Doğru Sayısı: Yanlış Sayısı:
Kullanımı hakkında:
1. Türkçe kelimelerden birini seçin. Seçtiğiniz kelime kırmızı olarak renklenecektir. Seçtiğiniz kelime ile ilgili bilgiler alt tarafta görüntülenecektir.
2. Tablodan karşılığı olduğunu düşündüğünüz satırdaki boş (veya kırmızı ile yazılı kelime olan) hücreye tıklayınız.
3. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU ise YEŞİL olarak hücreye yazılacaktır.
4. Seçtiğiniz kelime karşılığı olarak DOĞRU DEĞİL ise KIRMIZI olarak hücreye yazılacaktır.
5. Sorularınız, istekleriniz ve diğer surelerle ilgili çalışmaları talep etmek için tkuzan@gmail.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Turgut Kuzan - https://turgutkuzan.com/ - Aralık 2024
Arapça | Okunuş | Türkçe | Dilbilgisi | Meal | Ayet | İndex |
تَجْزِي | teczī | cezalandırılmaz | V– 3. şahıs dişil tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 2:48 Ve korkun o günden ki, hiç bir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ödemez; hiç bir benlikten şefaat kabul edilmez, hiç bir benlikten fidye alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez. | وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ | 002:048:004 |
جَزَاءُ | cezā'u | cezası | N– yalın hal eril isim merfu | 2:85 Bütün bunlardan sonra siz şu insanlarsınız: Birbirinizi öldürüyorsunuz. İçinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onlar aleyhine kötülük ve düşmanlık hususunda dayanışmaya giriyorsunuz. Esasında onları yurtlarından çıkarmak size haram edildiği halde, esir olarak size geldiklerinde fidyelerini veriyorsunuz. Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir. | ثُمَّ أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تَقْتُلُونَ أَنْفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِنْكُمْ مِنْ دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِمْ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِنْ يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنْكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ | 002:085:029 |
تَجْزِي | teczī | cezasını çekmez | V– 3. şahıs dişil tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 2:123 Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiç bir yardım göremeyecekleri o günden korkun. | وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزِي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْئًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ | 002:123:004 |
جَزَاءُ | cezā'u | cezası | N– yalın hal eril isim merfu | 2:191 Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası! | وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّىٰ يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ فَإِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ | 002:191:024 |
جَزَاؤُهُمْ | cezā'uhum | onların cezası | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 3:87 İşte böylelerinin cezası: Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti üzerlerine! | أُولَٰئِكَ جَزَاؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ | 003:087:002 |
جَزَاؤُهُمْ | cezā'uhum | onların mükafatı | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 3:136 İşte bunların ödülleri Rablerinden bir bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetler olacaktır. Sürekli kalacaklardır orada. İş yapıp değer üretenlerin ücreti ne güzeldir! | أُولَٰئِكَ جَزَاؤُهُمْ مَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَجَنَّاتٌ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَنِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ | 003:136:002 |
وَسَيَجْزِي | ve seyeczī | ve mükafatlandıracaktır | REM– devam ettirme öneki FUT– gelecek zaman önekisa V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye istikbal edatı muzari fiil | 3:144 Muhammed bir resulden başkası değildir. Ondan önce de resuller gelip geçmiştir. Şimdi o ölse yahut öldürülse ökçeleriniz üzerine gerisin geri mi döneceksiniz! İki ökçesi üzerine geri dönen, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir. | وَمَا مُحَمَّدٌ إِلَّا رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَىٰ عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ | 003:144:025 |
وَسَنَجْزِي | ve seneczī | ve mükafatlandıracağız | REM– devam ettirme öneki FUT– gelecek zaman önekisa V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istinaf Vavı – Vâvu’l-İstinâfiye istikbal edatı muzari fiil | 3:145 Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişi ölmez. Vakti belirlenmiş bir yazıdır o. Dünya çıkarını gözetene ondan veririz; âhiret yararını gözetene de ondan veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz biz. | وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ | 003:145:023 |
فَجَزَاؤُهُ | fecezā'uhu | onun cezası | RSLT– sonuç ifadesi öneki N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri şart cümlesi cevap kısmı fa sı merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 4:93 Bir mümini kasten öldürene gelince, onun cezası içinde sürekli kalmak üzere cehennemdir. Allah gazap etmiştir böylesine, lanetlemiştir onu; çok büyük bir azap hazırlamıştır ona. | وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُتَعَمِّدًا فَجَزَاؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا وَغَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا | 004:093:005 |
يُجْزَ | yucze | cezalandırılır | V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, emir kipi muzari fiil mebni meçhul meczum | 4:123 İş ne sizin kuruntularınızla/hurafelerinizle/anlamını bilmeden okuyuşlarınızla ne de Ehlikitap'ın kuruntuları/hurafeleri/anlamını bilmeden okuyuşlarıyla çözülür. Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah dışında ne bir dost bulur ne de bir yardımcı. | لَيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ وَلَا أَمَانِيِّ أَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا | 004:123:010 |
جَزَاءُ | cezā'u | cezası | N– yalın hal eril isim merfu | 5:29 "Ben istiyorum ki, sen benim günahımı da senin günahını da yüklenip ateş halkından olasın. İşte budur zalimlerin cezası!" | إِنِّي أُرِيدُ أَنْ تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الظَّالِمِينَ | 005:029:012 |
جَزَاءُ | cezā'u | cezası | N– yalın hal eril isim merfu | 5:33 Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır. | إِنَّمَا جَزَاءُ الَّذِينَ يُحَارِبُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الْأَرْضِ فَسَادًا أَنْ يُقَتَّلُوا أَوْ يُصَلَّبُوا أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ مِنْ خِلَافٍ أَوْ يُنْفَوْا مِنَ الْأَرْضِ ذَٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِي الدُّنْيَا وَلَهُمْ فِي الْاخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ | 005:033:002 |
جَزَاءً | cezā'en | bir ceza olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 5:38 Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. | وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللَّهِ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ | 005:038:005 |
جَزَاءُ | cezā'u | mükafatı | N– yalın hal eril isim merfu | 5:85 Böyle söyledikleri için Allah onları, altlarından ırmaklar akan cennetlerle lütuflandırdı. Sürekli kalıcıdırlar orada. İşte budur güzel davrananların ödülü. | فَأَثَابَهُمُ اللَّهُ بِمَا قَالُوا جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْمُحْسِنِينَ | 005:085:013 |
فَجَزَاءٌ | fecezā'un | cezası vardır | RSLT– sonuç ifadesi öneki N– yalın hal eril belirsiz isim şart cümlesi cevap kısmı fa sı merfu | 5:95 Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü hayvana denk deve-sığır, davar cinsinden, Kâbe'ye varacak kurbanlık bir hediye ki, içinizden adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut yoksullara yedirme şeklinde bir keffâret, yahut buna denk oruç. Taki yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim bir daha yaparsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah çok güçlüdür, öc alıcıdır. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ امَنُوا لَا تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَأَنْتُمْ حُرُمٌ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِهِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ هَدْيًا بَالِغَ الْكَعْبَةِ أَوْ كَفَّارَةٌ طَعَامُ مَسَاكِينَ أَوْ عَدْلُ ذَٰلِكَ صِيَامًا لِيَذُوقَ وَبَالَ أَمْرِهِ عَفَا اللَّهُ عَمَّا سَلَفَ وَمَنْ عَادَ فَيَنْتَقِمُ اللَّهُ مِنْهُ وَاللَّهُ عَزِيزٌ ذُو انْتِقَامٍ | 005:095:014 |
نَجْزِي | neczī | biz ödüllendiririz | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 6:84 Biz ona İshak'ı ve Yakub'u hediye ettik. Hepsini doğruya ve güzele kılavuzladık. Daha önce Nûh'a ve onun soyundan olan Dâvud'a, Süleyman'a, Eyyûb'e, Yûsuf'a, Mûsa'ya, Hârun'a da kılavuzluk etmiştik. Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz. | وَوَهَبْنَا لَهُ إِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ كُلًّا هَدَيْنَا وَنُوحًا هَدَيْنَا مِنْ قَبْلُ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِ دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَارُونَ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 006:084:020 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | cezalandırılacaksınız | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:93 Yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vahyedilmediği halde "Bana vahyedildi" diyen kişi ile, "Allah'ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır? Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! "Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz." | وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَنْ قَالَ سَأُنْزِلُ مِثْلَ مَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَوْ تَرَىٰ إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلَائِكَةُ بَاسِطُو أَيْدِيهِمْ أَخْرِجُوا أَنْفُسَكُمُ الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللَّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنْتُمْ عَنْ ايَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ | 006:093:036 |
سَيُجْزَوْنَ | seyuczevne | cezasını çekeceklerdir | FUT– gelecek zaman önekisa V– 3. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri istikbal edatı muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 6:120 Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. Günah kazananlar yapıp ettiklerinin karşılığını yakında göreceklerdir. | وَذَرُوا ظَاهِرَ الْإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الْإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُوا يَقْتَرِفُونَ | 006:120:009 |
سَيَجْزِيهِمْ | seyeczīhim | onları cezalandıracaktır | FUT– gelecek zaman önekisa V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri istikbal edatı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 6:138 Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: "Şunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları." Hayvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmıştır; hayvanlar var, Allah'a iftira yüzünden üzerlerine Allah'ın adını anmıyorlar. Allah onları üretmekte oldukları iftiralar yüzünden cezalandıracaktır. | وَقَالُوا هَٰذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لَا يَطْعَمُهَا إِلَّا مَنْ نَشَاءُ بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاءً عَلَيْهِ سَيَجْزِيهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ | 006:138:023 |
سَيَجْزِيهِمْ | seyeczīhim | cezalarını verecektir | FUT– gelecek zaman önekisa V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri istikbal edatı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 6:139 Şunu da söylediler: "Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakîm'dir O, Alîm'dir. | وَقَالُوا مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ الْأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰ أَزْوَاجِنَا وَإِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاءُ سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ إِنَّهُ حَكِيمٌ عَلِيمٌ | 006:139:018 |
جَزَيْنَاهُمْ | cezeynāhum | onları cezalandırdık | V– 1. şahıs çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri | 6:146 Yahudilere tüm tırnaklı hayvanları haram kıldık. Onlara ayrıca sığır ve koyunun yağlarını da haram kıldık. Sığır ve koyunun sırtlarının ve bağırsaklarının taşıdığı yağlarla, kemiklerle karışan yağlar bunun dışındadır. Bunu onlara azgınlıkları yüzünden bir ceza olarak yaptık. Biz elbette sözünde duranlarız. | وَعَلَى الَّذِينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا إِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ ذَٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ | 006:146:025 |
سَنَجْزِي | seneczī | cezalandıracağız | FUT– gelecek zaman önekisa V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil istikbal edatı muzari fiil | 6:157 Şunu da söylemelisiniz: "Eğer bize Kitap indirilmiş olsaydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk." Artık size Rabbinizden bir beyyine, bir kılavuz ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. Allah'ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim var? Ayetlerimize sırt dönenleri, yüz çevirmeleri yüzünden azabın en acıklısıyla cezalandıracağız. | أَوْ تَقُولُوا لَوْ أَنَّا أُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّا أَهْدَىٰ مِنْهُمْ فَقَدْ جَاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِايَاتِ اللَّهِ وَصَدَفَ عَنْهَا سَنَجْزِي الَّذِينَ يَصْدِفُونَ عَنْ ايَاتِنَا سُوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ | 006:157:026 |
يُجْزَىٰ | yuczā | cezalandırılmaz | V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mebni meçhul mansub | 6:160 Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır. | مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ عَشْرُ أَمْثَالِهَا وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ | 006:160:011 |
نَجْزِي | neczī | cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 7:40 Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz. | إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّىٰ يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ | 007:040:022 |
نَجْزِي | neczī | cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 7:41 Onlar için cehennemden bir döşek ve üstlerinde örtüler vardır. Zalimleri böyle cezalandırırız biz. | لَهُمْ مِنْ جَهَنَّمَ مِهَادٌ وَمِنْ فَوْقِهِمْ غَوَاشٍ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ | 007:041:009 |
يُجْزَوْنَ | yuczevne | onlar ceza mı görüyorlar? | V– 3. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:147 Ayetlerimizi ve ahirete varılacağını yalan sayanların tüm yaptıkları boşa gitmiştir. Bulacakları karşılık, yapıp ürettiklerinden başkası olmayacaktır. | وَالَّذِينَ كَذَّبُوا بِايَاتِنَا وَلِقَاءِ الْاخِرَةِ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 007:147:009 |
نَجْزِي | neczī | cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 7:152 Buzağıyı ilah edinenler var ya, yakında onlara Rablerinden bir öfke ve dünya hayatında bir zillet ulaşacaktır. İftiracıları böyle cezalandırırız biz. | إِنَّ الَّذِينَ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ سَيَنَالُهُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَذِلَّةٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُفْتَرِينَ | 007:152:014 |
سَيُجْزَوْنَ | seyuczevne | onlar cezasını çekeceklerdir | FUT– gelecek zaman önekisa V– 3. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri istikbal edatı muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 7:180 En güzel isimler Allah'ındır; O'na onlarla dua edin. O'nun isimlerinde ters bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir. | وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَىٰ فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُوا الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَائِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 007:180:011 |
جَزَاءُ | cezā'u | cezası | N– yalın hal eril isim merfu | 9:26 Sonra Allah, resulünün üzerine de müminlerin üzerine de sükûnetini indirmiş, ayrıca sizin görmediğiniz orduları göndermiş de küfre sapanlara azap etmişti. Kâfirlerin cezası işte budur. | ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَىٰ رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَنْزَلَ جُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذِينَ كَفَرُوا وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ | 009:026:017 |
الْجِزْيَةَ | l-cizyete | cizye | N– ismin -i hali dişil isim mansub | 9:29 Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. | قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ | 009:029:025 |
جَزَاءً | cezā'en | karşılık | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 9:82 Kazanır oldukları yüzünden artık az gülsünler, çok ağlasınlar. | فَلْيَضْحَكُوا قَلِيلًا وَلْيَبْكُوا كَثِيرًا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ | 009:082:005 |
جَزَاءً | cezā'en | cezası olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 9:95 Yanlarına döndüğünüzde kendilerini paylamaktan vazgeçesiniz diye Allah'a yemin edecekler. Vazgeçin onlardan, çünkü hepsi pisliktir. Kazandıklarının karşılığı olarak, varacakları yer cehennemdir. | سَيَحْلِفُونَ بِاللَّهِ لَكُمْ إِذَا انْقَلَبْتُمْ إِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُوا عَنْهُمْ فَأَعْرِضُوا عَنْهُمْ إِنَّهُمْ رِجْسٌ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ | 009:095:015 |
لِيَجْزِيَهُمُ | liyecziyehumu | onları mükafatlandırması için | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 9:121 Küçük büyük bir infakta bulunmaları, bir vadiyi geçmeleri, kendileri lehine mutlaka yazılır ki, Allah onlara yapıp ettiklerinden daha güzeliyle karşılık versin. | وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغِيرَةً وَلَا كَبِيرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِيًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 009:121:013 |
لِيَجْزِيَ | liyecziye | karşılıklarını vermek üzere | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 10:4 Allah'tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüşü yalnız O'nadır. Yaratılışı başlatır, sonra yarattıklarını varlık alanına ardarda çıkarır ki, iman edip hayra ve barışa yönelik amelleri yerli yerince sergileyenleri ödüllendirsin. Küfre dalanlara gelince, onlar için, nankörlük edip gerçeği örtmeleri yüzünden, kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap öngörülmüştür. | إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا وَعْدَ اللَّهِ حَقًّا إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ | 010:004:012 |
نَجْزِي | neczī | cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 10:13 Yemin olsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız. | وَلَقَدْ أَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُوا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ | 010:013:015 |
جَزَاءُ | cezā'u | ceza verilir | N– yalın hal eril isim merfu | 10:27 Kötülük kazananlara ise kötülüğün miktarınca karşılık vardır. Ama yüzlerini bir zillet de kaplar. Onları Allah'tan kurtaracak kimse yoktur. Yüzleri gece parçalarından karanlıklarla kaplanmış gibidir. Ateşin dostlarıdır bunlar. Sürekli kalıcıdırlar içinde. | وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ مَا لَهُمْ مِنَ اللَّهِ مِنْ عَاصِمٍ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ اللَّيْلِ مُظْلِمًا أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ | 010:027:004 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | cezalandırılıyor | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 10:52 Sonra, zulmedenlere şöyle denecek: "Sonsuzluğun azabını/sonsuz azabı tadın! Kazandığınız şeyler dışında bir şeyle cezalandırılmayacaksınız!" | ثُمَّ قِيلَ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ | 010:052:009 |
نَجْزِي | neczī | mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 12:22 Yûsuf gerekli olgunluğa ulaşınca ona hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Güzel düşünüp güzel davrananları biz işte böyle ödüllendiririz. | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ اتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 012:022:008 |
جَزَاءُ | cezā'u | cezası | N– yalın hal eril isim merfu | 12:25 İkisi birden kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının beyi ile yüzyüze geldiler. Kadın seslendi: "Senin ailene kötülük düşünenin cezası nedir; hapsedilmek mi, acıklı bir işkence mi?" | وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ قَالَتْ مَا جَزَاءُ مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوءًا إِلَّا أَنْ يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ | 012:025:013 |
جَزَاؤُهُ | cezā'uhu | cezası | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 12:74 Sordular: "Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir?" | قَالُوا فَمَا جَزَاؤُهُ إِنْ كُنْتُمْ كَاذِبِينَ | 012:074:003 |
جَزَاؤُهُ | cezā'uhu | cezası | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri merfu he muttasıl (bitişik) zamir | 12:75 Kardeşler dedi: "Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz." | قَالُوا جَزَاؤُهُ مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ | 012:075:002 |
جَزَاؤُهُ | cezā'uhu | onun karşılığıdır | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril tekil iyelik zamiri | 12:75 Kardeşler dedi: "Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz." | قَالُوا جَزَاؤُهُ مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ | 012:075:008 |
نَجْزِي | neczī | biz cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 12:75 Kardeşler dedi: "Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz." | قَالُوا جَزَاؤُهُ مَنْ وُجِدَ فِي رَحْلِهِ فَهُوَ جَزَاؤُهُ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ | 012:075:010 |
يَجْزِي | yeczī | mükafatlandırır | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 12:88 Tekrar Yûsuf'un yanına girdiklerinde şöyle dediler: "Ey Vezir! Bize de ailemize de zorluk dokundu. Önemsiz bir sermaye ile geldik. Sen bize tam ölçü zahire ver, bize sadaka vermiş ol. Allah, karşılıksız verenleri ödüllendirir." | فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَا أَيُّهَا الْعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجَاةٍ فَأَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَا إِنَّ اللَّهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّقِينَ | 012:088:021 |
لِيَجْزِيَ | liyecziye | karşılığını verecektir | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 14:51 Çünkü Allah, her benliği kendi kazandığıyla karşı karşıya getirecektir. Allah, hesabı çok çabuk görür. | لِيَجْزِيَ اللَّهُ كُلَّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ | 014:051:001 |
يَجْزِي | yeczī | mükafatlandırır | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 16:31 Adn cennetleri... Girecekler içlerine. Altlarından ırmaklar akacak. Orada diledikleri şey kendilerinin olacak. Allah, korunup sakınanları işte böyle ödüllendirir. | جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ كَذَٰلِكَ يَجْزِي اللَّهُ الْمُتَّقِينَ | 016:031:013 |
وَلَنَجْزِيَنَّ | velenecziyenne | elbette vereceğiz | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) EMPH– vurgulu önek lām V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil EMPH– vurgulu son ek nūn atıf vavı tekid (kuvvetlendirme) Lâmı muzari fiil tekid nunu | 16:96 Sizin yanınızdaki tükenir ama Allah'ın yanındaki sonsuza dek kalıcıdır. Sabredenlere ödüllerini biz, işleyip ürettiklerinin en güzeliyle mutlaka vereceğiz. | مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللَّهِ بَاقٍ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُوا أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 016:096:008 |
وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ | velenecziyennehum | ve elbette veririz | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) EMPH– vurgulu önek lām V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil EMPH– vurgulu son ek nūn atıf vavı tekid (kuvvetlendirme) Lâmı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih tekid nunu | 16:97 Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa, onu tertemiz bir hayatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız. | مَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيَاةً طَيِّبَةً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 016:097:013 |
جَزَاؤُكُمْ | cezā'ukum | cezanız | N– yalın hal eril isim PRON– 2. şahıs eril çoğul iyelik zamiri | 17:63 Allah buyurdu: "Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır. Ne de mükemmel ceza." | قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَاؤُكُمْ جَزَاءً مَوْفُورًا | 017:063:008 |
جَزَاءً | cezā'en | bir ceza | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 17:63 Allah buyurdu: "Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır. Ne de mükemmel ceza." | قَالَ اذْهَبْ فَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ فَإِنَّ جَهَنَّمَ جَزَاؤُكُمْ جَزَاءً مَوْفُورًا | 017:063:009 |
جَزَاؤُهُمْ | cezā'uhum | cezaları | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri | 17:98 Cezaları işte budur. Çünkü ayetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: "Biz, bir kemik yığını olduktan, unufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" | ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِايَاتِنَا وَقَالُوا أَإِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا | 017:098:002 |
جَزَاءً | cezā'en | mükafat | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 18:88 "İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapana gelince, onun için ödül olarak en güzeli var. Ve ona, buyruğumuzdan, kolay olanı söyleyeceğiz." | وَأَمَّا مَنْ امَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاءً الْحُسْنَىٰ وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا | 018:088:007 |
جَزَاؤُهُمْ | cezā'uhum | onların cezası | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri | 18:106 İşte böyle! Cezaları cehennemdir. Çünkü nankörlük ettiler; ayetlerimi ve resullerini eğlence aracı yaptılar. | ذَٰلِكَ جَزَاؤُهُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُوا ايَاتِي وَرُسُلِي هُزُوًا | 018:106:002 |
لِتُجْزَىٰ | lituczā | cezalanması için | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs dişil tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mebni meçhul mansub | 20:15 "Kuşku duyma ki o saat gelecektir. Onu neredeyse gizleyeceğim ki, her benlik gayretinin karşılığını elde etsin." | إِنَّ السَّاعَةَ اتِيَةٌ أَكَادُ أُخْفِيهَا لِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعَىٰ | 020:015:006 |
جَزَاءُ | cezā'u | mükafatı | N– yalın hal eril isim merfu | 20:76 Adn cennetleri ki, altlarından ırmaklar akar; sürekli kalacaklar içlerinde. Arınıp temizlenenlerin ödülü işte budur. | جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا وَذَٰلِكَ جَزَاءُ مَنْ تَزَكَّىٰ | 020:076:010 |
نَجْزِي | neczī | cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 20:127 İsraf eden/haddi aşan ve Rabbinin ayetlerine inanmayan kimseleri biz böyle cezalandırırız. Ve âhiretin azabı çok daha şiddetli, çok daha kalıcıdır. | وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِايَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْاخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَىٰ | 020:127:002 |
نَجْزِيهِ | neczīhi | onu cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 21:29 İçlerinden her kim, "Ben O'nun dışında bir ilahım" derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız biz. | وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَٰهٌ مِنْ دُونِهِ فَذَٰلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ | 021:029:009 |
نَجْزِي | neczī | biz cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 21:29 İçlerinden her kim, "Ben O'nun dışında bir ilahım" derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız biz. | وَمَنْ يَقُلْ مِنْهُمْ إِنِّي إِلَٰهٌ مِنْ دُونِهِ فَذَٰلِكَ نَجْزِيهِ جَهَنَّمَ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِمِينَ | 021:029:012 |
جَزَيْتُهُمُ | cezeytuhumu | onlara verdim | V– 1. şahıs tekil geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri mazi fiil te muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 23:111 Bugün onlara ben, sabretmiş olmalarının karşılığını verdim. Başarıya erip kurtulanlar, onlardır. | إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ | 023:111:002 |
لِيَجْزِيَهُمُ | liyecziyehumu | karşılığını vermesi için | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 24:38 Ki Allah kendilerine, yapıp işlediklerinin en güzelini versin ve lütfundan onlara artışlar sağlasın. Allah dilediğini hesapsızca rızıklandırır. | لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ | 024:038:001 |
جَزَاءً | cezā'en | mükafat | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 25:15 De ki: "Bu mu daha iyi, yoksa korunanlara vaat edilen o sonsuzluk cenneti mi? O cennet de bu korunanların ödülü ve dönüş yeridir." | قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّتِي وُعِدَ الْمُتَّقُونَ كَانَتْ لَهُمْ جَزَاءً وَمَصِيرًا | 025:015:012 |
يُجْزَوْنَ | yuczevne | ödüllendireleceklerdir | V– 3. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 25:75 İşte bunlar, sabretmiş olmalarına karşılık yüksek konaklarla ödüllendirilirler. Ve o konaklarda sağlık dileğiyle ve selamla karşılanırlar. | أُولَٰئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَامًا | 025:075:002 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | cezalandırılıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 27:90 Kötülük getirenlerin ise yüzleri ateşte sürtülür. Sadece yapıp ettiklerinizle cezalandırılırsınız. | وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَكُبَّتْ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ هَلْ تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 027:090:009 |
نَجْزِي | neczī | mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 28:14 Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz. | وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَاسْتَوَىٰ اتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا وَكَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 028:014:009 |
لِيَجْزِيَكَ | liyecziyeke | ödemek için | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 2. şahıs eril tekil nesne zamiri tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil kaf muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 28:25 Tam o sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi. Dedi: "Babam, bizim için yaptığın sulamaya karşılık sana birşeyler vermek üzere seni çağırıyor." Mûsa gelip ihtiyara hikâyeyi anlatınca, o dedi ki: "Korkma, artık zalimler topluluğundan kurtuldun." | فَجَاءَتْهُ إِحْدَاهُمَا تَمْشِي عَلَى اسْتِحْيَاءٍ قَالَتْ إِنَّ أَبِي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا فَلَمَّا جَاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَ قَالَ لَا تَخَفْ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ | 028:025:010 |
يُجْزَى | yuczā | cezalandırılmaz | V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mebni meçhul mansub | 28:84 İyilik/güzellik getirene ondan daha hayırlısı var. Kötülük getirenlere gelince, kötülükleri yapanlar yapmış olduklarından fazlasıyla cezalandırılmayacaklardır. | مَنْ جَاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَا وَمَنْ جَاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 028:084:011 |
وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ | velenecziyennehum | ve onları mükafatlandıracağız | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) EMPH– vurgulu önek lām V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil EMPH– vurgulu son ek nūn atıf vavı tekid (kuvvetlendirme) Lâmı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih tekid nunu | 29:7 İman edip hayra ve barışa yönelik hareketler sergileyenlere gelince, biz onların çirkinliklerini elbette ki örteceğiz. Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz. | وَالَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَحْسَنَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ | 029:007:008 |
لِيَجْزِيَ | liyecziye | mükafatlandırması için | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 30:45Çünkü Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, öz lütfundan ödüllendirecektir. O, nankörleri sevmez. | لِيَجْزِيَ الَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِرِينَ | 030:045:001 |
يَجْزِي | yeczī | ödeyemez | V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 31:33 Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah'ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın! | يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْزِي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ | 031:033:009 |
جَازٍ | cāzin | ödeyecek | N– -in hali eril belirsiz etken sıfat mecrur | 31:33 Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin! Allah'ın vaadi haktır; dünya hayatı sizi sakın aldatmasın. O yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın! | يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْزِي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِهِ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِهِ شَيْئًا إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ | 031:033:016 |
جَزَاءً | cezā'en | karşılık olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 32:17 Hiç kimse, yaptıklarına karşılık onlar için hangi göz aydınlığının saklandığını bilmez. | فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 032:017:010 |
لِيَجْزِيَ | liyecziye | mükafatladırsın | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 33:24 Çünkü Allah, doğru sözlülere doğruluklarının karşılığını verecek. İkiyüzlülere de dilerse azap edecek. Belki de onlara tövbe nasip edecek. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir. | لِيَجْزِيَ اللَّهُ الصَّادِقِينَ بِصِدْقِهِمْ وَيُعَذِّبَ الْمُنَافِقِينَ إِنْ شَاءَ أَوْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا | 033:024:001 |
لِيَجْزِيَ | liyecziye | mükafatlandırması için | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 34:4 Ki Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler sergileyenleri ödüllendirsin. İşte bunlar için bir bağışlanma ve kutlu, bereketli bir rızık vardır." | لِيَجْزِيَ الَّذِينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أُولَٰئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ | 034:004:001 |
جَزَيْنَاهُمْ | cezeynāhum | onları cezalandırdık | V– 1. şahıs çoğul geçmiş zaman fiili PRON– özne zamiri PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri mazi fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 34:17 İşte böyle! Nankörlük ettikleri için onları cezalandırdık. Nankörden başkasına ceza verir miyiz hiç! | ذَٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِمَا كَفَرُوا وَهَلْ نُجَازِي إِلَّا الْكَفُورَ | 034:017:002 |
نُجَازِي | nucāzī | biz cezalandırır mıyız? | V– 1. şahıs çoğul (kalıp III) bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 34:17 İşte böyle! Nankörlük ettikleri için onları cezalandırdık. Nankörden başkasına ceza verir miyiz hiç! | ذَٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِمَا كَفَرُوا وَهَلْ نُجَازِي إِلَّا الْكَفُورَ | 034:017:006 |
يُجْزَوْنَ | yuczevne | cezalandırılacaklar | V– 3. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 34:33 Bu kez, basit görülüp horlananlar büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Hayır, öyle değil!" İşiniz gece gündüz düzenbazlıktı. Siz bize Allah'a nankörlük etmemizi, O'na eşler, ortaklar tutmamızı emrediyordunuz." Nihayet, azabı gördüklerinde, pişmanlığı içlerine gömerler. Biz ise inkârcıların boyunlarına bukağıları vurmuşuzdur. Yapıp ettiklerinden başka, neyin karşılığını görüyorlar ki!... | وَقَالَ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ إِذْ تَأْمُرُونَنَا أَنْ نَكْفُرَ بِاللَّهِ وَنَجْعَلَ لَهُ أَنْدَادًا وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَجَعَلْنَا الْأَغْلَالَ فِي أَعْنَاقِ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 034:033:030 |
جَزَاءُ | cezā'u | mükafat | N– yalın hal eril isim merfu | 34:37 Sizi bize yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlayacak olan, ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapanlar müstesna. Onlara, yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır. Onlar, seçkin odalarda güven içindedirler. | وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفَىٰ إِلَّا مَنْ امَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَأُولَٰئِكَ لَهُمْ جَزَاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ امِنُونَ | 034:037:016 |
نَجْزِي | neczī | cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 35:36 İnkâr edenlere de cehennem ateşi var. Ne haklarında hüküm verilir ki ölsünler ne de azapları hafifletilir. İşte böyle cezalandırırız tüm nankörleri biz. | وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَىٰ عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ مِنْ عَذَابِهَا كَذَٰلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ | 035:036:016 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | siz cezalandırılmazsınız | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 36:54 O gün hiçbir canlıya, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılırsınız. | فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 036:054:007 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | cezalandırılmayacaksınız | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 37:39 Ve yalnız, yapıp ettiklerinizin karşılığıyla cezalandırılacaksınız. | وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 037:039:002 |
نَجْزِي | neczī | mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 37:80 İşte böyle ödüllendiririz biz, güzel davrananları. | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 037:080:003 |
نَجْزِي | neczī | mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 37:105 "Sen rüyayı gerçekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz." | قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 037:105:006 |
نَجْزِي | neczī | biz mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 37:110 Böyle ödüllendiririz biz, güzellik sergileyenleri! | كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 037:110:002 |
نَجْزِي | neczī | mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 37:121 Güzel düşünüp güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz! | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 037:121:003 |
نَجْزِي | neczī | mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 37:131 Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz. | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 037:131:003 |
جَزَاءُ | cezā'u | mükafatı | N– yalın hal eril isim merfu | 39:34 Rableri katında onlar için diledikleri herşey vardır. İşte güzel düşünüp güzel davrananların ödülü budur. | لَهُمْ مَا يَشَاءُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ ذَٰلِكَ جَزَاءُ الْمُحْسِنِينَ | 039:034:007 |
وَيَجْزِيَهُمْ | ve yecziyehum | ve mükafatlandırması içindir | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri atıf vavı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 39:35 Böylece, Allah onların yaptıklarının en kötülerini örtecek, ödüllerini, yaptıklarının en güzeliyle verecek. | لِيُكَفِّرَ اللَّهُ عَنْهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ | 039:035:007 |
تُجْزَىٰ | tuczā | cezalanır | V– 3. şahıs dişil tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil mebni meçhul | 40:17 Bugün her benlik kazandığıyla cezalandırılır. Zulüm yok bugün! Allah, hesabı çabucak görür. | الْيَوْمَ تُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ | 040:017:002 |
يُجْزَىٰ | yuczā | cezalandırılmaz | V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi muzari fiil mebni meçhul mansub | 40:40 "Kötü bir iş yapan, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. Erkek ve kadından mümin olarak iyi bir iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar." | مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزَىٰ إِلَّا مِثْلَهَا وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَىٰ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَٰئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ فِيهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ | 040:040:005 |
وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ | velenecziyennehum | ve onları cezalandıracağız | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) EMPH– vurgulu önek lām V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil EMPH– vurgulu son ek nūn atıf vavı tekid (kuvvetlendirme) Lâmı muzari fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih tekid nunu | 41:27 Yemin olsun, o inkârcılara şiddetli bir azabı tattıracağız ve elbette ki onları, yapıp-ettiklerinin en kötüsüyle cezalandıracağız. | فَلَنُذِيقَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا عَذَابًا شَدِيدًا وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ أَسْوَأَ الَّذِي كَانُوا يَعْمَلُونَ | 041:027:006 |
جَزَاءُ | cezā'u | cezası | N– yalın hal eril isim merfu | 41:28 İşte bu, Allah düşmanlarının cezası olan ateştir. Ayetlerimize karşı çıkmalarından ötürü, orada kendileri için sürekli kalış yeri vardır. | ذَٰلِكَ جَزَاءُ أَعْدَاءِ اللَّهِ النَّارُ لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِايَاتِنَا يَجْحَدُونَ | 041:028:002 |
جَزَاءً | cezā'en | ceza olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 41:28 İşte bu, Allah düşmanlarının cezası olan ateştir. Ayetlerimize karşı çıkmalarından ötürü, orada kendileri için sürekli kalış yeri vardır. | ذَٰلِكَ جَزَاءُ أَعْدَاءِ اللَّهِ النَّارُ لَهُمْ فِيهَا دَارُ الْخُلْدِ جَزَاءً بِمَا كَانُوا بِايَاتِنَا يَجْحَدُونَ | 041:028:010 |
وَجَزَاءُ | vecezā'u | ve cezası | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) N– yalın hal eril isim | 42:40 Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez. | وَجَزَاءُ سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ | 042:040:001 |
لِيَجْزِيَ | liyecziye | cezalandırması için | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 45:14 İman edenlere söyle: "Allah'ın günlerini ummayanları affetsinler ki, O, bir toplumu kazandıklarıyla cezalandırsın." | قُلْ لِلَّذِينَ امَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ | 045:014:010 |
وَلِتُجْزَىٰ | velituczā | cezalandırılsın diye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs dişil tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi atıf vavı tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mebni meçhul mansub | 45:22 Ve Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Ta ki her benlik, kazancının karşılığıyla, hiç kimse zulme uğratılmaksızın, yüz yüze getirilsin. | وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَىٰ كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ | 045:022:006 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | cezalandırılacaksınız | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 45:28 O gün tüm ümmetleri, toplanıp diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına davet edilir. Bugün, yapıp-ettiklerinizin karşılığıyla yüzyüze getireleceksiniz. | وَتَرَىٰ كُلَّ أُمَّةٍ جَاثِيَةً كُلُّ أُمَّةٍ تُدْعَىٰ إِلَىٰ كِتَابِهَا الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 045:028:011 |
جَزَاءً | cezā'en | ceza olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 46:14 Cennet halkıdır onlar. Yapıp ettiklerine karşılık olarak sürekli kalacaklardır orada. | أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 046:014:006 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | cezalandırılacaksınız | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 46:20 Gün olur, inkâr edenler ateşe arz edilirler. Onlara denir ki: "İyiliklerinizi/nimetlerinizi, o iğreti dünya hayatınızda silip süpürdünüz, onlarla zevklenip eğlendiniz. Bugünse alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız. Çünkü siz, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladınız ve gerçeğe ters düştünüz." | وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذِينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ فِي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَا فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْأَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ | 046:020:015 |
نَجْزِي | neczī | biz cezalandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 46:25 Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir edecek. Sonunda o hale geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Suçlular topluluğunu işte böyle cezalandırırız biz. | تُدَمِّرُ كُلَّ شَيْءٍ بِأَمْرِ رَبِّهَا فَأَصْبَحُوا لَا يُرَىٰ إِلَّا مَسَاكِنُهُمْ كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِمِينَ | 046:025:012 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | cezalandırılacaksınız | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 52:16 "Dalın ona! Artık ister sabredin ister sabretmeyin. Sizin için hepsi birdir. Siz ancak yapıp ettiğiniz şeylerin karşılığıyla yüzyüze geleceksiniz." | اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 052:016:009 |
لِيَجْزِيَ | liyecziye | cezalandırsın diye | PRP– niyet önekilām V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi tâlil (sebebiyyet) Lâmı muzari fiil mansub | 53:31 Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ındır. Bu, Allah'ın; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi içindir. | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى | 053:031:008 |
وَيَجْزِيَ | ve yecziye | ve mükafatlandırsın diye | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi atıf vavı muzari fiil mansub | 53:31 Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ındır. Bu, Allah'ın; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi içindir. | وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ أَسَاءُوا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذِينَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَى | 053:031:013 |
يُجْزَاهُ | yuczāhu | ona verilecektir | V– 3. şahıs eril tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil, dilek kipi PRON– 3. şahıs eril tekil nesne zamiri muzari fiil mebni meçhul he muttasıl (bitişik) zamir mahallen mansub mefulün bih | 53:41 Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. | ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ الْأَوْفَىٰ | 053:041:002 |
الْجَزَاءَ | l-cezā'e | karşılığı | N– ismin -i hali eril isim mansub | 53:41 Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. | ثُمَّ يُجْزَاهُ الْجَزَاءَ الْأَوْفَىٰ | 053:041:003 |
جَزَاءً | cezā'en | bir mükafat olmak üzere | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 54:14 Akıp gidiyordu gözlerimizin önünde, bir ödül olarak nankörlüğe uğratılan kişi için. | تَجْرِي بِأَعْيُنِنَا جَزَاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ | 054:014:003 |
نَجْزِي | neczī | biz mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 54:35 Katımızdan bir nimet olarak. Şükredeni işte böyle ödüllendiririz biz. | نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَا كَذَٰلِكَ نَجْزِي مَنْ شَكَرَ | 054:035:005 |
جَزَاءُ | cezā'u | karşılığı | N– yalın hal eril isim merfu | 55:60 İhsanın karşılığı sadece ihsan... | هَلْ جَزَاءُ الْإِحْسَانِ إِلَّا الْإِحْسَانُ | 055:060:002 |
جَزَاءً | cezā'en | karşılık olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 56:24 Yaptıklarına karşılık olarak. | جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ | 056:024:001 |
جَزَاءُ | cezā'u | cezası | N– yalın hal eril isim merfu | 59:17 Bu yüzden ikisinin de sonu, içinde sürekli kalacakları ateşe girmek oldu. Zalimlerin cezası işte budur. | فَكَانَ عَاقِبَتَهُمَا أَنَّهُمَا فِي النَّارِ خَالِدَيْنِ فِيهَا وَذَٰلِكَ جَزَاءُ الظَّالِمِينَ | 059:017:009 |
تُجْزَوْنَ | tuczevne | siz cezalandırılıyorsunuz | V– 2. şahıs eril çoğul edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil PRON– özne zamiri muzari fiil mebni meçhul vav muttasıl (bitişik) zamir | 66:7 Ey küfre sapanlar! Özür dilemeyin bugün! Çünkü siz yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak cezalandırılıyorsunuz. | يَا أَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ | 066:007:009 |
جَزَاءً | cezā'en | bir karşılık | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 76:9 "Biz size yalnız ve yalnız Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık da bir teşekkür de istemiyoruz; | إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنْكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُورًا | 076:009:008 |
وَجَزَاهُمْ | ve cezāhum | onların ödülleri | CONJ– önekli bağlaç wa (ve) V– 3. şahıs eril tekil geçmiş zaman fiili PRON– 3. şahıs eril çoğul nesne zamiri atıf vavı mazi fiil mahallen mansub «هم» muttasıl (bitişik) zamir mefulün bih | 76:12 Sabretmelerine karşılık olarak da onları bir bahçe ve ipekle ödüllendirmiştir. | وَجَزَاهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَرِيرًا | 076:012:001 |
جَزَاءً | cezā'en | ödülünüz | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 76:22 İşte bu size bir ödüldür. Ve sizin gayretiniz şükranla karşılanmıştır. | إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا | 076:022:005 |
نَجْزِي | neczī | mükafatlandırırız | V– 1. şahıs çoğul bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil | 77:44 İşte böyle ödüllendiririz biz, güzellikler sergileyenleri! | إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ | 077:044:003 |
جَزَاءً | cezā'en | bir ceza olarak | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 78:26 Çok uygun bir karşılık olarak. | جَزَاءً وِفَاقًا | 078:026:001 |
جَزَاءً | cezā'en | bir karşılık | N– ismin -i hali eril belirsiz isim mansub | 78:36 Rabbinden bir ödül, tam kıvamında bir bağış. | جَزَاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَاءً حِسَابًا | 078:036:001 |
تُجْزَىٰ | tuczā | karşılık verilecek | V– 3. şahıs dişil tekil edilgen bitmemiş bir eylemi gösteren fiil muzari fiil mebni meçhul | 92:19 Onun katında hiç kimsenin, karşılığı verilecek bir nimeti yoktur/hiç kimsenin ona, karşılık olarak verilecek bir nimeti yoktur. | وَمَا لِأَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزَىٰ | 092:019:006 |
جَزَاؤُهُمْ | cezā'uhum | onların mükafatı | N– yalın hal eril isim PRON– 3. şahıs eril çoğul iyelik zamiri merfu «هم» muttasıl (bitişik) zamir | 98:8 Onların, Rableri katındaki ödülleri, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri/sürekli yeşilliklerdeki temizlik/bereketli bahçelerdir. Sonsuza dek kalacaklardır orada. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, içi ürpererek Rabbine saygı duyan kişi içindir. | جَزَاؤُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ | 098:008:001 |