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ | 021:103:005 |
أَلْقَى | elḳā | (bir düşünce) atmış | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 22:52 Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّىٰ أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ ايَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ | 022:052:012 |
يُلْقِي | yulḳī | attığı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 22:52 Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. | وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّىٰ أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ ايَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ | 022:052:019 |
يُلْقِي | yulḳī | attığı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 22:53 Bu, Allah'ın; şeytanın attığını, kalplerinde hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir. Zalimler, geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler. | لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ | 022:053:003 |
بِلِقَاءِ | biliḳā'i | buluşmasını | P– önekli edat bi N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil | 23:33 Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkâra sapıp âhiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: "Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor." | وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْاخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ | 023:033:008 |
تَلَقَّوْنَهُ | teleḳḳavnehu | siz onu alıveriyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 24:15 O zaman siz, onu dillerinizle birbirinize yetiştiriyordunuz ve ağızlarınızla, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyi söylüyor, üstelik bunu önemsiz sanıyordunuz. Oysaki Allah katında o, çok büyük bir günahtı. | إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمٌ | 024:015:002 |
يُلْقَىٰ | yulḳā | atılmalı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil mebni meçhul | 25:8 "Yahut ona bir hazine gönderilmeli, yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?" O zalimler şunu da söylediler: "Sizler büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz." | أَوْ يُلْقَىٰ إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا وَقَالَ الظَّالِمُونَ إِنْ تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَسْحُورًا | 025:008:002 |
أُلْقُوا | ulḳū | atıldıkları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:13 Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: "Nerdesin ey ölüm!" | وَإِذَا أُلْقُوا مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُقَرَّنِينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُورًا | 025:013:002 |
لِقَاءَنَا | liḳā'enā | bizimle karşılaşmayı | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil PRON– 1. şahıs çoğul iyelik zamiri | 25:21 Bize kavuşmayı ummayanlar dediler ki: "Üstümüze melekler inse, yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?" Yemin olsun ki, kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar. | وَقَالَ الَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَاءَنَا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلَائِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْا عُتُوًّا كَبِيرًا | 025:021:005 |
يَلْقَ | yelḳa | bulur | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi muzari fiil meczum | 25:68 Onlar Allah'ın yanında bir başka ilaha yakarmazlar/davet etmezler. Allah'ın saygıya layık kıldığı canı haksız yere almazlar. Zina etmezler. Bunları yapan cezaya çarpılır. | وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا اخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللَّهُ إِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًا | 025:068:021 |
وَيُلَقَّوْنَ | ve yuleḳḳavne | ve karşılanacaklardır | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp II) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri atıf vavı muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:75 İşte bunlar, sabretmiş olmalarına karşılık yüksek konaklarla ödüllendirilirler. Ve o konaklarda sağlık dileğiyle ve selamla karşılanırlar. | أُولَٰئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا | 025:075:006 |
فَأَلْقَىٰ | feelḳā | sonra attı | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 26:32 O da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir ejderha oluvermiş. | فَأَلْقَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ | 026:032:001 |
أَلْقُوا | elḳū | atın | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir | 26:43 Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi atın!" | قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ | 026:043:004 |
مُلْقُونَ | mulḳūne | atacağınız | N– yalın hal eril çoğul (kalıp IV) etken sıfat merfu | 26:43 Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi atın!" | قَالَ لَهُمْ مُوسَىٰ أَلْقُوا مَا أَنْتُمْ مُلْقُونَ | 026:043:007 |
فَأَلْقَوْا | feelḳav | sonra attılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri istinaf fa sı mazi fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 26:44 Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler: "Firavun'un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz." | فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ | 026:044:001 |
فَأَلْقَىٰ | feelḳā | attı | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 26:45 Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. | فَأَلْقَىٰ مُوسَىٰ عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ | 026:045:001 |
فَأُلْقِيَ | feulḳiye | derhal kapandılar | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil meçhul mebni | 26:46 Bunun üzerine büyücüler, secdelere kapandılar. | فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ | 026:046:001 |
يُلْقُونَ | yulḳūne | kulak verirler | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 26:223 Kulak kabartırlar ama çoğu yalancılardır onların. | يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ | 026:223:001 |
لَتُلَقَّى | letuleḳḳā | sana verilmektedir | EMPH– vurgulu önek lām V– 2. şahıs eril tekil (kalıp II) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil tekid (kuvvetlendirme) Lâmı muzari fiil mebni meçhul | 27:6 Emin ol ki, sen bu Kur'an'a Hakîm ve Alîm bir kudret tarafından muhatap kılınıyorsun. | وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْانَ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ | 027:006:002 |
وَأَلْقِ | veelḳi | ve at | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil atıf vavı emir fiili | 27:10 "Asanı bırak!" Bunun üzerine Mûsa, asayı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır görünce gerisin geri kaçtı ve arkasına bakmadı. "Korkma ey Mûsa, benim. Benim huzurumda, elçi olarak gönderilenler korkmaz." | وَأَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَاهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ | 027:010:001 |
فَأَلْقِهْ | fe elḳih | ve at | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri atıf fa sı emir fiili ha muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 27:28 "Şu yazımı götürüp onlara at. Sonra onlardan uzaklaş da bak bakalım, nasıl davranacaklar." | اذْهَبْ بِكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ | 027:028:004 |
أُلْقِيَ | ulḳiye | bırakıldı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 27:29 Melike dedi ki: "Ey ileri gelenler, bana önemli bir mektup bırakıldı." | قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ | 027:029:006 |
فَأَلْقِيهِ | feelḳīhi | onu bırak | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs dişil tekil (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) ya muttasıl (bitişik) zamir zamir mahallen mansub mefulün bih | 28:7 Mûsa'nın annesine şunu vahyettik: "Emzir onu! Onun aleyhinde bir korku hissedince de nehire bırakıver onu. Korkma, üzülme! Kuşkun olmasın ki, biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu resullerden biri yapacağız." | وَأَوْحَيْنَا إِلَىٰ أُمِّ مُوسَىٰ أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ | 028:007:010 |
تِلْقَاءَ | tilḳā'e | tarafına | N– ismin -i hali eril isim mansub | 28:22 Medyen tarafına yönelince şöyle dedi: "Umarım Rabbim beni isabetli bir yola kılavuzlar." | وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسَىٰ رَبِّي أَنْ يَهْدِيَنِي سَوَاءَ السَّبِيلِ | 028:022:003 |
أَلْقِ | elḳi | at | V– 2. şahıs eril tekil (kalıp IV) emir fiil emir fiili | 28:31 "Asanı at!" Asanın çevik bir yılan gibi titreyip kıvrıldığını görünce gerisin geri döndü; arkaya bile bakmadı. "Geri dön ey Mûsa, korkma! Güven içinde olanlardansın." | وَأَنْ أَلْقِ عَصَاكَ فَلَمَّا رَاهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ يَا مُوسَىٰ أَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ إِنَّكَ مِنَ الْامِنِينَ | 028:031:002 |
لَاقِيهِ | lāḳīhi | muhakkak ona kavuşacak olan | N– yalın hal eril (kalıp III) etken sıfat PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 28:61 Kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ardından da ona kavuşan kimse, şu iğreti hayatın yararıyla nimetlendirdiğimiz, sonra kıyamet gününde huzurumuza dikilecekler arasına giren kimse gibi midir? | أَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاقِيهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنَ الْمُحْضَرِينَ | 028:061:006 |
يُلَقَّاهَا | yuleḳḳāhā | buna kavuşturulmaz | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs dişil tekil nesne zamiri muzari fiil mebni meçhul mahallen mansub «ها» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 28:80 Kendilerine ilim verilmiş olanlar şöyle demişti: "Yazıklar olsun size! İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapan kişi için Allah'ın vereceği karşılık daha üstündür. Ama buna, sadece sabredenler ulaştırılır." | وَقَالَ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللَّهِ خَيْرٌ لِمَنْ امَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا وَلَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الصَّابِرُونَ | 028:080:014 |
يُلْقَىٰ | yulḳā | vahyolunacağını | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil mebni meçhul | 28:86 Sen bu Kitap'ın sana indirileceği ummuyordun; Rabbinden bir rahmet olarak geldi. O halde küfre sapanlara sakın destekçi olma. | وَمَا كُنْتَ تَرْجُو أَنْ يُلْقَىٰ إِلَيْكَ الْكِتَابُ إِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَهِيرًا لِلْكَافِرِينَ | 028:086:005 |
لِقَاءَ | liḳā'e | ile buluşmayı | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil mansub | 29:5 Allah'a kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semî'dir, Alîm'dir. | مَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاءَ اللَّهِ فَإِنَّ أَجَلَ اللَّهِ لَاتٍ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ | 029:005:004 |
وَلِقَائِهِ | veliḳāihi | ve O'nunla buluşmayı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf vavı mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 29:23 Allah'ın ayetlerini ve Allah'a varmayı inkâr edenler, işte onlar, rahmetimden ümidi kesmişlerdir. Ve bunlar için acıklı bir azap öngörülmüştür. | وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِايَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَٰئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَتِي وَأُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 029:023:005 |
بِلِقَاءِ | biliḳā'i | kavuşmayı | P– önekli edat bi N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil car mecrur | 30:8Kendi benliklerinin içinde olup bitenleri de mi düşünmediler! Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak üzere ve belirlenmiş bir süreye bağlı olarak yaratmıştır. Şu da bir gerçek ki, insanların büyük bir kısmı Rablerine kavuşmayı açık bir biçimde inkar ediyor. | أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ | 030:008:020 |
وَلِقَاءِ | veliḳā'i | ve buluşmasını | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil atıf vavı mecrur | 30:16 İnkâr edip ayetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundurulurlar. | وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَلِقَاءِ الْاخِرَةِ فَأُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ | 030:016:006 |
وَأَلْقَىٰ | ve elḳā | ve attı | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 31:10 Gökleri direksiz, desteksiz yarattı; görüyorsunuz onları. Ve yeryüzüne, sizi çalkalayıp sendeletmesin diye ağırlıklar, dayanaklar bıraktı ve orada her çeşit hayvanı yaydı. Gökten bir su indirdik de orada her türlü cömert ve bereketli çifti filizlendirdik. | خَلَقَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا وَأَلْقَىٰ فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ أَنْ تَمِيدَ بِكُمْ وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَأَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ | 031:010:006 |
بِلِقَاءِ | biliḳā'i | kavuşmayı | P– önekli edat bi N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil car mecrur | 32:10 Şöyle dediler: "Toprakta kaybolup gittiğimiz zaman mı, o zaman mı yeni bir yaratılış içinde olacağız!" Gerçek şu ki, onlar herşeyden önce, Rablerinin huzuruna varmayı inkâr ediyorlar. | وَقَالُوا أَإِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ بَلْ هُمْ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ | 032:010:012 |
لِقَاءَ | liḳā'e | karşılaşmayı | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil mansub | 32:14 "Bu gününüzü unutmuş olmanın karşılığını tadın. Kuşkusuz, biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık sonsuzluk azabını tadın." | فَذُوقُوا بِمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا إِنَّا نَسِينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 032:014:004 |
لِقَائِهِ | liḳāihi | onun ulaşması- | N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri mecrur he muttasıl (bitişik) zamir | 32:23 Yemin olsun ki, Mûsa'ya Kitap'ı vermiştik. Böyleyken sen ona kavuşacağından kuşkuda olma! Biz onu İsrailoğullarına bir kılavuz yapmıştık. | وَلَقَدْ اتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ | 032:023:010 |
يَلْقَوْنَهُ | yelḳavnehu | kendisine kavuştukları | V– 3. şahıs eril çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 33:44 Kendisine kavuştukları gün onların esenlik dilekleri şöyledir: "Selam!" O, onlar için seçkin ve bereketli bir ödül hazırlamıştır. | تَحِيَّتُهُمْ يَوْمَ يَلْقَوْنَهُ سَلَامٌ وَأَعَدَّ لَهُمْ أَجْرًا كَرِيمًا | 033:044:003 |
فَأَلْقُوهُ | fe elḳūhu | ve onu atın | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri atıf fa sı emir fiili vav muttasıl (bitişik) zamir he muttasıl (bitişik) zamir te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 37:97 Dediler: "Şunun için bir bina yapın da bunu ateşin ortasına fırlatın!" | قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ | 037:097:005 |
وَأَلْقَيْنَا | ve elḳaynā | ve bıraktık | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 38:34 Yemin olsun ki biz, Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık da o, tövbe ile Allah'a yöneldi. | وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمَانَ وَأَلْقَيْنَا عَلَىٰ كُرْسِيِّهِ جَسَدًا ثُمَّ أَنَابَ | 038:034:004 |
لِقَاءَ | liḳā'e | kavuşacağınıza | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil mansub | 39:71İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Onlar: "Evet, derler, geldiler ama inkarcılar hakkında azap hükmü hak oldu." | وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَىٰ جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّىٰ إِذَا جَاءُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ ايَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا قَالُوا بَلَىٰ وَلَٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ | 039:071:024 |
يُلْقِي | yulḳī | indirir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 40:15O Refi'dir, dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için emrinden olan Ruh'u kullarından dilediğine indirir. | رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ | 040:015:005 |
التَّلَاقِ | t-telāḳi | buluşma | N– -in hali eril (kalıp VI) isim-fiil mecrur | 40:15O Refi'dir, dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için emrinden olan Ruh'u kullarından dilediğine indirir. | رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ ذُو الْعَرْشِ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ أَمْرِهِ عَلَىٰ مَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِ | 040:015:016 |
يُلَقَّاهَا | yuleḳḳāhā | buna kavuşturulmaz | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs dişil tekil nesne zamiri muzari fiil mebni meçhul mahallen mansub «ها» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 41:35 Böyle bir tavra, sabredenlerden başkası ulaştırılmaz. Böyle bir tavra, büyük nasip sahibinden başkası ulaştırılmaz. | وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ | 041:035:002 |
يُلَقَّاهَا | yuleḳḳāhā | buna kavuşturulmaz | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs dişil tekil nesne zamiri muzari fiil mebni meçhul mahallen mansub «ها» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 41:35 Böyle bir tavra, sabredenlerden başkası ulaştırılmaz. Böyle bir tavra, büyük nasip sahibinden başkası ulaştırılmaz. | وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا الَّذِينَ صَبَرُوا وَمَا يُلَقَّاهَا إِلَّا ذُو حَظٍّ عَظِيمٍ | 041:035:007 |
يُلْقَىٰ | yulḳā | atılan | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil mebni meçhul | 41:40 Ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı hayırlıdır, kıyamet günü güven içinde gelen mi? Dilediğinizi yapın. O, yapıp ettiklerinizi iyice görmektedir. | إِنَّ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي ايَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا أَفَمَنْ يُلْقَىٰ فِي النَّارِ خَيْرٌ أَمْ مَنْ يَأْتِي امِنًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ إِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ | 041:040:010 |
لِقَاءِ | liḳā'i | kavuşmak- | N– -in hali eril (kalıp III) isim-fiil mecrur | 41:54 Dikkat edin, onlar Rablerine kavuşma konusunda bir şüphe içindedirler. Gözünüzü açın! Allah Muhît'tir, herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. | أَلَا إِنَّهُمْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَاءِ رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُحِيطٌ | 041:054:006 |
أُلْقِيَ | ulḳiye | atılmalı | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 43:53 "Ona altın bilezikler atılmalı, yanında/hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?" | فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ جَاءَ مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ | 043:053:002 |
يُلَاقُوا | yulāḳū | kavuşuncaya | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp III) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 43:83 Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler; oynayıp oyalansınlar! | فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ | 043:083:005 |
لِقَاءَ | liḳā'e | karşılaşmayı | N– ismin -i hali eril (kalıp III) isim-fiil mansub | 45:34 Şöyle denilir: "Unutuyoruz sizi bugün! Tıpkı sizin, bugününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi. İşte böyle! Sığınağınız ateştir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır." | وَقِيلَ الْيَوْمَ نَنْسَاكُمْ كَمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَٰذَا وَمَأْوَاكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِرِينَ | 045:034:006 |
لَقِيتُمُ | leḳītumu | karşılaştığınız | V– 2. şahıs eril çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir | 47:4 Küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. Nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlayın. Artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. Nihayet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. İşte böyle! Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir. | فَإِذَا لَقِيتُمُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِ حَتَّىٰ إِذَا أَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَ فَإِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَإِمَّا فِدَاءً حَتَّىٰ تَضَعَ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا ذَٰلِكَ وَلَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْ وَلَٰكِنْ لِيَبْلُوَ بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍ وَالَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَلَنْ يُضِلَّ أَعْمَالَهُمْ | 047:004:002 |
وَأَلْقَيْنَا | ve elḳaynā | ve attık | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri atıf vavı mazi fiil «نا» muttasıl (bitişik) zamir | 50:7 Yeryüzünü de biz uzatıp yaydık; denge noktaları yerleştirdik ona ve bitirdik onda, bakanları hayran bırakan her türlü çifti. | وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْبَتْنَا فِيهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ | 050:007:003 |
يَتَلَقَّى | yeteleḳḳā | kaydetmektedir | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp V) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mansub | 50:17 Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır. | إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ | 050:017:002 |
الْمُتَلَقِّيَانِ | l-muteleḳḳiyāni | iki alıcı (melek) | N– yalın hal eril ikil (kalıp V) etken sıfat merfu | 50:17 Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır. | إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ | 050:017:003 |
أَلْقِيَا | elḳiyā | haydi ikiniz atın | V– 2. şahıs eril ikil (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri emir fiili elif muttasıl (bitişik) zamir | 50:24 Siz, ikiniz! Tüm nankörleri, inatçıları cehenneme atın! | أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ | 050:024:001 |
فَأَلْقِيَاهُ | feelḳiyāhu | bundan dolayı onu atın | REM– devam ettirme öneki V– 2. şahıs eril ikil (kalıp IV) emir fiil PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri istinaf fa sı emir fiili he muttasıl (bitişik) zamir elif muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 50:26 O ki, Allah'ın yanına başka bir ilah koydu. Artık atın onu, o şiddetli azabın içine! | الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا اخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ | 050:026:007 |
أَلْقَى | elḳā | veren | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 50:37 Hiç kuşkusuz, bunda, kalbi olan yahut tam bir tanık olarak kulak veren için mutlak bir öğüt vardır. | إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَذِكْرَىٰ لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ | 050:037:010 |
يُلَاقُوا | yulāḳū | kavuşuncaya | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp III) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 52:45 Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları! | فَذَرْهُمْ حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ | 052:045:003 |
فَالْتَقَى | felteḳā | sonra birleşti | REM– devam ettirme öneki V– 3. şahıs eril tekil (kalıp VIII) geçmiş zaman fiili istinaf fa sı mazi fiil | 54:12 Ve yardık/fışkırttık yeryüzünü pınar pınar. Sonunda kesin ölçülere bağlanmış bir oluş üzere birleşti sular. | وَفَجَّرْنَا الْأَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَاءُ عَلَىٰ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ | 054:012:004 |
أَأُلْقِيَ | eulḳiye | -mı bırakıldı? | INTG– soru önekialif V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili soru harfi (hemze) mazi fiil meçhul mebni | 54:25 "Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir." | أَأُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ | 054:025:001 |
يَلْتَقِيَانِ | yelteḳiyāni | birbirine kavuşuyorlar | V– 3. şahıs eril ikil (kalıp VIII) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil elif muttasıl (bitişik) zamir | 55:19 Salmıştır iki denizi; buluşup kucaklaşıyorlar. | مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ | 055:019:003 |
تُلْقُونَ | tulḳūne | siz iletiyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir | 60:1 Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak'tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınız için Peygamber'i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa denge yolundan sapmış olur. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُمْ مِنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَنْ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِنْ كُنْتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنْتُمْ وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ | 060:001:010 |
مُلَاقِيكُمْ | mulāḳīkum | sizi bulacaktır | N– yalın hal eril (kalıp III) etken sıfat PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri | 62:8 Şunu da söyle: "O kaçmakta olduğunuz ölüm, işte o, size mutlaka ulaşacaktır. Sonra, görülmeyeni de görüleni de bilene döndürüleceksiniz. O, size yapıp etmiş olduklarınızı haber verecektir." | قُلْ إِنَّ الْمَوْتَ الَّذِي تَفِرُّونَ مِنْهُ فَإِنَّهُ مُلَاقِيكُمْ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 062:008:008 |
أُلْقُوا | ulḳū | atıldıkları | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri mazi fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 67:7 Onun içine atıldıklarında, onun derinden gelen sesini işitirler. Feveran etmektedir o. | إِذَا أُلْقُوا فِيهَا سَمِعُوا لَهَا شَهِيقًا وَهِيَ تَفُورُ | 067:007:002 |
أُلْقِيَ | ulḳiye | atıldıkça | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) edilgen geçmiş zaman fiili mazi fiil meçhul mebni | 67:8 Öfkesinden çatlayacak hale gelir. İçine bir güruh atıldıkça, onun bekçileri bunlara sorarlar: "Size hiçbir uyarıcı gelmedi mi?" | تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ كُلَّمَا أُلْقِيَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ | 067:008:006 |
مُلَاقٍ | mulāḳin | karşılaşacağımı | N– yalın hal eril belirsiz (kalıp III) etken sıfat merfu | 69:20 "Kendi hesabıma kavuşacağımı sezmiştim zaten." | إِنِّي ظَنَنْتُ أَنِّي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ | 069:020:004 |
يُلَاقُوا | yulāḳū | kavuşuncaya | V– 3. şahıs eril çoğul (kalıp III) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– özne zamiri muzari fiil vav muttasıl (bitişik) zamir mansub | 70:42 Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar. | فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّىٰ يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ | 070:042:005 |
سَنُلْقِي | senulḳī | bırakacağız | FUT– gelecek zaman önekisa V– 1. şahıs çoğul (kalıp IV) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istikbal edatı muzari fiil | 73:5 Doğrusu, biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. | إِنَّا سَنُلْقِي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَقِيلًا | 073:005:002 |
أَلْقَىٰ | elḳā | ortaya atsa (da) | V– 3. şahıs eril tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili mazi fiil | 75:15 Dökse de ortaya tüm mazeretlerini. | وَلَوْ أَلْقَىٰ مَعَاذِيرَهُ | 075:015:002 |
وَلَقَّاهُمْ | veleḳḳāhum | ve onlara vermiştir | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil (kalıp II) geçmiş zaman fiili PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri atıf vavı mazi fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 76:11 Allah da onları o gününün şerrinden korumuş ve kendilerini bir parlaklığa, bir sevince ulaştırmıştır. | فَوَقَاهُمُ اللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقَّاهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا | 076:011:006 |
فَالْمُلْقِيَاتِ | felmulḳiyāti | ve bırakanlara | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) N– -in hali dişil çoğul (kalıp IV) etken sıfat atıf fa sı mecrur | 77:5 Öğüt ulaştıranlara/Kur'an'ı ulaştıranlara, | فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًا | 077:005:001 |
وَأَلْقَتْ | ve elḳat | dışarı atıp | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs dişil tekil (kalıp IV) geçmiş zaman fiili atıf vavı mazi fiil | 84:4 Ve içindekini atıp boşaldığı, | وَأَلْقَتْ مَا فِيهَا وَتَخَلَّتْ | 084:004:001 |
فَمُلَاقِيهِ | fe mulāḳīhi | nihayet O'na varacaksın | CONJ– önekli bağlaç fa (ve) N– yalın hal eril (kalıp III) etken sıfat PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri atıf fa sı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 84:6 Ey insan, sen Rabbine varmak için çok didinecek, sonunda O'na kavuşacaksın! | يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ إِنَّكَ كَادِحٌ إِلَىٰ رَبِّكَ كَدْحًا فَمُلَاقِيهِ | 084:006:009 |